GAZETECİ VE BASIN BAYRAMI 211 YAŞINDA GAZETECİ KODESTE-BASIN BASKI ALTINDA

GAZETECİ VE BASIN BAYRAMI 211 YAŞINDA GAZETECİ KODESTE-BASIN BASKI ALTINDA

Neymiş efendim;
24 Temmuz tarihi ‘Gazeteciler ve Basın Bayramıymış’

Peki bu ‘etkinlik’ ne zaman başlamış ve ne zaman yola girmiş?
24 Temmuz 1908 tarihinde…

Peki niye böyle bir şeye gerek duyulmuş?
Efendim, tarihi bilgelere ve söylemelerine göre o tarihe kadar Gazeteciler ve basın üzerinde var olan ‘baskılar’ kaldırılmış…
İşte bu nedenle, o tarihten bugüne kadar kutlanır olmuş…

Şimdi bu satırları okuyan sayfa arkadaşlarımın birçoğu içinden tıs-tıs, hınzırca sessiz gülüşler atarak ve belki de haklı olarak diyeceklerdir ki;
“Yahu bundan 211 yıl önce gazetecilerin ve basının üzerinden baskı ve sansürü kaldırmışlar da ne olmuş?”

“Basın ve gazetecilerin üzerindeki baskı ve sansürler tamamen orta yerden kalkmış mı?”

“Kalktı diyorsanız; o zaman neden ülkeler arası ‘basın özgürlüğü’ sıralamasında 154. sıradayız?”

“Neden Bengladeş ve Cezayir gibi 3.dünya ülkelerinin arkasında yer alıyoruz?” gibi buna benzen sorular aklınıza gelip sormaya kalkışıyorsanız;
“Vallahi bu konuda da siz haklısınız” demekten başka aklıma bir şey gelmiyor…

Hatta sizin bu aklınıza takılan haklı sorulara bende şunları ilave eder ve şahsi görüşlerimi de şöyle belirtebilirim;
“Basın özgürlüğü” denilen şey, herkesin kapısına uğrasa bizim kapımıza asla uğramaz!”

Uğrasa bile ona rahat-yüzü göstermezler…
Birkaç gün, bilemedin birkaç yıl konuk ettikten sonra tekrar onu derdest-edip, gerisin geri gönderirler…

Tıpkı, Atatürk’ün aramızdan ayrılışından sonra 1940’lı yılların ortalarında olduğu gibi…

Tıpkı, 1950’li yılların ortalarında ve sonlarında olduğu gibi…

Tıpkı, 1971 yılında 12 Mart Muhtırasını (daha doğrusu) fırtınasını estirenlerin gazeteci avına çıkıp, basını sansürledikleri gibi…

Tıpkı, 12 Eylül Cuntacı Generallerin nitelikli gazete ve dergi avına çıkıp, 400 gazeteci için 4 bin yıl hapis istedikleri gibi..

31 Gazeteciyi cezaevlerine soktuğu…
300 gazetecinin saldırıya uğramasına göz yumduğu..
3 gazetecinin silahla öldürüldüğü…
Toplumu doğru bilgelerle aydınlatan nitelikli gazetelere 300 gün yayın yasağı getirildiği gibi…

Tıpkı, 13 büyük gazeteye 303 dava açıldığı…
Ve 39 ton gazete ve derginin yakılarak imha edildiği gibi…
Vesaire, vesaire…
Listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadar, uzadıkça uzuyor…

Mustafa Kemal Atatürk taa 1922 savaş yıllarında diyor ki;
“Basın milleten müşterek sesidir” demiş…

Keşke müşterek sesi olabilse…
Ama olamıyor işte…

Belki muktedirler elini basının üzerinden çekse…
Yakasına yapışmayı bıraksa!
Kendisi gibi düşünmeyenlere saygı duysa…
Özgürce düşünüp, özgürce yazıp-çizenleri kodese tıkmasa!
‘Özgür basın varsa, özgür toplum vardır’ düşüncesine, gücü eline geçiren muktedirler de inansa!
Belki o zaman dünyada ‘özgür basın’ sıralamasında 154. sıradan kurtulur, ilk 20 içine gireriz diye düşünüyorum ama;
Ama’sı var işte…

Yine Mustafa Kemal Atatürk’ün basın ve gazetecilerle ilgili 1929 yılında söylediği bir söze yer vermek istiyorum.
Şöyle diyor o büyük insan;

“Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini bildiklerini samimiyetle yazmalıdır.”

Aaaaaaahhh, aah!
Bu güzel söz bundan tam 90 yıl önce söylenmiş…
Ama biz bugün hala ‘basın özgürlüğünün’ olup olmadığından söz ediyoruz…
Muhalif düşüncesini özgürce yazıp söyleyen gazetecilerden kaçı faili meçhul oldu?
Kaç gazetecinin bileklerine kelepçe takıldı?
Kaç gazeteci kodese tıkıldı?
Kaç gazete ve derginin üzerinde baskı kurulup, kapılarına kilit vurulup kapatıldı?
Bunların hesabını-kitabını yapmakla meşgulüz…

Son söz ve Mustafa Kemal Atatürk’e bu konuda kısaca şöyle yanıt vermek isterim;
“Eeeeyyy Sevgili büyüğüm,
Saygıdeğer önderim;
Günümüzde gazeteciler öyle sizin istediğiniz gibi gördüklerini ve düşündüklerini yazıp-çizemiyorlar…
Kendilerine özgü yorumlarını öyle özgürce yapamıyorlar…
Öyle bir şey yapmaya kalkarlarsa da; ya kodese tıkılıyorlar!
Ya, bir punduna getirip ‘faili meçhul’ yapıyorlar!
Ya da suyun başında bulunanlar ya gazeteyi satın alıyorlar veya da gazeteciyi satın alarak kendilerine yandaş yapıyorlar!

Yani doğru haber bekleyen kamuoyu ve duyarlı kesim her ne kadar; “Basın öne eğilmesin” dese de…
Ve duyarlı kesimin birçoğu her ne kadar;
“Gazeteciysen boyun eğmeyeceksin,
Eğeceksen gazeteciyim demeyeceksin” diye destek verse de…
Boyun eğenlerin sayısı, eğmeyenlerden daha çok…
Onun içinde ‘gazetecilerin ve basın özgürlüğü’ varmış gibi yapıp bunun ‘bayramını’ yapmaya da gerek yok!…

Benim düşüncelerim böyle…
Buyurun şimdi söz sizin…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?