Eğitim, ulus için geleceğe umut ve güvenle bakabilmenin ön koşulu olup, bir ülkenin insanına yapılan en önemli yatırımdır.
Ayrıca ekonomik, siyasal, kültürel, toplumsal kalkınmanın en etkin itici gücü ve temel unsurudur.
Bilginin büyük güç olarak karşımıza çıktığı günümüzde çok hızlı, hatta baş döndürücü bir hızla iletişim ve bilişim döneminden geçmekteyiz.
İçinde bulunulan çağa ayak uydurabilmek, dünyada çok hızlı olarak yaşanan siyasal, ekonomik, bilimsel, teknolojik, toplumsal değişim ve dönüşümleri izleyebilme, toplum olarak söz sahibi olabilmek için, eğitim sistemlerinin günün koşullarına uygun olarak yenilenmesi zorunlu hale gelmektedir.
Gelişmiş olarak tanımladığımız devletler, süreklilik arz eden tüm alanlardaki yarışta ilk sıralardaki yerlerini korumak amacıyla, sorumluluk duygusu ve bilinci içersinde eğitimde ciddi düzenlemeler yapmakta, insan gücünü çağın gereklerine göre hazırlama olan hedeflerine ulaşabilmek için gerekli önlemleri almaktadırlar.
Tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, okul öncesinden üniversiteye, hatta eğitim dışında olan yurttaşlarına yönelik belirlemiş olduğu hedefleri gerçekleştirebilmek uğruna, yaygın ve örgün eğitim aracılığı ile nitelikli bir eğitim sunmak için çaba göstermektedir.
Her alanda eğitilmiş nitelikli insan kaynaklarına sahip ülkelerin önderliğini yaptığı bu gelişim ve değişimlere, ülke olarak ayak uydurabiliyor muyuz?
Mevcut insan gücümüzün kapasitesi değişimden payına düşeni alabilecek yeterlilikte mi?
Bu ve benzeri sorulara evet demek çok zor olsa gerek.
Yıllardır genç nüfusu ile övünen bir olarak, 80 milyona yaklaşan nüfusumuzun neredeyse yarısı çocuk ve gençlerden oluşmakta.
Ülkelerin kalkınmasının sağlanmasında genç bir nüfusa sahip olması arzulan bir durumdur. Ancak, bu nüfus iyi eğitilmediği, hedeflenenler gerçekleştirilmediğinde gelecek için bir tehdit, nitelikli bir eğitim anlayışı ile yetiştirildiğinde ise çağdaş düzeyi yakalamada fırsat olacaktır.
Görünen o ki, ülkemiz her ikisi arasındaki bir şeritte yol almaktadır.
Ülkemizin, gelişmiş ülkeler arasında yer alabilmesi, gelecekte söz sahibi olabilmesi için ilkokuldan üniversiteye değin, tüm öğrencilerin nitelikli eğitim almaları ilk önceliğimiz olmalıdır.
Üzülerek belirtmek gerekir ki, ilköğretimin kesintisiz sekiz yıla çıkarılması çözüm olmadı. 4+4+4 uygulaması ise, sadece rövanş alma anlayışından ibaret olduğu için istenilen düzeyde nitelik kazanabilmesi olanaksız.
Bölgeler, iller ve hatta aynı il içersindeki okullar arasındaki eğitim-öğretim farklılığı çok net olarak görünmekte ve yaşanmakta.
Bulunduğu yere ekonomik katkı sağlaması düşüncesiyle açılan üniversitelerin birçoğu da aynı sınıflandırma içersinde yer almakta.
Böyle bir ortamda okuduğunu anlamlandırmada zorlanan, kültürel yapısı değişmemiş, ilkokuldan itibaren yabancı dil eğitimi aldığı halde başaramamış, karşılaştığı sorunları çözmede zorlanan, kendi değer ve kültürüne yabancı, analiz, sentez, yorum yapma düzeyi hayli gerilerde kalan öğrenci kitlesi ile karşı karşıya kalma olasılığı daha da artacaktır.
OECD ülkeleri arasında her yıl yapılan matematik, fen bilimleri ve okuma becerileri derslerindeki sonuçlara göre, ülkemiz sürekli olarak son 8 ülke arasında yer almakta.
Öğrenci ve bir işte çalışmakta olan genç nüfusumuzun dışında, yaklaşık % 30’ unun okula devam etmediği, herhangi bir işte çalışmadığı, işsiz olan her 100 kişiden 25’inin genç olduğu resmi makamlarca açıklanmakta.
Eğitim sistemi içersinde yer almayan kitle için çözüm bulunulmadığı, ülkeyi istenilen düzeye çıkarabilecek eğitim ve gençlik politikaları geliştirilip uygulamaya konulmadığı sürece övündüğümüz genç nüfus tehdit olarak karşımıza çıkacaktır.
Bu gibiler kaderlerine terk edildiğinde, temel değerleri yok sayarak, en kestirme yoldan para sahibi ve güçlü olmak için her şeyi yapmaya hazır duruma gelecektir.
Günümüzde en yoksul aileler dahi, kısıtlı bütçelerinden özveride bulunarak çocuklarının iyi bir eğitim almaları için büyük çaba harcamakta.
Devlet her alanda olduğu gibi eğitimde de başrolü oynamak zorunda. Ancak ailenin rolünü de yadsımak asla mümkün değildir.
Bilindiği gibi ilk öğrenme ailede başlanmakta, okulun çok farklı işlevi bulunmakta.
Ne devlet, ne de ailenin birbirlerini yok saymaları düşünülemez.
En temel insan hakkı olan eğitimle ilgili yapılması düşünülen tüm değişikliklerde toplumu temsil eden her kesimin söz sahibi olması, eşgüdüm içersinde çalışılarak sorunlara çözüm önerisi getirilmesi olmazsa olmazdır.
Başarılı ve nitelikli yaşamanın tek adresinin eğitim süzgecinden geçmek olduğuna inanmalıyız.
Ezbere dayalı olmayan, çağdaş normlarla desteklenen nitelikli eğitim alındığında, iyice küçülen dünyadaki gelişim ve değişimlere kolayca uyum sağlanacaktır.
Eğitimi, sadece devlete bırakılmayacak kadar ciddi bir iş olarak görmeliyiz.
Ülkemizin geleceği doğru yakalaması açısından çözümün tek anahtarının evrensel değerlere sahip, çağdaş normlarla donatılmış eğitim olduğuna inanılmalıdır.
sevgili dostum, seni kutluyorum. Eğitimin insan ve ülkelerin kalkınmasındaki önemini anlamayan kişiler milli eğitimi yönetirse sonuç bu günkü durum olacaktır.