HALK DERE KENARI FİLAN DEMİYOR BÜTÜN KURALLARI ALT-ÜST EDİYOR |
Vatandaş kafasına göre…
Bütçesine uygun;
Planlı-plansız..
Ruhsatlı-ruhsatsız..
Dere kenarlarına binalar inşa etmesine ediyor da…
Peki devlet nereye yapıyor ‘yapmak istediği’ binaları?
Nereye inşa ediyorlar hükümet konaklarını?
Aynı yerleşkeye yapmıyorlar mı hastaneleri ve okulları?
Vesaire, vesaire…
Ülkemizin hangi yöresine giderseniz gidin…
Eğer bir ilçe veya küçük bir yerleşke iki dağ arasında bir vadinin içerisine kurulmuşsa;
O ‘yerleşke’ baştan aşağı suistimal ve ihlallerle doludur…
Ki;
Bu ‘ihlal’ kurallarına sadece vatandaşlar değil, devleti yönetenlerde ayak uydurur…
Eğer ‘ayak uydurmamış’ olsaydı, biraz önce saymaya çalıştığımız devlet kendi binalarını o dere yataklarının içerisine yapar mıydı!?
Eğer ‘devleti yönetenler’ kendilerinin koydukları kurallara kendileri uymuş olsalardı;
Dere yatağının içerisine kurulmuş ‘ilçelerin’ ve ‘yerleşkelerin’ üst taraflarına HES (Hidroelektrik Santrallarının) kurulmasına hiç izin verirler miydi?
Efendim neymiş;
“HES” Santrallarına ait barajlar ‘sel felaketine’ hiç neden olmazmış.
Hatta, Tarım ve Orman Bakanının ifadesine göre;
Sel felaketinde en çok zarara HES Şirketleri uğrarmış…
“En çok zararı HES şirketleri mi görür” onu biz ‘cahil aklımızla’ pek bilemeyiz ‘bilmesine’ ama;
Bu zamana kadar meydana gelen ‘sel felaketlerinin’ daha çok HES Santrallerinin kurulduğu ilçeleri yok ettiğini gözlerimizle gördük…
Hatta ‘gördüklerimizin’ en ilginç ve düşündürücü yanı da şurası;
Sel felaketinin yıkamadığı binaları, devleti yöneten erklerin yıkıp ve yerine -kendi müteahhitlerine- yaptırdıkları binaları da gördük…
Bu işi nerede mi yaptılar?
Giresun’un Dereli ilçesinde yaptılar…
Yeni yapılan binaları nereye mi yaptılar?
Durun hemen onu da söyleyelim;
Yapılacak yeni binalar için hiçbir yer aramadılar..
Eski yerleşkeye bir-iki metre dolgu yapıp;
Yine dere yatağının içinde inşa ettiler yeni konutları…
Pek değişen bir şey olmadı yani…
Yine aynı tas, aynı hamam…
Yarın bir başka ‘sel felaketi’ geldiğinde değişen bir şey olur mu?
Pek sanmam..
Her neyse..
Tekrar şu HES konusuna geri dönecek olursak;
Bugün nüfusumuzun yarıdan çoğu HES’lerin yararına inanıyor ama çevreye verdiği zararı ya bilmiyor…
Ya ‘bildiği’ halde ‘bilmezlikten’ geliyor…
Ya da birilerinin keyfini kaçırmamak için ilgilenmek istemiyor…
Halbuki cümle-alem şunu biliyor ki;
Sadece bizim ülkemizde değil, dünyada HES’lerin girdiği yerde bereket kuruyor!..
Çünkü;
Bölgede ekosisteme zarar veriyor…
Su kaybına vesile olurken, arazi kaybına da neden oluyor…
Nerede bir HES yapılsa, cümle-alemde biliyor ki;
O bölgede bulunan bütün ağaçlar kesilip yok ediliyor…
Suyun doğal akışı kayboluyor…
Yağmur yağınca dereler nereden akacağını şaşırıyor…
En önemlisi de;
Gerek suyun içinde yaşayan canlıların…
Gerekse ormanlarda ve akarsuyun içinde yaşayan canlıların yuvaları ve yaşam alanları yıkılıyor…
(diye özetledikten sonra)
Benim aklıma ister-istemez şunlar geliyor;
“Yahu ister bilime inanınız”
“İsterseniz dinsel inançlarınıza sarılınız”
Bilime inanıyorsanız;
Bilimin verilerine ve yaptığı yolculuğa uymak zorundasınız…
Dinsel inançlarınıza sarılıyorsanız;
“Ve her şeyi yaratanın tanrı olduğuna inanıyorsanız”
“Tanrının yarattığı her canlının, yine tanrının canını alacağına inanmalısınız”
Yani;
“Tanrının dışında ‘can alanları’ cani ve günahkar saymalısınız!”
Hatta ve hatta ister ‘orman yangınlarında’ olsun…
İster, insanların yaptığı yanlışlıklarla vesile olduğu sel felaketlerinde olsun;
Eğer ‘derdini’ insanoğluna anlatamadığı için çığlık ata-ata can veren doğadaki canlılar, belki de insanoğluna ‘beddua’ ediyorlardır…
Belki de yaşadığımız bu felaketler hep bundan dolayıdır!…
Yani kısaca demem o ki;
Yaşadığımız bu felaketlere ister bilime inanarak bakalım…
İster inandığımız kitabın ‘günah sayfasını’ açalım…
Her ikisi de aynı kapıya çıkıyor!…
Sizce de öyle değil mi?
Buyurun o zaman;
Şimdi söz sırası sizin…