Okullar yaz tatiline girmeden iki hafta önce ülkemizin en tanıdık, gözde ve başarılı liselerinde yöneticilerin uygulamalarına karşı öğrenciler tepki gösterdi.
Gelişen olaylar hızla ülke geneline yayıldı ve bildiriler dağıtılmaya başlanıldı.
Bu ani gelişme iki ay önce başlasaydı önü alınamaz bir duruma ulaşabilir, sonuçları daha farklı olabilirdi.
Bu anlamda tatil ilaç gibi geldi dersek yanılmayız.
Şimdiden gerekli önlemler alınmadığında, önümüzdeki öğretim yılında istenmeyen, arzu edilmeyen olaylar çıkabilir.
Olaylar karşısında hükümetin tavrının ne olabileceğini kestirmemek mümkün değil.
Onlara göre “karanlık güçler, ülkenin geleceğini karartmaya çalışan dış odaklar, gezi ruhu, hatta paralelciler….”
En haklı isteklerde bile çözüm üzerinde durulmayarak, baskı ve şiddetle önüne geçilmeye gidilmekte.
Görsel, yazılı, sosyal medya üzerinden yapılan konuşma ve yazılarda her zaman olduğu gibi hemen taraf olunmakta.
İktidar yanlıları, “..hangi hakla, onlarda kim olmakta, herkes haddini bilecek, asalım…” anlamı taşıyan söylemlerle tavrını göstermekte.
Destek verenler ise, “..demokratik haklarını kullanıyorlar, destekliyoruz, devam, onlara selam olsun, gözlerinden öperiz…” demekte.
Her olayda gösterilen, tam ortasından ayrılmış ve uzlaşılması mümkün olmayan tamamen iki karşıt görüş.
Olayların neden ve doğuracağı sonuçları üzerinde öngörüsü olmadan karşı çıkan ya da sahiplenenler tamamen haksızlık yapmaktalar.
Öğrencilerin sorunlarını, isteklerini dinlemeden, yapılan en demokratik hareketi dahi “isyan” olarak kabul etmek, malum yöntemlerle bastırılmaya gidilmesi çözüm değildir.
Çocukların yanında olduklarını ifade edenler de yanlış bir tutum içersindedirler.
Onlara “ karşı çıkma ve muhalefet etme” görevi vererek sahip çıkamazsınız.
Gerçek olan;
4+4+4 düzenlenmesi içeriği, hedefleri, yaratılmak istenilen insan modeli yönünden eğitim alanında tam bir yıkım ve çağın çok gerilerinde.
Yıllardır yığınla biriken eğitim sorunları bir kenara itilip görmezlikten gelinmekte, eğitim niteliksiz ve düzensizliğe sürüklenmekte, çocukların geleceği ile oynanmakta.
“Dindar ve kindar nesil” yetiştirme hedefine uygun olarak dini eğitim okulöncesinden itibaren yaygınlaştırılmaya çalışılmakta.
Eğitimin bilimsel, çağdaş, ulusal, eleştirel, tarafsız, objektif olması gibi ilkeleri yok sayılmakta, belirlenmiş bir ideolojiye hizmet eder duruma getirilmeye çalışılmakta.
Atatürk devrim ve ilkeleri doğrultusunda öğrenci yetiştirmeden vazgeçilmiş.
Okullarda sosyal, kültürel, sportif etkinliklere ayrılan süre en aza indirilmiş.
Okutulan kitaplar iktidarın siyasi amaçlarına hizmet eder duruma getirilmiş.
Öğrenci andı, dersliklerdeki Atatürk köşeleri kaldırılmış, mescit açma zorunluluğu getirilmiş, başörtüsü neredeyse anaokullarına kadar indirilmiş.
“Bu okullar gurur kaynağımızdır” diyenler tüm okulları imam hatipe çevrilmek istemekte, öğrenciler bu okullara yönlendirilmeye çalışılmakta.
Karma eğitime savaş açılmış, okul öncesi eğitim gözden çıkarılmış.
MEB neredeyse devreden çıkarılmış, sadece adı kalmış, her bakan değişikliğinde farklı uygulamalara geçilmiş, eğitimin işleyişi vakıflara teslim edilmeye başlanılmış.
Eğitim yöneticileri bu görevin üstesinden gelemeyecek kadar yetersiz.
Öğretmenler görevlerinin gereğini yerine getirmemekte.
Öğretimin öğeleri arasında büyük bir çatışma bulunmakta.
Velilerin çoğunluğu duyarsız.
Ortaokuldan üniversiteye değin, tüm okullar sadece diploma veren kurumlar olarak algılanmakta, görülmekte…
Eğitimin içler acısı durumunu anlatmak için yüzlerce madde daha konulabilir.
Yığınla biriken eğitim sorunlarını göremeyenler, liselilerin haklı başkaldırılarına “birilerinin uykusu kaçmıştır, sizleri destekliyoruz, gözlerinizden öpüyoruz..” diyerek muhalefet yapmaya hakları bulunmamakta.
Asıl tehlikeli olan,
İktidarın “neler oluyor, ne yapmalıyız, çocukların istekleri neler ve nasıl çözebiliriz? sorunları çözmek için varız..” diye duyarlı olma yerine, her zaman olduğu gibi baskıcı tutum sergileyerek olayların üzerine gidilmesi,
Öğrencilerin haklı taleplerini görmezlikten gelen, mezuniyet törenlerine karşı çıkan, onuncu yıl marşını yasaklayan, çocukların yaş gruplarına göre psikolojilerinden anlamayan, okullarda sosyal, kültürel ve sportif etkinliklerin yapılmasına engel olmaya çalışan, düşünen, sorgulayan, eleştiren öğrencilerle sorun yaşayan, bu kurumları ortaçağı anlayışı ile yönetmeye çalışan anlayışta olanların öğretmen olmaları ve yönetim kademelerinde bulunmaları,
Olaylara nedenlerini sorgulamadan sahiplenenlerin, “aferin çocuklar, arkanızdayız, silkeleyin, önderlik yapın..” deyip, 16 yaş ortalamasında bulunan lise öğrencilerinden medet umarak durumdan vazife çıkarmaya çalışılmasıdır.