Aynen böyle oluyor…
Bilet parası olmadığı için ödülünü almaya gidemiyor iyi mi!
İşin en düşündürücü yanıysa,bu olayan yaşandığı günlerde Sayın cumhurbaşkanımız, sarayda düzenlenen Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde yaptığı konuşmada şöyle diyor;
“İki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamaktan üzgünüm. Biri eğitim diğeri kültür sanat” diyor…
Eeeee!
Şimdi siz bu durumda ne düşünüyorsunuz?
Şahsen ben sayın cumhurbaşkanımızın bu tespitine yürekten katılıyor ve destekliyorum…
Eğitim sistemi konusunda çoook-çok gerilerde kaldığımız doğru.
Hatta cumhurbaşkanımızın yaptığı bu tespitten aldığım cesaretle şu tespiti de ekleyebilirim.
Eğitim sisteminin bırakın istediğimiz düzeyde olmasını, yerlerde sürünüyor da diyebiliriz…
Ama hangi arzu edilen eğitim sistemi?
Onun üzerinde de düşünmek gerekli!
Sanatta da durumumuz bundan farklı değilmiş…
Öyle diyor sayın cumhurbaşkanımız…
Sanat ve kültür konusunda da arzu ettiğimiz düzeyde değilmişiz..
Ama hangi sanat anlayışında?
Üzerinde düşünmeye değer mi, değmez mi?
Siz bunları düşüne-dururken ben şu ‘ödül’ kazanıp da, ödülünü almaya gidemeyenlerin konusuna da değinmek istiyorum…
Bu üzerinde uzun-uzun düşünülmesi gereken olay Antalya’da yaşanır..
Şöyle ki;
Sinema üzerine eğitimi olan Cevahir Çoklibir, aldığı eğitim gereği kısa ve uzun metrajlı filmler çeker…
Ve yaptığı bu çalışmaları da hiçbir kurum ve devlet desteği almadan, biriktirdiği harçlıkları ve kendi bütçesiyle yapar…
Yaptığı bu ‘Kısa Film’ çalışmalarından 5 kezde ulusal ölçekte ödül alır…
Ve son ödülünü de Amerika Birleşik Devletlerinde düzenlenen “Los Angeles Uluslararası Kısa Film Festivaline’de” gönderir..
Cevahir Çokbilir’in yarışmaya gönderdiği ” Nar Zamanı” isimli kısa metrajlı film; 5 bin film arasında -En İyi Sinematografi- dalında “BİRİNCİLİĞE” layık görülür…
Ve yönetmeniyle, filmin öykü kahramanı annesini; ödüllerini almaları için Hollywood’a davet ederler…
Fakat gidemezler…
Neden mi gidemezler?
Durun nedenini en iyisi kendileri açıklasın…
Bu konuda şöyle diyor filmin yönetmeni;
“Uçak bilet fiyatları çok yüksekti. Filmde rol verdiğim annemle benim Amerika’ya gidişimiz, filmin bütçesinin neredeyse yarısı kadar olduğu için ödül törenine katılamadık.
Ödül kupamızı artık kargoyla bekliyoruz.”
İçiniz acıdı mı?
Benim çok acıdı…
Bir zamanlar buna benzer bir olayda Tarık Akan’ın başından geçmişti…
Avrupa’da “Pehlivan” filminde oynadığı başarılı rolden sonra ödüle layık görülmüştü de, 12 Eylül Cuntacıları yurt dışına çıkması için pasaport vermemişti…
Ha, bak ’12 Eylül Cuntacıları’ deyince aklıma geldi…
Amerika’ya -bilet parası olmadığı için- gidemeyenlerin çektiği ‘Nar Zamanı’ filmi neyi anlattığından da söz etmeliyiz öyle değil mi?
Sıkı durun; edelim o zaman…
Amerika’da 5 bin ‘kısa metrajlı film’ arasında ‘Birincilik Ödülü’ alan filmin konusu; bundan 39 yıl önce 12 Eylül Darbecilerinin yaptığı zulüm ve işkenceleri, film yönetmeni ve senaristi olan Cevahir Çokbilir’in annesi de bu zulüm tezgahlarından geçmişte onun için yönetmen bu filmde annesini başrol oynatmış…
Yani filmin öyküsü bizzat annesi tarafından yaşanmış…
Ve bu nedenledir ki, çekilen film ödül alınca yönetmenle birlikte annesi de törende bulunması için davet almış…
Ama her ikisi de gidememiş…
Ve her ikisinin de hayalleri yarım kalmış…
Şimdi birçoğunuz belki birdenbire ve spontane olarak diyecektir ki; “Yahu, hadi devletten yardım istemek akıllarına gelmedi. Bari yöredeki zenginlerden ekonomik destek alsalardı.” gibi aranızda düşünenleriniz var mıdır bilemem ama…
Bildiğim çok iyi bir şey var ki…
12 Eylül faşist darbesinde zulüm ve işkence mağdurlarının hepsi onurlarına düşkün kişilerdir…
Çok şeylerden ödün verir ama onurlarından ve dik duruşlarından asla ödün vermezler…
İşkence tezgahlarında bile düşmanına keyif aldırmamak için; acı içinde kıvransa da yinede türkü söylerler…
Son söz olarak;
12 Eylül faşist darbecilerinin zulüm ve işkencelerini konu alan ‘Naz Zamanı’ yapıtlarıyla ödüle laik görülen ana-oğul ekibini yürekten kutluyor…
Paraları olmadığı için ‘ödüllerini’ almaya gidemeseler de onları ayakta alkışlıyorum…
Ve sözü sizlere bırakıyorum…