Yaklaşık bir aydır evlerimize misafir olan Kutlu Misafiri uğurluyoruz. Ramazan Mektebinden bu yıl da mezun oluyoruz. Ne mutlu bu mektebi başarı ile tamamlayanlara.
Ne mutlu bizlere ki Rabbimizin “Oruç sizden evvelkilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı (Bakara2/183) ,”….Sizden kim bu aya erişirse oruç tutsun…” (Bakara2/185) ilahi fermanına uyarak oruçlarımızı tuttuk. Namazlarımızı kılıp zekâtlarımızı ve fitrelerimizi verdik. Oruç ile arındık. Oruç ile temizlendik. Oruç ile bir takım kötü alışkanlıklarımıza son verdik. Ve bu kötülüklerimize tevbe ettik. Bir daha dönmemeye söz verdik.
Ramazanda namaz ile barıştık. Ramazan okulunda namazın sadece ramazanlık bir ibadet olmadığını öğrendik. Hoca efendiler ramazan boyunca kürsülerden bunu haykırdı. Kulluğun sadece bir aya mahsus olmadığını, Yüce yaratıcımızın “sana ölüm gelinceye kadar rabbine ibadet et” (Hicr 99) emrini de anlattı hoca efendiler.
Hem Rahmet Nebisi Hz. Muhammed(sav)’in “kulun ilk hesaba çekileceği ameli namazıdır” dediğini de duyduk sık-sık. Şimdi düşün bir kere O büyük duruşmada namaz zarfın açılıp da içi boş çıkarsa ne yaparsın? Orda bunu telafi etme ihtimal ve imkânın var m? Yok. Ama burada, bu dünyada var. Hala geç kalmış sayılmazsın. Hemen şimdi. Şimdi ve burada. Daha neyi bekliyorsun ki?
Ramazan okulunda aç-susuz kalabilmeyi, fakirin halinden anlamayı, fakirle empati yapmayı, sabrı, paylaşmayı, yardımseverliği, yalan konuşmamayı, dedi-kodu etmemeyi öğrendik. Bu güzellikleri bu ayda öğrendik. Ve gelecek seneki ramazan okuluna kadar da bu güzelliklerle yaşayacağımıza and içtik. Bu ibadet aşkımızın, bu güzel hasletlerimizin ramazanlık olmadığını, diğer 11 ayda da aynı kulluk şuuru ile hayatımızı devam ettireceğimize söz verdik yüce Yaratıcımıza değil mi?
Yüce Allah bizden diğer 11 ayda da aynen ramazandaki gibi olmamızı istiyor aslında. Adamın birisi evlendiği günün sabahında hanımından önce yatağından kalkıp ilk kahvaltıyı kendi elleriyle hazırlamış ve yatak odasına getirmiş. Bunu gören hanım kendi kendine “ne güzel, iyi bir kocaya düştük, baksana kahvaltımı bile ayağıma getiriyor, yaşadık!” diyor içinden. Neyse beraber kahvaltıyı yaptıktan sonra beyi diyor ki “Hanım! Bundan sonra aynen böyle isterim” İşte aynen böyle. Yüce yaratıcımız da bizden ramazan dışında da devamlı ramazandaymış gibi güzel kulluk istiyor. Ramazan gibi sürekli oruç istemiyor ama ramazanın diğer güzelliklerini de üzerimizde görmek istiyor.
Ve Ramazan Bayramı… Bu bayram adı üstünde ramazanın bayramı. Oruç tutmanın verdiği sevincin ve ecrini hak etmenin bayramı. Bir aylık yoğun bir çalışmanın neticesinde hak edilen ücretlerin alınmasıyla nasıl sevinilirse işte müminler de ramazandan elde edeceği ecirle sevinçlidir bugün.
Bayramı tatil yapmak olarak gören çarpık anlayıştan uzak durmak gerekiyor. Halbuki bayramda büyükler ziyaret edilmeli, küçükler de sevindirilmeli. Bayram namazına gelirken onları da kaldırın olur mu? Ellerinden tutup birlikte gelin camilere. Cami de onların da cıvıltıları olsun.
Anne-babaların hayır duası alınmalı. Uzaklarda iseler telefonla aranıp bayramlaşılmalıdır. Hayatta değillerse mezarları ziyaret edilerek Kur’an okunup dua edilmelidir.
Diğer taraftan bayramlar aynı zamanda barışma zamanıdır. Dargınlığın olduğu yerde huzur olmaz dolayısıyla gerçek manada bayram da olmaz. O yüzden dargınların barışma zamanıdır şimdi. ”Müslüman’ın, Müslüman’la 3 günden fazla dargın durması haramdır” buyuran Efendimiz’in bu sözü kulak ardı edilmemelidir.
Bu günler vesile edilerek fakir, yetim, öksüz, dul, düşkün ve her türlü sıkıntısı olanların yardımına koşarak onların da bayramın sevinci ve coşkusuna katılmaları sağlanmalı. Şefkat Peygamberi Efendimiz’in “Fukarayı arayıp sorun, görüp gözetin. Siz ancak, fakirlerin sayesinde yardım görür ve rızıklandırılırsınız.” buyurduğunu unuttuk mu yoksa?