İman “güven duygusu içinde tasdik etmek, inanmak” demektir. Mü’min de inanan, tasdik eden demektir. Burada “güven duygusu” ön plandadır. Bu manada mümin kendisine güvenilen ve Allah’a güvenen kişi demektir. Hatırlayalım. Daha risaletten evvel, Abdullah’ın oğlu Muhammed iken Hz. Peygamber’in Mekke toplumundaki bilinen en meşhur lakabı “el-Emin” idi. Yani güvenilir kimse.
Diğer taraftan mümini tarif ederken müminin aynı zamanda “Allah’a güvenen kişi” olduğunu vurguladık. “Mümin zaten yaratıcısına güvenmeyecek mi?” diye de sorulabilir. Doğru. Lâkin söylem öyle olsa da eylemin aynı doğrultuda olmadığı kanaatindeyiz. Şöyle ki: Hayat kitabımız Kur’an’da “Allah faizi tüketir, sadakaları da artırır (Bakara2/276 ) buyurulur. Ama bugün dünyevileşen mü’min buna hal dili ile “acaba?” diyor. Daha somut misal verelim. Kur’an’da malını Allah için infak edenlere karşılık olarak en az 1’e 700 hatta daha fazla verileceği vad ediliyor. Ancak bugünün mü’mini “malımın 1/40’ını verirsem 39 kalır yani azalır” düşüncesinde. Bir nevi Allah’ın artıracağına dair vaadine güven noktasında sıkıntı var. “Ya malım azalırsa” modunda. Halbuki iman matematiğine göre 40-1 =700 olur. Belki daha fazla. Zira buradaki 700 çokluktan kinayedir. Bunun “garanti belgesi” için Bakara 2/261’e bakılabilir. Bazen de 1’e 10 verilir. (Enam 6/160)Tabi bütün bunlar iman meselesi.
Allah’ın 99 esmasından birisi de “el-Mü’min” dir. “Emin kılan, rahatlatan ve güvende tutan” demektir. Yani Allah, “hem kendisine güvenilen hem de insanları güvende tutan” dır. Bu manada el-Mü’min’e iman eden mü’min devamlı sûrette güvendedir, el -Mümin’in himayesindedir. İnanan(Allah’a güvenen) kimse rahatlar, sekinet bulur. Sevr’de Ebubekir’e ne demişti Allah Rasûlü: “Korkma!Allah bizimle beraberdir” Sonra da sekinet indirmişti üzerlerine.(Tevbe9/40)
İmanı olanın imkanı tükenmez. İman imkandır, iman güçtür. Çanakkale harbinde Seyit Onbaşı’nın 215 kiloluk top mermisini kaldırmasını, Kıbrıs Barış Harekatı sırasında bir tankın Beşparmak Dağlarında 1024 metre yükseklikteki dik ve sarp kayaların üzerine çıkarılmasını imandan başka ne ile izah edeceğiz? Daha yakına gelelim.15 Temmuz gecesi üzerinden iki tank geçen ve bir kolunu kaybeden Sabri Ünal’ın tankın önüne yatmasını, Boğaz Köprüsünde Safiye Bayat’ın namlulara yürümesini imandan başka ne ile izah edeceğiz?
İmanın mahalli kalbtir. (Hucurat 49/14, Mücadele58/22) Kalb, beden ülkesinin başkentidir. Başkente hakim olan taşraya da hakim olur. Başkentimize iman hakimse taşramız olan azalarımıza da iman hakim olacak, azalarımız imanca hareket edecektir. Bir Ramazan günü bir okulun öğretmenler odasında oruç tutmayan bir öğretmen oruç tutan öğretmen arkadaşına sorar: Şu uzun günlerde, sıcak altında ta sabahtan akşama kadar yemeden içmeden nasıl duruyorsunuz? Biz sabah kahvaltımızı yapıyoruz, okulda çayımızı içiyoruz, öğle yemek yiyoruz yine de acıkıyoruz. Siz nasıl yapıyorsunuz? Oruçlu öğretmen şu anlamlı cevabı verir: Hocam orucu mide değil iman tutar/tutturur.
İmanın mahalli kalptir lâkin İslam imandan ibaret değildir. İman, İslam binasının temelidir. Sadece temel ile de bina yapılmış olmaz. Bu sebeple imanın dışa yansıması ya da ispatı olacak ibadetler yerine getirilmelidir. Daha geniş bir ifade ile iman sâlih ameller ile desteklenmelidir. Nedir salih amel? Salih amel; dinin yapılmasını emrettiği veya tavsiye etiği, doğru, faydalı ve sevap kazandıran her türlü davranışı ifade eder.
Salih amelin de imanla birlikte olması gerektiğini Kuran’ın bir çok ayetinden anlıyoruz. Zira bir çok ayette iman ile salih amel peş peşe zikredilir. Yani salt inanmakla, kuru bir imanla iş bitmiyor. Aksiyon gerekiyor. (Örnek ayetler: Araf 8/2-4, Ra’d13/29, Müminun, 23/1-11, Talâk 65/11, Tîn 95/6, Asr 103/ 1-3 ) Diğer taraftan iman 3 boyutludur. Kalb sadece bir boyutudur. Dil ile ikrar ve azalarla amel diğer boyutlarıdır. Demek ki azalarla yapılacak olanlar da iman ile yakından alakalıdır. İman ispat ister. İman ibadet gerektirir. Bizi camiye götürmeyen, bizi secdeye vardırmayan iman cennete nasıl götürecek?
İman ve onun pratiği olan ameller/ ibadetler ahlaka yansımalı. İnancın gereği salih ameller işlemek ve güzel ahlaklı olmak bir müslümanın hayat nizamı olmalıdır. Bakınız birbirimiz hakkında müspet düşünmemiz ve birbirimizi sevmemiz dahi imanımızın yansımasıdır. Bunun böyle olduğunun delili şu iki hadistir: “Biriniz kendisi için istediği şeyi kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz” (Buhârî, Îmân 7) “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız “ (Müslim, İman 9) İman öyle bir cevherdir ki yoldaki bir ezayı/engeli kaldırmak bile iman ile alakalıdır. Hatta imanın şubelerindendir. Utanmak da imanın meyvelerindendir.(Hadis: Müslim, İman 58) Bir kimsede utanma kalmamışsa, ahlaksızlık hayat nizamı haline gelmişse imanı sıkıntıda demektir. İmanını gözden geçirmelidir.13.01.2023