Neden konuşmuyor?
Sahi niye konuşmuyor?
Toplumun yönetsel sorumluluğunu üstlenenlerden söz ediyorum.
Gün geçtikçe çoğalan ‘kadına şiddet ve kadın cinayetleri’ üzerine neden ortaya çıkıp da bir çift laf söylemiyorlar?
Sizleri bilmem ama inanın ben çok merak ediyorum…
Kadına şiddet ve cinayet haberleri gün geçtikçe çoğalıyor…
Hemde öylesine çoğalmaya başladı ki; her sabah kadın cinayeti veya kadına şiddet haberleriyle uyanıp kalkıyoruz…
Falan yerde, filan adam;
“Karısını sokak ortasında bıçaklayarak delik deşik etti”
Filan kasabada, filanca adam;
“Çocuklarının gözleri önünde karısına kurşun yağdırdı”
“Beş kişi bir kadına tecavüz etti”
Falan-filan ormanda veya deniz kenarında;
“Bir kadına tecavüz ettikten sonra öldürüldü”
Vesaire, vesaire…
Listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadar…
Şiddet, cinayet ve tecavüz listesi büyüdükçe büyüyor…
Eeeeeeee!
Büyür tabi…
Nede olsa; “Heeeeyyyttt, var mı lan bana yan bakan!”
“Anamı kesen ben,
Babamı kesen ben,
Bacımı öldüren ben,
Karısını dilim dilim doğrayan yine ben!” diye haykıran bir kültüre sahip toplumun mirasçılarıyız biz!
Geçmişten-günümüze transfer ettiğimiz kültürel mirasımız bu kadarla kalsa yine iyi…
“Cennet anaların ayağının altındadır”
Sözü bize ait olduğu gibi;
“Kocasının ayak suyunu içmeyen kadın cennete gidemez” sözü de bizlerin vazgeçilmez bir kültürüdür!
Başka?
Daha başka olmaz olur mu;
“Kızını dövmeyen, dizini döver”
“Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” sözü de bize atalarımızın bıraktığı kutsal kültür mirasıdır!
Bu kadar mı?
Aaaaaaaaa!
Sizde amma acelecisiniz!
16 Devlet yıkıp, yerine 16 devlet kurmuş, kooooskoca bir topluma bu kadar kültür yeter mi hiç!
Bin yıllık geçmişimize ve tarihimize ayıp olur vallahi!
Hele-hele kadınımızı-kızımızı arkamızdan yürütmezsek; sadece geçmişimize ve tarihimize değil…
Gelmiş-geçmiş bütün atalarımıza ve dedelerimize de ayıp olur!
Kadın dediğin;
Kocasından en az üç-dört adım gerisinde yürüyecek!
Kadın dediğin;
Kocası yüzüne karşı hakaret etse de, o susup dinleyecek!
Kadın dediğin;
Kocasından ve çocuklarından başka erkek yüzü görmeyecek!
Kadın dediğin;
Kocasının hizmetkarı olduğunu her yerde kabul edecek!
Yok, eğer bunları yapmazsa;
Ne cennet yüzü görebilir, nede yaşadığı dünyayı görebilir…
Yetmez!
Bu değerler yüzyıllarca geriden gelen kültürel ve inançsal değerlerimiz…
Birde bunlara ilave olarak, günümüzün ulama ve yönetsel büyüklerimizin de yumurtladığı inciler var; onlara da mutlaka ve mutlaka riayet etmeliyiz ki, ileride onlarda -dinsel öğütlere- ve kültürel mirasa dönüşsün…
Örneğin aklımıza gelenleri hemen söyleyelim…
Ünlü fetvacılarımızdan Nurettin YILDIZ Diyor ki;
“Kadın çalışarak fuhuşa hazırlık yapar” diye fetva veriyor.
Ünlü siyasetçilerimiz’den Bülent Arınç beyefendi de;
“Kahkaha atan kadın iffetsizdir” diye fetva vermişti biliyorsunuz…
E, bu durumda kadın es-keza elinde olmadan bir kahkaha atarsa ne olur?
Ne olacak; belasını bulur!
Büyük zorluklarla yetiştirdiğimiz ünlü şarkıcımız Uğur IŞILDAK diye bir sanatçımız var, o ne diyor biliyor musunuz?
“Kadının fıtratında köle olmak vardır” diyor…
İşte bunu diyen adama benim ülkemde sanatçı denildiği gibi aynı zamanda el-üstünde tutuluyor…
Yine Sefer Üstün isimli bir milletvekilimiz de diyormuş ki;
“Tecavüze uğrayan kadın kürtaj yaptırmasın”
Bende bunun yorumu yok…
Sizler nasıl düşünürsünüz onuda bilemem…
Birde 1991 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu’nun genel müdürlüğüne atanan Ömer Tuğrul İnançer,isimli biriside şöyle fetva veriyor kadınlar için;
“Hamile kadın sokakta dolaşamaz.”
Nasıl böyle iyi mi?
İyidir iyi…
Nemize lazım bizim laiklik!
Nemize lazım bizim kadın erkek eşitliği…
Nemize lazım bizim çağa ayak uydurmamız.
Kadını insandan saymamız!
İnsan yerine koymamız,bize yakışmaz ki!
Bırakalım artık şu laiklik tantanasını!
Bize laik olan atalarımızın-dedelerimizin kültürüne sarılalım!
Sarılalım ki; kadın kadınlığını, erkek erkekliğini bilsin!
Kadın kısmına fazla yüz vermeye gelmez!
Tokadı vurdun mu; ya götü’nün üstüne oturtacaksın!
Yada karnını bıçakla deli-deşik edip yere sereceksin!
Yani yeri geldi mi; tecavüz….
Yanı yeri geldi mi; işkence…
Yani yeri geldi mi; otuz-kırk yerinden bıçaklayıp, bağırsaklarını deşeceksin!
Yani yeri geldi mi; sokak ortasında kurşuna dizeceksin!
Ki; benim söylememe gerek yok, zaten böyle yapıyorlar!
Şimdiiiiiii…
İşin asıl düşündürücü yanı ney biliyor musunuz?
Bence şu;
Toplum gün geçtikçe zıvanadan çıkıyor…
İster ekonomik deyin, istersiniz sosyal çalkantı…
Adına ne derseniz deyin; toplum gizliden gizliye adeta çıldırıyor!
Ve bu ‘kadın cinayetleri’ üzerine ise asıl konuşması gerekenler konuşmuyor ve üstüne vazife olmayanlar konuşuyor tıpkı benim gibi…
Halbuki bu işin;
Aile Bakanlığı var…
Eğitim Bakanlığı var…
Kültür Bakanlığı var…
Diyanet Başkanlığı var…
Yüzlerce üniversite var..
Sendikal örgütler var…
Sivil örgütler var..
İçki kadehlerine filmlerde buğu sansürü yapan televizyonlar var.
Toplumsal sorunları bir tarafa bırakıp, ne idüğü belirsiz -sözüm ona- magazin sanatçılarının derdini dert edinen gazeteler var…
Var oğlu var…
Siz nasıl düşünürsünüz onu bilemem ama bana göre bu sözünü ettiğim kurumlar ‘kadına şiddet’ konusu gündemlerine girmediği gibi çooookk-çok uzağındalar…
Birde televizyon programlarına çıkanlar şunu söylemiyorlar mı; inanın bu konuya daha çok sinirleniyorum…
Konuşmacıların beni kızdıran sözleri ise şu;
“Şiddet konusu okullarımızda eğitim ve ders olarak verilmeli”
İşte bu söze ne yalan söyleyeyim çok kızıyorum…
Nasıl kızmayayım birader?
Yahu koskoca adamlar şiddetin öznesi ve merkezi olmuşken…
Ve bu şiddeti ve cinayetleri de ana-baba gayet rahat bir şekilde izlerken…
Okullarda çocuğa ‘şiddet ve cinayetin’ kötü bir şey olduğunu öğretsen ne yazar, öğretmesen ne yazar!
Çocuk okulda öğrendiklerini eve gelip anlatınca, ebeveynler şiddetten uzak mı kalacaklar?
Yıoooookkk!
Hatta belkide çocuk “sus senin aklın ermez” diye azarlanacak!
Üstelik hani “Balık Baştan kokuyordu”
O halde sorun kuyrukta değil, başta!
Baş ne tarafa gidiyorsa; kuyrukta kendini o tarafa doğru sallar!
Gerisi fasa-fiso!