Sevgili dostlarım,
Ve saygıdeğer sayfa arkadaşlarım…
Bugünkü sohbet konumuzun başlığını neden Nasrettin Hocanın adını ve torunları ibaresini kullanarak ifade ettiğimi biraz sonra örnekler vererek açıklamaya çalışacağım…
Yani bir başka ifadeyle; bu toprakların yetiştirdiği en büyük mizah ustası ve nüktedanı Nasrettin Hoca’ya yakışır torun olduğumuzu dilimin döndüğü ve aklımın erdiğince birkaç örnekleme yaparak vermeye çalışacağım…
İsterseniz hiç vakit kaybetmeden konuya şuradan girelim…
Sizlerde çok iyi biliyorsunuz ki 12-18 Aralık arası süre gelen ‘Yerli Malı ve Tutum Haftası’ devam ediyor…
Bu konu üzerine bundan birkaç gün önce bir sohbet yazısını bu sayfa üzerinden sizlerle paylaşmıştım…
Ancak ne yalan söyleyeyim (ben herkes gibi anlatacaklarımı çok kısa yoldan anlatamadığım için) konu birazcık yarım kalmıştı…
Ve şimdi izin verirseniz -çok kısa olmak koşuluyla- şuradan giriş yapmak istiyorum;
1946 yılında başlayan ‘Yerli Malı ve Tutum Haftası’ 1983 yılına gelince bu etkinliğin adını ’12 Eylül Cuntacıları’ tarafından yeni bir proje daha ilave edilerek;
“Tutum-Yatırım ve Türk Malları Haftası” olarak değiştiriliyor…
Eeeeeee!
Şimdi birlikte düşünmenin zamanı geldi…
Ve şimdi beni yalnız başıma bırakmayın da, gelin hep birlikte düşünelim Allah aşkına…
Neymiş efendim?
‘Yerli Malı ve Tutum Haftasına’ kalkmışlar birde ‘Yatırım’ sözünü ilave etmişler…
Hatta yetmemiş birde üstüne-üstlük ‘Türk Haftası’ eklemişler!
Güler misin, ağlar mısın?
Yoksa Nasrettin hoca gibi her şeyi tersinden mi anlarsın?
“Tutum” ha!…
“Yatırım” ha!
Peki el adama demez mi; “Yahu bu toplumu bir yandan üretimin içinden çıkarıp, akla-hayale gelmez reklamlarla tüketimin içine sokacaksın”
Kapitalizmin sömürü kanunlarını hayata geçirmek için gece gündüz çırpınıp duracaksın!
Herkesin eline -tüketim aracı olan- bankamatik kartı sıkıştırıp sokağa salacaksın!
Hatta daha da işin ilginci küçücük öğrenci çocukların eline en pahalı -tablet telefonları- satmak için özendirip sıkıştıracaksın!
Ondan sonra “tutum” ha!
Hele hele şu “Yatırım” sloganına ve düşüncesine ne demeli?
Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 yılda bu toplumun ortak çıkarları için bacasını tüttürdüğü 46 fabrikayı birilerine peşkeş çekerek satıp-savacaksınız!
Ülkenin dört-bir yanında ne kadar dere ve derecik varsa; onuda birilerinin -ekonomik enerjisini- daha da yükseltmek için küresel sermaye ve yerli işbirlikçilerine su fiyatına satacaksınız!
Yer altında ve yer üstünde ne kadar kıymetli maden varsa, yine onuda birileri kasasını daha çok dolar doldursun diye yakınına, yandaşına yok fiyatına ihaleye çıkaracaksın!
Küresel sermaye ile yerli işbirlikçi ve komisyoncularla ülkenin ortak değerlerini kendi aranızda paylaşacaksınız!
Ondan sonra da;
Bunun adına da “yatırım” diyeceksin ha!
“Yerseniz” diyeceğim ama diyemiyorum…
Çünkü ‘yiyenler’ çok!…
Hani herkesin bildiği şu söz vardır ya;
“Herkes gidiyor Mersin’e, biz gidiyoruz tersine” diye…
Sanırım bu benzetmeyi yapan, gerçekten çok doğru yapmış…
Kim bilir; belki de Nasrettin Hoca’dan esinlenmiştir!
Belkide yaşamın pratiğinde her şeyi tersinden düşünüp ve tersinden anladığımızın farkına varmıştır…
Neden olmasın?
Hani sizlerde çok iyi bilirsiniz ki, bizler çoğu kez eksiklerimizi ve bizde olmayanlara ‘isim’ vererek meseleyi halletmeye çalışırız!
Örneğin; (daha çok büyük kentlerde görülür)
Buram-buram yoksulluk kokan ve derdini anlatamayacak kadar eğitim düzeyi düşük bir mahalle ve semt sokağının adı;
Ya “Hürriyet Mahallesidir”
Ya “Cumhuriyet Sokağıdır”
Yok ,eğer cadde tozdan-topraktan geçilmiyorsa, bu seferde adını mutlaka ‘Bahar Caddesi’ veya ‘Bahar Sokak’ olarak verirler…
Öyle değil ama?
Örneğin, Tarım Bakanlığımız var ama; tarım organizasyonu yok!
Orman Bakanlığımızda var ama; satıp-savmaktan, kazara yanıp tutuşmaktan elimizde-avucumuzda ormanımız kalmadı…
Kültür Bakanlığımız da var ama; kültürel yolculuğumuzun olup olmadığını da sizlere bırakıyorum…
Daha doğrusu varsa da; ben bilmiyorum!
Milli Eğitim Bakanlığı adında bir ‘bakanlığımızda’ var ama; milli eğitim mi, dini eğitim mi yapıyor? açıkçası onuda bilmiyorum!
Ve bunun yanıtını, yorumunu da sizlere bırakıyorum…
(dedikten sonra da)
Sayfa sohbetimize; Hoş kalın…
Hoşça kalın, dileklerimle ;
İyi günler diliyorum…