Bu iş ne zaman mı oluyor?
Bundan tam 47 yıl önce Almanya’ya 500 bininci işçiyi Yeşilköy Hava Limanından uğurlarken oluyor.
Yaşanan olay ise kısaca şöyle gelişiyor;
Giresun’un Dereli ilçesi İkisu da bakkallık yapan iki çocuk babası Necati Güven,dağ başlarında bir iş bulamadığından ve herkes gibi Almanya’ya işçi olarak gitmek için müracaat eder..
Ve bir süre bekledikten sonra Almanya’ya işçi olarak kağıdı çıkar.
Yıl 1972
24 yaşındaki Necati Güven Almanya’ya işçi olarak kağıdı çıkınca çok sevinir..
Sevinmekte de haklıdır…
Çünkü ömür boyu işsiz kalmaktan kurutulacaktır..
Genç Necati Güven, karısını ve çocuklarını arkada karmakarışık duygular içerisinde bırakır ve yola çıkar…
Ve İstanbul-Yeşilköy Hava-Alanına varır.
Hava-Alanın önü ana-baba günü, mahşer günü gibi kalabalıktır.
Kimi Almanya’ya giden kocasıyla vedalaşmak’tadır…
Kimi analar-babalar gözyaşları içinde oğlunu kucaklamaktadır.
Vesaire, vesaire…
Bir yandan da polis arabaları arka-arakaya dizilmiş ve siren çalarak birilerine yol açmaktadır…
Alandaki görevli polisler bir yandan kalabalığı dağıtmaktadır.
Öte yandan sürekli gazete muhabirlerinin flaşörleri ardı-ardına patlamaktadır…
Meğer bütün bu ön hazırlıklar o dönemin Çalışma Bakanı olan Ali Rıza UZUNER, Almanya’ya gidecek olan işçileri uğurlamak için geliyormuş da, onun içinmiş bütün bu itişip kakışmalar…
Her neyse…
Nihayet Çalışma Bakanı Ali Rıza Uzuner, Yeşilköy Hava-Alanına gelir.
O gün Almanya’ya gidecek olan 123 Gurbet emekçisini karşısına alır ve yayında getirdiği memuruna dönüp “Hadi açıkla bakalım bu şanslı 500 bininci işçi kim?” diye talimat verir…
Haydaaaaa!
Siz şu şansa bakın ki, Almanya’ya gidecek olan 500 bininci işçi; Giresun’un Dereli ilçesi, Sarıyakup Köyü İkisu’dan Necati Güven isimli genç adamdır…
24 yaşında olan Necati Güven ne yapacağını bilemez…
Şaşırır…
Aklı birbirine karışır!
Heyecandan ve sevinçten dili-damağı kurur adeta!
Ama mutludur…
Çalışma Bakanı,Almanya’ya 500 binici olarak gidecek olan Necati Güven’i yanına davet eder…
Böyle bir şansa sahip olduğu için elini sıkar ve yanaklarından öper…
Ve daha sonra da Çalışma Bakanı başta olmak üzere yine orada bulunan bazı kelli-felli zevatlar tarafından hediye yağmuruna tutulur Almanya’ya işçi olarak gönderiler gurbet emekçisi Necati GÜVEN…
Eeeeee!
Vallahi siz nasıl düşünürsünüz onu bilemem ama bana soracak olursanız ‘esi’ şu; ben burada Almanya’ya nafaka aramak için giden emekçi Necati Güven’in sevincini normal sayarım ama Sayın Çalışma Bakanın niye, niçin sevindiğini pek anlayamadım doğrusu…
Neden böyle düşündüğümün gerekçesini de belirtmek isterim
Ki, gerekçelerim de ne kadar haklıyım, ne kadar değilim onuda bilemem…
Bizim ülkemiz Almanya’dan -coğrafi konum olarak- daha iyi bir konuma sahip…
Dört mevsimi ayrı ayrı tatlarda yaşayan bir ülke…
Denizse; üç tarafı denizlerle çevrili..
Göl ise göl, ülkenin her tarafında irili-ufaklı bir sürü gölü var…
Her bölgesinde şırıl şırıl akan dereler ve ırmaklar…
Toprağının altı da üstü de bereketli…
Maden ise maden; yer altından yeryüzüne fışkırmış!
Biz Ulusal Kurtuluş Savaşımızı verdikten sonra 1923 yılında yeni bir devlet kurup, yeni bir yolculuğa başladık…
Ve Almanya’da 2. Dünya savaşından çıkıp ve taş-taş üstünde kalmamış bir şekilde sıfırdan, yeniden bir yolculuğa başladı…
Biz Cumhuriyetin kuruluşundan, Atatürk’ün ölümüne kadar tam 46 fabrika kurduk ve yüzlerce, binlerce işçiye ekmek kapısı açtık..
Almanlar ise 1945 yılında savaş bitip ve yeniden başladığı yeni bir yolculuktan (yaklaşık) yine 15-16 yıl sonra bizden işçi talep ediyor ve gidip Alman’ın kapısında karnını doyurmaya çalışıyor.
Ve bizim yöneticilerimiz de buna seviniyor…
Eh, mademki bundan 47 yıl önce 500 bininci işçimizi gurbet işçisi olarak Almanya’ya gönderdik diye sevindik ve törenle uğurlardık…
Bugün sadece Almanya’da 3 milyona yakın Türk ailesi olduğu söyleniyor…
Peki bu durumda ne yapacağız?
Herhalde sevincimizden bayram yapar veya göbek atarız diye düşünüyorum!
Şimdi buna güler misin, ağlar mısın?
Üzerinde düşünmeye değmez mi Allah aşkına?
O zaman düşünelim..
Hem de daha fazla zaman geçirmeden…