Bugünkü yazımızın konusu; Turizm…
Yayla turizmi…
Eğer bugün yaylalar üzerine sohbetimizi bitiremezsek, buna sıra numarası vererek devam edeceğimi baştan belirtmeliyim…
Peki, neyi anlatacağım?
Tabi ki; Yaylalarımızı turizme nasıl ve ne zaman açmayı planladık?
Başladığımız yıldan bu zamana kadar nasıl bir yol aldık?
Hangi olumsuzluklarla karşılaşıp, hangi mutluluklarla karşı-karşıya geldik?
Bu ham düşüncelerimizi olgun bir meyveye dönüştürmek için ne gibi zorluklarla karşı-karşıya geldik vesaire, vesaire… dedikten sonra hemen söze girmek istiyorum…
Turizm yolculuğuna çıkışımız 1989 yılında o dönemin Belediye Başkanı; Halil BEKTAŞOĞLU, Kaymakam; Mesut SARIKAYA (öneri sahiplerinden) Giresun Dergisi sahibi; Remzi MAMAŞOĞLU, Bölük Komutanı; Ceylan DÖNMEZ, Orman İşletme Müdürü; Yaşar AKKUŞ, Mal Müdürü; Tahsin AKSU, PETMA Müdürü; Hayrettin AYDIN, Giresun Belediyesi Sosyal İşler Müdürü; Mustafa DAĞ ve ben Şaban KARAKAYA, büyük umutlarla, korkulu heyecanlarla yola çıktık ve ilk ‘ŞENLİK’ etkinliğimizi Kümbet Salon Çayırında yaptık…
İlk yılın kalabalık katılımı bizleri bir yıl sonrasına daha da cesaretlendirdiği için 2. Yayla Şenliklerini Kümbet- Aymaç denilen daha geniş bir çadırda yaptık…
Ve bu ikinci yılımızda tertip komitemizi destekleyen irili-ufaklı İşadamları ortaya çıkmaya başladı…
Programın ekonomik gereksinimlerini karşılamak için ‘Yayla Ağası’ seçimi başta olmak üzere sponsorluk yöntemlerini devreye soktuk…
Birinci yaptığımız şenliğin ağası; Atıf LARÇIN seçildi…
Sponsorlarımızın en önde gelenlerinin başında ise Dereli doğumlu olan Hacı ÖZER gelmekteydi…
Dedikten sonra şimdi (o kendinden pek bahsedilmesini istemese de) ben program sorumlusu olarak çok yakından biliyorum ki, şenlik komitesi olarak ne zaman başımız sıkışsa, Hacı ÖZER’İN kapısını çalıyorduk…
Zaten kendisi de sanki komitenin bizimle birlikte bire-bir faal üyesiymiş gibi davranır ve bizim istemlerimizi fazlasıyla karşılardı…
Sadece ‘Şenlik’ hazırlıkları yapılırken mi bize yardım ederdi?
Tam tersine bizlerin düşünemeyeceği ve hatta hayal bile edemeyeceği öyle projeler üretir ve yaşama geçirmek isterdi ki, bunlardan bir tanesi de; şenlik öncesi sünnet çağına gelmiş 250-300 çocuğu toplu sünnet törenleri düzenler ve tüm giderlerini Hacı ÖZER karşılardı…
Hatta o kadar görkemli ve ihtişamlı bir tören düzenlerdi ki, sadece yoksul çocuklarını değil, ilçede durumu iyi olan ailenin çocukları bile bu toplu sünnet töreninde çocuklarını sünnet ettirirlerdi…
Çünkü o küçük çocukların babasının-anasının asla yaptıramayacağı 250- 300 çocuğa en güzel beyaz sünnet elbiselerini yaptırır, onlara arabalarla şehir turu attırır ve davul-zurna eşliğinde ve bir düğün havasında sünnet ettirirdi…
Bu etkinlikler ekonomik olarak ‘Tertip Komitemizin’ yapamayacağı etkinlik olup, Hacı ÖZER bu ‘toplu sünnet törenlerini’ ardı-ardına uzun süre yaptırdı…
Ta ki, bazı haddini bilmezler keyfini kaçırana kadar…
(Ona daha sonra değineceğim) şimdi İşadamı Hacı ÖZER’İN Dereli ilçesi için yaptığı diğer etkinliklere de değinmek isterim.
Bizler bir yandan Kümbet Yayla Şenliklerini hazırlar, bir yandan da acaba Hacı ÖZER bu yıl hangi sürprizi yapacak der gibi yapacağı yenilikleri bekleme alışkanlığına dönüştürmüştük adeta…
Ve bir dönem Derelispor ekonomik sıkıntılar çektiği için ne sığınacak bir lokali, nede maçlara gitmek için araba kiralayacağı parası vardı…
İşte o günlerde de Hızır gibi yetişiverdi Hacı ÖZER…
Dönemin belediye başkanı; Halil BEKTAŞOĞLU’yu ikna ederek ve masrafı kendisi tarafından yapılan bir Dereli Spor Kulüp binası ve Lokali yaptırdı…
Yetmedi sporcular; “Bize Kulüp Başkanı ol” dediler bir başkanlıkta yaptı…
Ve her şeyden önemlisi öyle bir zaman geldi ki; dönemin Giresun Millet vekili Rasim ZAİMOĞLU ile birlikte ünlü işadamı; Sakıp SABANCI’YI Kümbet yaylasına getirmesine vesile olup ve aynı zamanda “Yayla Ağası” olmasına vesile oludu Hacı ÖZER…
Hatta (yanlış anımsamıyorsam) bir dönemde kendisi Yayla Ağası oldu…
Ve belli bir zaman sonra da daha hiçbir zaman Yayla Şenlikleriyle ilgilenmediği gibi doğru-dürüst Giresun ve Dereliye de gelmeyiverdi…
Gelmemekle bana göre haklıydı…
Çünkü “Taş meyveli ağaca atılır” denilir ama bu taş ‘meyveli ağaca atıldığı’ gibi aynı zamanda ahde-vefayı bilmeyenler tarafından da utanmaya-sıkılmaya yer vermeden şöyle dedikodularda yapıyorlardı; “Yahu bu adam bu kadar yoksul çocuğu sünnet ettirdiğine göre, her yıl yaylalarımıza bu kadar parasal yardım yaptığına göre, mutlaka politikaya atılacak ki, bunu yapıyor” diyerek, seviyesiz ve niteliksiz bir sürü -sözüm ona- kendini bilmezler türedi…
Ve haliyle Hacı ÖZER de bunları ya duymuş, ya hissetmiş olacak ki, bir daha bu tür paylaşımlardan uzak kalmış ve uzak durmuştur…
Şimdiiiiiiii!…
Ben niye mi durup-dururken, İşadamı Hacı ÖZER’in daha önce yaptıklarını ve daha sonra bu işlerden uzaklaştığını dile getirmeye çalıştım?
Şunun için;
Bundan birkaç gün önce saat 22.00 dolaylarında bilgisayarımın başında bir şeyler yazıp, bir şeyler çiziktirip dururken, birdenbire telefonum çalıverdi…
Baktım; ekranda Hacı ÖZER’İN ismi yazıyor. (Sağ olsun ses tellerimden operasyon geçirdiğim iki yıldan beri her on günde bir beni arayıp sağlığım hakkında bilgi alıyor)
Neyse, telefonumu alıcısını açıp; “Buyur sevgili Hacı” dediğimde, bana direkt olarak; “Sevgili hocam biz yaylalarımızı turizme açıp, doğal güzelliklerimizi daha da güzelleştirmek için mi mücadele verdik. Yoksa dağlarımızı derelerimizi ortadan kaldırmak için mi mücadele verdik?” deyince ne demek istediği apaçık ortadaydı Hacı Özer’in ve de haklıydı…
Çünkü yaylalarımızın 1992 yılında yasal olarak turizme açılmasında onan da en az biz emeği geçenler kadar hakkı ve payı vardı…
Böyle bir soruyu sitemli bir biçimde sormakta da sapına kadar haklıydı!
(Sayfa yetmedi, gelecek yazıda buluşmak üzere)