1910’lu yıllardan itibaren kesintisiz 12 yıl süren Balkanlar, Kafkasya, Arabistan Çölleri, Birinci Dünya, Çanakkale, Sarıkamış ve Kurtuluş Savaşlarında bir milyon beş yüz bine yakın Anadolu insanı kayıp, esir ve şehit olmuş.
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, bin bir zorluk ve özveri sonucu kazanılan ulusal bağımsızlık savaşı başarı ile sonuçlanmış.
Engelleme çabalarına karşın cumhuriyet yönetimi ilan edilmiş.
12 milyon civarında olan nüfusun yüzde 80’i köylerde yaşamakta, sadece yüzde 3-4’ü okuma yazma bilmekte.
Anadolu insanı yorgun, yoksul, yoksun, okulsuz, öğretmensiz, aç ve açıkta.
Üretime katkıda bulunabilecek genç ve eğitimli insan kalmamış.
Geleneksel, kendi maliyetini bile kurtaramayan, artı değer yaratmayan bir üretim var.
Sanayi yok, tüm üretim insan gücüyle, ilkel koşullarda yapılmakta.
Osmanlı’dan üretime yönelik hiçbir altyapısı bulunmayan ülke ve ortaçağ karanlığında yaşamaya çalışan toplum teslim alınmış.
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, eğitim aracı kılınarak “Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak” hedefi belirlenmiş.
Atatürk’ün başlattığı Cumhuriyet aydınlığını köye götürme çalışmaları sonucunda, dönemin MEB’nı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç önderliğinde 17 Nisan 1940’ta Köy Enstitülerinin kuruluşu gerçekleştirilmiştir.
Günümüzde dahi tartışılan Köy Enstitülerin kuruluş amacı nedir?
Bu okulların açılım tasarımı basit bir okur-yazarlık projesi değildir.
Ortaçağ karanlığındaki köyü/köylüyü aydınlatma amacına yönelikti.
Hedef, köy çocuklarını düşünen, tasarlayan, tasarladığını gerçekleştiren birer kişilik olarak yetiştirmekti.
Eğitimin bilimsel temellere dayandırılmasını hedeflenmekteydi. “Ulusal bütünlüğün” tabanıydı, ülke insanlarını birbirleriyle kaynaştıran oluşumdu.
Anadolu’nun farklı yörelerinde açılan bu okullara alınan öğrenciler köy çocukları arasından özel olarak seçilmişlerdi.
Köyle buluşan genç öğretmenler cumhuriyetin temel ilkelerini halkımıza taşıyacak, kendi öz kaynaklarımızın bilimsel yöntemlerle işlenmesine rehber olacaktı.
Üretim artacak, ülkemiz, Atatürk’ün açtığı yolda tam bağımsız ve kendine yetebilen bir devlet olacaktı.
Sadece köy okullarına öğretmen, köylere tarım ve sağlık görevlisi yetiştirmek üzere kurulmuşlardır.
Köy Enstitüleri;
Köylerdeki ilkokul mezunu zeki çocukların, bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere dönerek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kurulan ve tamamen Türkiye’ye özgü olan bir eğitim projesi.
Öğretmen yetiştirilmesine yönelik en büyük eğitim reformu.
Eğitim eşitsizliğini ortadan kaldırabilecek bir sistem.
Kalkınmanın, aydınlanmanın köyden başlamasını hedefleyen bir atılım.
Türkiye’nin tarihsel koşulları içerinde ortaya çıkmış bir olgu gibi görünse de evrensel bir özellik taşımakta.
Öğretmen, köylüye eğitim, kültür, sağlık, tarım, hayvancılık alanlarında örnek olacak, yardım edecekti.
Kuruldukları bölgeye pozitif yönde gelişme sağlayan, yöre halkının üretim, sosyal, kültürel ve ekonomik yönden okul ile bütünleşerek kalkınmanın temelleri atıldı.
Beş yıl süren eğitim-öğretim sonrasında köylerine dönen gençler Atatürk ilke ve devrimlerini özümsemiş aydın olarak işe başladı ve tek amaçları, birilerinin işine gelen cehaleti, karanlığı yenmekti.
Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülke sorunlarının çözümünde, genel olarak eğitim sorunlarında çok sağlam bir anahtar.
Uygulama ile geleneksel okul anlayışı bütünüyle terk edildi.
Okullardan mezun olan öğretmenler sadece bir kültür ürünü değil, aklını kullanan, üreten, eleştiren, sorgulayan, yetiştiren bir düşünce kaynağı olarak kabul görmekte.
Bu kurumlarca yetiştirilen, “bilgiyi işe, işi bilgiye dönüştüren” eleştiren, korkuyu yenen yeni aydınlardan Anadolu’ya hükmeden egemenler korktular.
Köy Enstitüleri, Anadolu’da feodal yapının eseri olan derebeyi kalıntıları, toprak ağaları, şeyhler, aşiret liderlerini uykusuz bırakan eğitim kurumlarıydı.
Köylünün aydınlanması, laik eğitimin başlaması, üretim ve yaşam biçiminin değişmesi sürecinden rahatsız olan toprak ağaları, din istirmacıları, cumhuriyet karşıtlarının çıkarları bozulmaya başlayınca, bu durum işlerine gelmedi. Onlara göre;
Bu okullar kentten uzakta yeni bir sınıf yaratacaktır.
Kuruluş felsefesi ve hedefleri tamamen yanlıştır.
Kız ve erkeğin bir arada eğitim görmesi kabul edilemez.
Gibi çok sığ anlayışla karşıt propaganda yapılmaya başlanıldı.
4 Şubat 1954 yılında ise tamamen kapatılarak öğretmen okullarına dönüştürüldü.
Üzücü olan ise, bu uygulamanın dönemin CHP iktidarında başlaması ve aynı anlayış tarafından kapatılmasının kabul edilmesiydi.
Bu uygulama, Türkiye tarafından dünya eğitim literatürüne armağan edilmiş, ancak çok kısa bir sürede terk edilmek zorunda bırakılmıştır.
Sonuçta; Çağdaş köy kalkınma modeline uygun olarak bugün bile geliştirilerek örnek olabilecek, üretime yönelik öğrenimi, köylünün aydınlanmasını öngören, “eğitim üretim içindir” felsefesi öncelikli olan Köy Enstitüleri’nin kapatılması kararının olumsuz sonuçlarını bugün dahi yaşamaktayız.
Okulların kapatılması ile Türk Ulusu kaybetmiş, toplum çıkarlarını hiçe sayarak yolunda giden işi engelleyen, aksatan, güçlük çıkaran, kısaca “birilerinin tekerine çomak sokmak” deyimine uygun davranışlarda bulunan toprak ağaları, şeyh, şıh, cumhuriyet düşmanları, dini çıkarları için kullananlar vb..kazanmışlardır.