Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
ÇOCUK YAŞTA SAVAŞA GİDENLER GİDİP DE GERİYE DÖNMEYENLER
  • 0
  • 178
  • 19 Mart 2020 Perşembe
  • +
  • -

Kimdir?
Kimdirler?
Okula devam etmeleri gerekirken;
Çocuk yaşta hangi savaşa gitmişlerdir?

Hiç vakit geçirmeden hemen söyleyelim;
Bundan 105 yıl önce türkülere ve destanlara konu olan Çanakkale Savaşına gitmişlerdir…

Ve savaşa giden lise öğrencilerinden örnek verecek olursak;

İstanbul Vefa lisesi öğrencileri.
Çapa Erkek Öğretmen Okulu öğrencileri..
Galatasaray lisesi öğrencileri,
Balıkesir lisesi öğrencileri,
Edirne lisesi öğrencileri..

Sivas, Erzurum, Trabzon, Konya lisesi ve Kastamonu lisesi öğrencileri başta olmak üzere okula gitmeyen çocuk yaşta ve omuzlarında taşıdığı tüfek kadar boyları olan çocuklar vatan sevdasını yüreklerinde taşıyarak cepheye koşmuşlardır…

Sadece okula giden öğrenciler mi koşmuştur defterini-kalemini geride bırakıp da Çanakkale Savaşına?
Hayır…

Daha 17 ve 18 yaşlarındayken evlenen, nişanlanan gencecik delikanlılarda sevdiklerini geride -gözü yaşlı- olarak bırakmış ve ardına bakmadan koşmuştur Çanakkale-Gelibolu Savaşına…

Tıpkı Tokatlı Halil’in elinde kınası solmayan taze gelini geride bırakıp ve 15-16 yaşındaki arkadaşlarıyla birlikte Çanakkale savaşına koşa koşa, seve seve gittiği gibi..

Ve onlar davul-zurna eşliğinde bilmedikleri bir yere savaşmaya giderken arkada kalanlar da şu ağıtsal türküyü söylüyorlardı;

“Ey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı”

Peki niçin gidiyorlardı Çanakkale’ye savaşmaya?
Hemde ‘deniz’ denilen şeyi daha görmemişken…
‘Deniz’ ve ‘Deryanın’ daha adını bile duymamışken…
Ne diye gidiyordu Çanakkale-Deniz Savaşına?

Gidiyordu…
Çünkü ülkesine art-niyetli davetsiz misafirler doluşmuştu…
İngiliz’i, Fransız’ı, Çarlık Rusya’sı çarçabuk birlik olmuştu!
Ve yedeklerine de her zaman yaptıkları gibi sömürge ülkelerden;

Anzaklı, Hindistanlı…
İskoçlu, İrlandalı..
Senagalli, Araplı ve Yahudi kökenli ne kadar zavallı mazlum ülke insanlarını da yedeklerine alarak gelip girmişlerdi Çanakkale Boğazına..

Geziye gelmemişlerdi…
Tam tersine ‘gemi azıya alıp’ iyice azıtmışlar ve -kendilerince- hep Çarlık Rusya’sını Bolşevik tehlikesinden kurtarmaya ve hemde Anadolu topraklarını paylaşmayı kafaya koymuşlardı;
Ama olmadı…

Çanakkale Savaşında karadan denize oluk oluk kan aktı…
Masmavi denizin üzeri akan kanlarla kırmızıya boyandı…

Bazı resmi rakamlara göre 250 ve bazı resmi kaynaklara göre ise 253 bin insanın bedeni kimi bilinmedik bir çukurda kimileri de denizin altında kaldı…

Veeee…
Ve; 4-5 yıl sonra başlayacak olan ‘Kurtuluş Savaşının’da bir ön provası niteliğinde olan bu savaş 18 Mart 1915 yılında zaferle sonuçlandı…

Yani emperyalist ittifak, Mustafa Kemal’in komuta ettiği savaşta ilk dersini aldı!
Yarım kalan ‘ikinci dersleri’ ise Kurtuluş Savaşına kaldı!

Peki -savaşın ağababalarını- bir tarafa bırakacak olursak…
Ve onların emrinde hareket eden sömürge durumunda olan mazlum ülkelerin ölen askerleri için duygularını nasıl dile getirmiştir o mavi gözlü, çakmak-çakmak bakan o büyük lider;

“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar!
Burada, dost bir vatanın toprağındasınız.
Huzur ve sükun içinde uyuyunuz.
Sizler Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır.
Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Nasıl, güzel değil mi?
Allah aşkına söyler misiniz; böyle bir lider hangi ülkede var?
Hangi ülkenin lideri ‘savaşlar bitince’ böyle bir demeç verdi?

Hangi ülkenin lideri “Ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir” dedi…
Hangi ülkenin lideri öne çıkıp da; “Yurtta barış dünyada barış” tavsiyesinde bulundu?

Sahi var mı Mustafa Kemal Atatürk’ten başka söyleyen bir lider?
Vallahi ne yalan söyleyeyim, varsa da ben bilmiyorum…

Üstelik bütün bunlara rağmen üzerinde uzun-uzun düşünülmesi gereken konu nedir derseniz, ben kendi düşündüğümü hemen belirtmeliyim;

Mustafa kemal Atatürk’ün bu başarılarına ve söylediği altın gibi sözlere elin-oğlu inanıyor da bizimkiler inanmıyor ve inanmakta istemiyor biliyor musunuz?

Zaten işin en ilginç, en garip ve düşündürücü yanı da burası ya!
Her neyse…
Sözü daha fazla uzatmadan tatlıya bağlayalım…

18 Mart tarihi Çanakkale-Boğazlar savaşının zaferle taçlandığı ve taçlandırıldığı bir tarih…

Hani ‘İstiklal Marşımızın’ yazarı Mehmet Akif Ersoy, marşı yazıp bitirdikten sonra şöyle der ya;
“Allah bir daha böyle marş yazmayı nasip etmesin” diye..

Hem bu güzel düşünceden hareketle ve hemde Atatürk’ün; “yurtta barış, dünyada barış” sloganından hareketle bende diyorum ki;
“Sorumluluğunu üstlenmek zorunda olduğumuz ve yaşadığımız bu çağda savaş sonuçlarını ‘zaferle taçlandırmak’ yerine bütün dünya halklarıyla barış, kardeşlik, dostluk ve özgürce düşünce yolculuğunu taçlandıralım” düşüncesiyle;

Hoş kalın,
Hoşça kalın,
Sağlıkla kalın,
Savaşsız bir dünyada sevgiyle kalın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM