Her zaman öğretmenler; öğrencileri yazılı ve sözlü sınavlarında sorguya çekemezler ya, bu kez de öğrencileri, öğretmenlerine bir soru sormak istiyor.
Hem dört seçenekli…
Ve soruyor; “Öğretmenim bir yerde okudum, siz öğretmenlerin yıl içinde dört tane öğretmenler günü var. Aşağıdakilerden bunun hangisi doğru?”
D)24 Kasım
Sizleri bilemem ama ben çok merak ediyorum, acaba öğrencinin sorusuna öğretmeni nasıl bir yanıt verecek…
Hani verir vermesine de…Sanırım biraz eveleyip- geveledikten sonra başlayacak anlatmaya…
Gerçi ‘başlayacak anlatmaya’ demesine diyorum da, ancak hala aramızda 12 Eylül-Kenan Paşa hayranlığı taşıyan öğretmen varsa, emperyalizmin ülkemiz üzerinde aldığı kararları ‘ayakta alkışlayan’ öğretmenler hala aramızda dolaşıp, hala aramızda dolaşıyorsa, inanın bu tip öğretmenin vereceği yanıt bellidir!…
Belli olmasına bellidir de…
Biz yinede bu dört farklı tarihlerde kullanılan “Öğretmenler Gününü” kısa ve özet olarak değinelim…
UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) 1945 yılında 44 ülke temsilcisi tarafından kurulmuş olup, bu örgüt günümüzde de varlığını sürdürmektedir.
Ancak her ne kadar daha önceleri ABD bu örgütsel yapılanmanın içinde bizzat başrol oynasa da, 2011 yılında Amerika Birleşik Devletleri, bu kuruma yaptığı desteği geri çekti…
Niye mi?
Niye’si şu; UNESCO’nun üyesi olan diğer ülkeler Filistin’in de üye olmasını kabul etti de ondan… (sanırım niye Filistin’e niye karşı çıkıyor? Gibi bir soru sormazsınız bana)
Her neyse, konudan fazla uzaklaşmadan asıl mevzuumuza geri dönecek olursak; işte bu UNESCO’nun 1966 yılında bu kararı alsa da, daha çok 1994 yılından bu yana birçok ülke tarafından (bizde dahil) kutlanmaktadır…
Eh, şimdi sıra geldi (B) Seçeneğimiz; 16 Mart Öğretmenler Gününe…
“16 Mart Öğretmenler Günü”
Bu tarihin ‘Öğretmenler Gününün’ seçilmesi ise ta 1848 yılında Osmanlı döneminde ‘Muallim Mekteplerinin’ kurulması çıkış noktası kabul edilmiş olup, ve devamında Cumhuriyet dönemine kadar yansımış olmasıdır…
Yani “Öğretmen Yetiştiren Kurumların” kuruluş tarihi ölçü alınıp, bu tarih “Öğretmenler Günü” olarak ilan edilmiştir…
Ve (C) Seçeneğimiz ’17 Nisan’ tarihi ise Köy Enstitülerinin kuruluş yılı olan 17 Nisan 1940 tarihi ölçü alınıp ve bu tarihi de Köy Enstitülerinden mezun olan öğretmenler kutlamaya çalışıyordu daha düne kadar…
“Daha düne kadar” diyorum, çünkü Köy Enstitüsü mezunlarından geriye pek öğretmen kalmadı, kalanlar da ya hasta, yada yatağa çakılı kaldı!…
Her neyse… Şimdi gelgelelim şu 12 Eylül-1981 yılından bu yana kutladığımız daha doğrusu (dayatma yöntemiyle) kutlatılmaya çalışılan “24 Kasım Öğretmenler Günü”ne…
Burada hemen ve peşinen belirtmeliyim ki, 24 Kasım tarihinin ‘Öğretmen Yetiştiren Kurumlarla’ uzaktan ve yakından hiçbir ilişkisi yok…
24 Kasım tarihinin önemi; Mustafa Kemal’in -Arap harflerinin- kaldırılıp, onun yerine ‘Latin Harflerinin’ kabul edildiği yıl olan 24 Kasım 1928 tarihinde ‘Yazı Tahtasının’ başına geçerek, bizzat yeni harfleri tanıtmaya çalıştığı için daha sonra sembolik ve onursal olarak “Başöğretmen” ilan edilmiş olmasıdır…
Daha sonra da 12 Eylül’ün kurnaz yöneticileri bu özel günü, yönettikleri kitleye “24 Kasım” tarihini “Öğretmenler Günü” olarak kakalamışlardır!…
“Kakalamışlardır” sözünü bile-bile ve inanarak kullanıyorum. Niye öyle kullanıyorum?
Sıkıysa o tarihlerde; “Öğretmenler günü o tarih değil de, bu tarihtir diye itiraz et!”
Adamlar Atatürkçü!…
Ne yapıyorlarsa Atatürk için yapıyorlar!
Ha şimdi de siz diyeceksiniz ki; “Her şeyi Atatürk için yapıyorlar da, peki niye Atatürk’ün el emeği-göz nuru Türk Dil ve Tarih Kurumunu kapatıyorlar?
Kapatıyorlardı kapatmasına kapatıyorlardı ama her köye, her mezraya büyük masraflar yaparak ‘Atatürk Heykellerini’ de dikiyorlardı!..
Sonra da geceleyin sarhoşlar ve Atatürk düşmanları heykele işiyorlardı!
Zaten heykelleri yapanların amaçları küçük ayrıntılarda saklı olduğu için “her yer putlaştı dedirtip” yapılan heykeller üzerine tükürülmesi için yapılmıştı!
Yani anlaşılacağı üzere bir yandan Atatürk heykelleri yapılıyor, öte yandan önceden yapılmış heykellerin ağzı-burnu kırılıyordu!
Okulların kapısından “Atatürk Levhaları” indiriliyor, yerine yenisi olan: “Kenan Evren” tabelaları asılıyordu…
Sokak ve Caddeler ha keza öyle…
Daha sonra mı?
Daha sonra ve onun ardılları olan, cuntacılara yürekten bağlı olan sivil uzantılarda Kenan paşanın zamanı yetip de, yapamadığı Atatürk geçmişte hangi kurum ve kuruluşu kurmuşsa, fabrika bacası tüttürmüşse, hangi limanı kurup, hangi demiryolu kurmuşsa satışa çıkardılar…
Yani (rahmetli) İlhan Selçuk’un da ifade ettiği gibi; “Atatürk’ün heykelini pazara, düşüncelerini mezara soktular”
Şimdi sen kalk da, bu adamların ‘Öğretmenler Günün’ de samimiyetlerine inanıver…
Hele-hele ülkemizde hala 140 bin dolaylarında öğretmen açığı olup ve (ekonomik yetersizlikler öne sürülerek) 330 bin genç öğretmen atanma umudu tükenmeye yüz tutmuşken, hani gelinde öğretmenler gününü kutlayın bakalım.
Nasıl kutlanılacaksa…