6 Şubat Maraş depreminde binlerce canı kaybettik. Mal kaybının haddi hesabı yok. Acımız büyük. Mezkur deprem hususunda konuşulacak çok şey var. Lakin bu deprem bize birçok konuda dersler verdi. Deprem öğretmenimiz oldu aynı zamanda.
1- Bu deprem bizi toplum olarak birleştirdi, kenetledi. Daha depremin ilk saatlerinden itibaren tüm Türkiye yardım noktasında seferber oldu. Bir anda tüm siyasi çekişmeler bir kenara konuldu. Tüm görüş ayrılıkları bir kenara konuldu. Ufak tefek aykırı sesler çıksa da özellikle sosyal medyada bir çok sinir bozucu “yalan haber” yayılsa da genel olarak millet tek yürek oldu. Akl-ı selim hâkim oldu. Bu da gösterdi ki biz millet olarak bu gibi durumlarda bütün ayrılıkları gayrılıkları bırakıp bütünleşebiliyoruz. Böyle bir milletin de sırtı yere gelmez evelallah.
2- Bu deprem son zamanlarda erozyona uğrayan-aşınan, bizi biz yapan değerlerin yeniden ihyasını sağladı. Misal paylaşmayı, dayanışmayı, kardeşliği tekrar canlandırdı. Depremin meydana gelmesinden buyana kayda geçen “iyilik” örneklerini derleseniz ciltlere sığmaz belki. Ben sadece yaşadığım şehirden birkaç “iyilik” örneği aktarayım. Kocası yakın zamanda vefat etmiş, tek başına yaşayan yaşlı bir kadın. Süt satarak geçiniyor. Biriktirdiği 35 bin lirasını hiç düşünmeden depremzedelere gönderdi. Bu güzel davranışını gizli yapmış, duyulmasını da istememiş ama bir şekilde duyulmuş. Yine aynı teyzemizin eşinden kalan akülü arabayı satarak depremzedelere göndereceğini duyduk. Bir başka iyilik örneği. İsmi bilinmeyen bir bacımız kolundaki bileziğini satarak paraya çevirip depremzedelere gönderdi.
3- Bu deprem bize bizim olduğunu sandığımız her şeyin aslında bizim olmadığını, bir anda yok olduğunu gösterdi. Düşünsene akşam yatarken 10 dairen vardı sabah yerle bir oldu, sen de sokakta kaldın ve çadır derdine düştün. Dün fabrikan-işyerin vardı ama 1dakika sonra yok. Sen de bir anda kendini sokakta buldun. Şimdi “çadırkent” sâkinisin. Ya da dün akıllı evlerde “rezidanslarda” yaşıyordun ama bir anda çadır bulma telaşına düştün. Daha önce her sabah hangi elbisemi giyeyim diyordun şimdi bir anda üzerine alacak bir parça örtüye muhtaçsın. Dairelerin ve kiracıların vardı. İnsafsızca zam yapıyordun kiralara. Ödeyemeyince de kapı dışarı ediyordun garibanları. Ama bir anda o gariban kiracılarınla aynı ateşin başında ısınmaya çalışıyor, aynı çadırları paylaşıyorsun. Dünya işte. Ne oldum değil ne olacağım demeli insan.
4- Bu deprem bize ülkelerindeki iç savaş nedeniyle ülkemize sığınan Suriyelileri daha iyi anlamamıza sebep oldu. Yazar Safiye Çetinkaya’dan naklen bir depremzedenin yaşadıklarını buraya özetliyorum: Depremden önce toplu taşıma araçlarında Suriyelilerin yanına oturmazdık hiç. Sanki bize kokuyorlar gibi geliyordu. Ama şimdi üç aile aynı çadırda kalıyoruz ve 15 gündür hiç duş almadık. Kokumuzdan bir birimizden kaçıyoruz. İnsan büyük konuşmamalıymış. Zira insan büyük konuştuğu yerden sınanırmış. Suriyeliler neden geldiler, neden ülkelerinde savaşmadılar derdim hep. Onların on yılda geldikleri noktaya biz bir dakikada geldik. Demek ki insan korkudan memleketini terk etmek zorunda kalıyormuş. Eşimi ve çocuğumu Antalya’ya gönderdim.Üç gün sonra eşim ağlayarak telefon açtı. ‘Sokakta insanlar bize, niye geldi bunlar buraya diye söyleniyorlar’ dedi. Oysa biz kendi ülkemizdeydik.
4- Bu deprem bize merhamet, şefkat, yardımlaşma gibi hasletlerin insan olmanın ortak vasıfları olduğunu, bunların sadece Müslümanlarda olmadığını da öğretti. Geçenlerde bir arkadaşımız anlattı. Çay biçmek için her sene Rize’ye gelen Gürcistanlı bir yarıcısı varmış. Son sürümden sonra 6.500 lira alacaklı olarak ülkesine dönmüş. Ama bir daha kendisine ulaşamamış. Neyse yakın bir zamanda iletişim kurmuşlar. Meğer ülkesinde bir takım olaylar gelmiş başına ve hapse düşmüş de o sebeple ulaşılamıyormuş. Çay bahçesi sahibi arkadaş paranı nereye nasıl göndereyim deyince bu Gürcü vatandaşın verdiği cevap ders niteliğinde. O parayı bana gönderme, ülkenizdeki depremzedelere gönder. Bunu söyleyen bir Hıristiyan. Belki o paraya ihtiyacı olduğu halde böyle davranıyor. Demek ki insanı insan yapan ortak değerler var. Din, dil, ırk ve renk farklı olsa da bu böyledir.
Tolstoy’a atfedilen güzel bir söz ile bitirelim: “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın”