GİRESUN’UN ŞAİR İKİ CAN’I VAR İKİSİDE AYNI AYDA YOL ALDILAR |
Evet, aynen dediğim gibi;
Giresun’un ‘Can’ isimli iki şairi var…
Birisi; 1892 Doğumlu Can Akengin..
Bir diğeri ise onun adına alan;
Ve 1926 yılında doğan Can Yücel…
Her ikisi de Ağustos ayının içinde aramızdan ayrıldı…
Can Yücel, 1999 yılının 21 Ağustos (bugünkü tarihte) yola çıktı…
Can Akengin ise 30 Ağustos 1942 yılında aramızdan ayrıldı..
Yani bugün Görele-Daylı kökenli Can Yücel’in aramızdan ayrılalı tam 22 yıl oldu…
Ama unutulmadı…
Onun için bugün onu sevdiğimiz ve ezber ettiğimiz şiirleriyle bir kez daha anmak istiyorum…
Örneğin ilk şiirimiz babası için yazdığı şu şiir olsun;
“Hayatta ben en çok babamı sevdim
Kara çalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çırpı bacaklarıyla ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldimide gidici hep, hep acele işi
Çağın en güzel maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
Sevinçten uçardım hasta oldumu
Kırkı geçerse ateş çağırırlar istanbul’a
Bir helalleşmek ister elbet diğmi oğluyla
Tifoyken başardım bu aşk oyununu
Ohh dedim göğsüne gömdüm burnumu..
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin
Daha başka tür aşklar geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.”
Böylesi duygu dolu sözcüklerle şiir yazan şairimiz Can Yücel, aynı zamanda sözünü sakınmadan ve sözcüklerine hiç sansür koymadan dobra-dobra sövüp-saymasını da bilirdi…
Örneğin;
Yazdığı şiirlerde küfürlü sözcükleri kullanmamasını isteyenlere yine şu tümcelerle şiirsel bir yanıt veriyordu;
“Bana şiirlerinde küfür etme diyorlar usulsüz;
Lan bu kadar orospu çocuğunu nasıl anlatayım küfürsüz”
Vallahi bu konuda başkası nasıl düşünür onu bilemem ama…
Doğup büyüdüğümüz coğrafyanın havasından mıdır, suyundan mıdır bilemem…
Şu üzerimdeki ‘eğitimci’ kimliği takılı olmasa, bende bazen vitesten atıp, tıpkı ulu-orta küfredesim geliyor; küfrü hak edenlere!…
Her neyse..
Şairi ‘anmanın’ hatırı için sakinleşip susalım…
Ve 22 yıl önce kaybettiğimiz şairimizi yine onun dizeleriyle analım;
“Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor yağmur
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Nede olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni.”
Evet;
Seni o evin sundurmasında değil…
Her yerde ve her zaman yüreklerimizin sundurmasında buluyor ve unutmuyoruz seni…
Işıklar içinde uyu..
Yıldızlar yoldaşın olsun…