Kıyamet alametleriyle ilgili Peygamberimize (a.s) nispet edilen birtakım hadislere dayanarak bazı kıyamet alametleri söylenmektedir. Bu hadisler, Kur’an’a arz edildiği zaman Kur’an’dan onay alan hadisler değildir. Hz. Peygamber (a.s) Hakka Suresi, 69/44—47. ayetlere rağmen Kur’an’a aykırı konuşamaz. Çünkü o, Hakka suresindeki bu ayetlerin ne anlama geldiğini herkesten çok daha iyi biliyordu.
“O elçi bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, bu nedenle onu önce güçlü bir şekilde yakalardık. Sonra da şah (can) damarını keserdik. Hiçbiriniz buna engel de olamazdınız. (Hakka, 69/44—47)”
Yüce Allah, Peygamberimizin vahye aykırı sözler söyleyemeyeceğini ultimatom içerikli bu ayetlerle bildiriyor. Bu ayetlere rağmen Hz. Peygamber’in 23 yıllık risalet hayatında Kur’an’a aykırı bir söz söylemiş olması mümkün değildir. Hz. Peygamber ancak Kur’an’dan konuşur; çünkü onu şekillendiren ve ona imanı öğreten Yüce Allah’tır.
Kıyamet alametleri ile ilgili konuya gelirsek; Kur’an’a baktığımızda Yüce Allah kıyametin ansızın geleceğini ve onun saatini Hz. Peygamber de (a.s) dahil kendisinden başka kimsenin bilemeyeceğini birçok ayette insanlara bildiriyor.
Kıyamet şayet ansızın gelecekse, ansızın gelecek olan bir şeyin alameti olabilir mi? Ya da alameti olan bir şeye ansızın gelecek denilebilir mi? Konuyu ayetler üzerinden inceleyelim.
Kıyametin saatini Yüce Allah’tan başkasının bilemeyeceğine dair ayetlerden örnekler vermek gerekirse, şöyle sıralayabiliriz: Cin, 72/25; A’raf, 7/187-188; Necm, 53/57-58; Na’ziat, 79/42-43-44; Ahzab, 32/63; Mülk, 67/25-26; Fussilet, 41/47; Şûrâ, 42/17; Enbiya, 21/109; Lokman, 31/34.
Şimdi kıyametin saatini Allah’tan başkasının bilemeyeceğine dair bu ayetlerden örnekler verelim, ayetin hemen peşine de Diyanet İşleri Başkanlığının bu ayetlerle ilgili açıklamalarına atıfta bulunalım.
“Sana kıyametin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: ‘Onun bilgisi sadece Rabbimin katındadır. Onun zamanını O’ndan başkası ortaya koyamaz. O olay bütün ağırlığını göklerde ve yerde hissettirecektir. Kıyamet size ansızın gelecektir.’ Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: ‘Onun bilgisi yalnızca Allah katındadır; fakat insanların çoğu bilmez.’ De ki: ‘Allah’ın dilemesi hariç, kendime herhangi bir yarar da zarar da verecek güce sahip değilim. Gaybı (bilinemeyeni) bilseydim elbette daha çok hayır yapardım ve bana hiçbir kötülük de dokunmazdı.’ (A’raf, 7/187-188)”
A’raf, 7/187-188: “Soru kimden gelirse gelsin, Hz. Peygamber kıyametin vaktiyle ilgili bütün sorulara karşı bunu bilmediğini ifade etmiş, meselâ Cebrail tarafından yöneltilen, “Kıyamet ne zaman kopacak?” şeklindeki bir soruyu, “Bu hususta sorulan sorandan daha bilgili değildir” cevabını vermiştir (Buharî, “Îman”, 37; Müslim, “Îman”, 1, 5, 7; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 17).
Kıyametin ne zaman kopacağını bilmek gaybı bilmek demektir. Hâlbuki gaybı bilen insan, ileride kendisi için nelerin iyilik, nelerin kötülük getireceğini bilme gücüne de sahip olabilir ve ona göre davranabilir. Resûlullah, kendisinin böyle bir imkâna sahip olmadığını, temel işlevinin inanan insanlara fayda sağlayacak şekilde müjdeleyici ve uyarıcı bilgiler vermekten ibaret bulunduğunu ifade etmiştir. Burada da görüldüğü gibi Peygamber aleyhisselâm, kendisine Allah’ın lütuf ve ihsanından bağımsız aşkın sıfatlar izafe edilmesinden hoşlanmamış; görevinin elinden geldiğince iyi bir kul olmak, Allah’ın kendisine yüklediği risalet ve tebliğ görevini eksiksiz bir şekilde yerine getirerek insanların hidayete erişmelerine gayret ve öncülük etmek olduğunu her zaman vurgulamıştır. Ahiret hayatı, cennet, cehennem, melek, şeytan gibi gayb alanına giren; dolayısıyla beşerin bilgi imkânlarını aşan hususlarda Allah ona neyi ne kadar bildirmişse o da o konuda bilgisini ortaya koymuş ve Allah’ın iznine bağlı olarak insanlara bilgiler vermiş; fakat kıyametin ne zaman kopacağı konusunda kendisine bilgi verilmediği için bu hususta da bilgisi bulunmadığını belirtmesi emredilmiştir. (Diyanet İşleri Başkanlığı)”
“Yaklaşmakta olan kıyamet yaklaştı. Onun zamanını Allah’tan başka kimse açığa çıkaramaz. (Necm, 53/57-58)”
Necm, 53/57-58: “57. âyette kıyametin her an biraz daha yaklaştığı uyarısı yapıldıktan sonra 58. âyette onu Allah’tan başka açığa çıkaracak veya onun zamanını ve nasıl olacağını bilecek yahut onu engelleyebilecek kimse bulunmadığı bildirilmektedir (Şevkânî, V, 136; Elmalılı, VII, 4615). (Diyanet İşleri Başkanlığı)”
“Kıyamet ne zaman gelip çatacak, diye sana soruyorlar. Sen onun hakkında ne söyleyebilirsin ki! Onun hakkındaki nihai bilgi Rabbine aittir. (Na’ziat, 79/42-43-44)”
Na’ziat, 79/42-43-44: “Müşrikler kıyamet ve ahirete inanmadıkları için her fırsatta Hz. Peygamber’e kıyametin ne zaman kopacağını sorarak onu zor duruma düşürmeye çalışıyor, hatta nasıl olsa böyle bir şeyin imkânsız olduğunu düşündükleri için alay olsun diye kıyametin çabucak gelmesini ister görünüyorlardı. Hz. Peygamber ise onların iman etmelerine vesile olur ümidiyle, “Keşke sorularına cevap vermek mümkün olsaydı!” diye temennide bulunuyordu. Yüce Allah, “Sen onun hakkında ne söyleyebilirsin ki!” mealindeki ayetle onun bu konuda bilgi edinme imkânının bulunmadığını, bu bilginin yalnız kendi zatına ait olduğunu (krş. Lokmân 31/34), Hz. Peygamber’in görevinin, kıyametin ne zaman kopacağını bildirmek değil, kıyametin bir gün mutlaka geleceğine dikkat çekmek, buna inanıp ahiret kaygısı taşıyanları uyarmak ve o güne hazırlık yapmalarını teşvik etmek olduğunu vurgulamıştır. (Diyanet İşleri Başkanlığı)”
“İnsanlar senden kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: Bunun bilgisi yalnızca Allah katındadır.’ Nereden bileceksin, belki de kıyamet yakında olacak. (Ahzab, 32/63”
Ahzab, 32/63: “Kimi inanmadığı, kimi merak ettiği için, kimileri alay etmek maksadıyla, bazıları ise korktuğu ve hazır olmak istediği için devamlı kıyamet üzerine konuşurlar, birilerinden onun ne zaman kopacağını sorar dururlar. Hz. Peygamber de bu soruya defalarca muhatap olmuş, bazen kendi sözü (hadis) bazen de ayetlerle şu cevabı vermiştir: Kıyametin ne zaman gerçekleşeceğini yalnız Allah bilir, bu bilgiyi bana dahi vermemiştir. Siz onu her zaman bekleyin ve imanınızla, güzel ahlâkınız ve davranışlarınızla ona hazır olun, inkârcılar ve zalimler de kıyametin vaktini merak edecek yerde orada kendilerini neyin beklediğini sorup öğrensinler! (Diyanet İşleri Başkanlığı)”
“De ki: Size vaat olunan şey yakın mı uzak mı bilmiyorum. (Enbiya, 21/109)”
Enbiya, 21/109: “Hz. Peygamber’in bilgilerinin tamamen vahye dayandığına dikkat çekilmekte ve konu hakkında getirilen delillerden sonra insanların artık iman etmelerinin gereğine işaret edilmektedir. Hz. Peygamber Allah’ın dinini ayırım gözetmeksizin ulaşabildiği herkese tebliğ ettiği gibi ümmetine de bu görevi sürdürmelerini emretmiştir. İnkârcılara yapılan uyarılar, yani kıyametin kopması veya gelecekte müslümanların inkârcılara galip gelmesi olayı gayb haberlerinden olduğu için yakın mı uzak mı olduğunu Allah bildirmedikçe peygamberin dahi bilemeyeceği ifade buyurulmuştur. (Diyanet İşleri Başkanlığı)”
“Kıyamet saati hakkındaki bilgi yalnız Allah’ın katındadır. Hiç kimse yarın ne edeceğini bilemez; hiç kimse nerede öleceğini bilemez; ama Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır. (Lokman, 31/34)”
Lokman, 31/34: “Ayette kıyametin ne zaman kopacağı bilgisinin sadece Allah’a ait olduğu, kezâ hiç kimsenin yarın ne elde edeceğini ve nerede öleceğini bilemeyeceği, dolayısıyla bu bilgilerin de sadece Allah’a ait olduğu belirtilmektedir. (Diyanet İşleri Başkanlığı)”
Kur’an’da kıyametin ansızın geleceğiyle ilgili de birçok ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerden de örnekler vermek gerekirse, şöyle sıralayabiliriz: Şu’ara, 26/201-202; Enbiya, 21/40; A’raf, 7/187; Yasin, 36/48-49; Ankebut, 29/53; Zuhruf, 43/66; Muhammed, 47/18; Hac, 22/55.
Şimdi kıyametin ansızın geleceğine ilişkin bu ayetleri okuyalım.
“Hiç farkına varmadan kendilerine ansızın gelecek acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler. (Şu’ara, 26/201-202)”
“Bilakis onlara kıyamet ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecek. Artık ne onu geri çevirebilecekler ne de kendilerine süre verilecektir. (Enbiya, 21/40)”
“Sana kıyametin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: ‘Onun bilgisi sadece Rabbimin katındadır. Onun zamanını O’ndan başkası ortaya koyamaz. O olay bütün ağırlığını göklerde ve yerde hissettirecektir. Kıyamet size ansızın gelecektir.’ Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: ‘Onun bilgisi yalnızca Allah katındadır; fakat insanların çoğu bilmez.’ (A’raf, 7/187)”
“Doğruysanız kıyamet ne zamanmış, derler. Birbirleriyle çekişip dururken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesten başka bir şey beklemiyorlar. (Yasin, 36/48-49)”
“Senden azabı acele getirmeni istiyorlar. Önceden belirlenmiş bir vade olmasaydı, azap onlara elbette gelip çatmıştı. Onlar farkında değilken, o azap ansızın kendilerine gelecektir. (Ankebut, 29/53)”
“Onlar farkında değillerken kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar! (Zuhruf, 43/66)”
“Onlar kıyametin ansızın kendilerine gelmesinden başka ne bekliyorlar ki! Elbette onun alametleri geldi/gelmiştir. Kendilerine gelip çatınca gerçeği hatırlamaları neye yarar. (Muhammed, 47/18)”
“İnkâr edenler kıyamet kendilerine ansızın gelinceye veya sonu olmayan günün azabı kendilerini yakalayıncaya kadar Kur’an hakkında hep şüphe içinde kalacaklardır. (Hac, 22/55)”
Ayetlerde de görüleceği üzere Yüce Allah kıyametin ansızın geleceğini ve kıyametin saatini kendisinden başka kimsenin bilemeyeceğini söylemektedir.
Burada kıyamet alametlerine çıkarım yapmak için yukarıda zikrettiğimiz Muhammed, 47/18. ayete atıf yapanlar ve bu ayette “Elbette onun alametleri geldi/gelmiştir” ifadesinden ve Hz. Peygamber’in hadislerinden yola çıkarak kıyamet alametlerine işaret edildiğini söyleyenler olabilir.
Muhammed, 47/18. ayete baktığımızda “Elbette onun alametleri geldi/gelmiştir” ifadesi geçmiş zaman kipiyle kullanılmakta, dolayısıyla bu alametlerin Kur’an’ın indirildiği dönemde gelmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Muhammed, 47/18. ayetteki maksat; Peygamberimizin son peygamber oluşu ve Kur’an’ın da son kitap oluşuyla ilgilidir. Çünkü Peygamberimiz Buhari ve Müslim’de geçen bir hadisinde iki parmağını birleştirerek “Benim gönderilmem ile kıyamet birbirine şu iki parmak kadar yakındır (Buhari, “Talak”, 25; Müslim, “Cuma”, 43)” diye ashabına söylemiştir. Bu hadisten çıkarılacak sonuç şudur: “Hz. Peygamber’in gönderilmesiyle Yüce Allah İslam’ı tamamlamıştır (Maide, 5/3) ve artık kıyametin ansızın gelmesi beklenmektedir. Dolayısıyla Muhammed, 47/18. ayetteki alametler Hz. Muhammed (a.s) ve Kur’an-ı Kerim’dir.
Eğer Muhammed, 47/18. ayette kıyamete yakın kıyametin geleceğini gösterecek alametlerden bahsedilmiş olsaydı, cümle kalıbının “Elbette onun alametleri geldi/gelmiştir” şeklinde geçmiş zaman kipinde değil, “Elbette onun alametleri gelecektir” şeklinde gelecek zaman kipiyle olması gerekirdi.
Zaten Kur’an’da kıyametin ansızın geleceğinin altını çizen o kadar ayetin olması ve alametlere ilişkin bir ipucu vermemesi ise üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Bizim ayetlerden anladığımız bunlardır. Gerçeği ve doğrusunu her zaman Yüce Allah bilir.