Niye böyle düşünüyorum?
Hani uyaklı bir özdeyiş vardır, bilirsiniz;
“Sen seni bil sen seni,
Sen seni bilmezsen patlatırlar enseni”
Vallahi kim düşünüp söylenmiş bu bilgece sözü onu bilemem ama; sanki bu güzel söz bizim gibi düşünenler için söylenmiş gibime geliyor ve ‘cuk’ diye de bizim üzerimize oturuyor zaten!
Çünkü bu benim güzel ülkemde hep ‘toplumsal düşünce yapısına sahip insanların ensesi patlatılıp, ensesinde boza pişirildi!…
Hep yurtseverlerin ve devrimcilerin kafası-gözü yarılıp, şişirildi!
Öte yandan ise; faşist kafa yapısına sahip olanlara da paye verildi!
Sırtları sıvazlanarak en yüksek makamlara kadar yükseltildi!
Bizlere ise; “emekçinin, ezilenin, köylünün ve mazlumun yanında ne işiniz vardı?” diye hep küfredildi!…
Hani şu Güney Afrika Cumhuriyetinin lideri, Nelson Mandela;
“Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok. Ruhunuzu satmayın yeter” diye güzel bir sözü vardı ya;
Bizlerde Nelson Mandela’nın dediği gibi ruhumuzu hiçbir zaman satmadık…
Tam tersine bütün ruhumuzu ve benliğimizi Anadolu Halkının ve sömürü tezgahlarında iliklerine kadar sömürülen halkımızla yan yana durup, onların haklarını savunmaya çalıştık…
Hatta ve hatta ne acıdır ki bazende ‘haklarını savunduğumuz’ insanlar tarafından arkamızdan hançerlenerek, yetkili makamlara fişlenip gammazlandık!..
Ve bütün bunlara rağmen, bizleri gammazlayanlara karşıda hiçbir zamanda kindar durmadık…
Bütün bunları “toplumsal değişimlerin” içinde olması gereken ‘karşıtların zıtlığı’ olarak kabul edip hoşgörü potamızda erittik!…
Bilmem ki, şimdi düşünüyorum da; “Bizler, yıllardır ezilen emekçi halkımızın yanında durmakla acaba hata mı ettik?”
Halbuki bizlerde -şimdi şu patronlarımız durumda olanlar-gibi davranıp, zamanında el-etek öpseydik;
Devrimci, yurtsever, solcu, sosyalist ve Komünist avına çıkıp, bir anlamda köpekleşseydik;
Acaba köşeyi dönenlerden birisi olabilir miydik? diyede arada sırada da olsa düşünmüyor değilim hani!..
Sözü nereye mi getirmek istiyorum?
Sözü bu toplumun mutluluğu için canını feda eden devrimcilere ve yurtseverlere getirmek istiyorum…
Bu ülke insanlarının mutluluğu için Darağacına korkusuzca ve dimdik yürüyen devrimcilere getirmek istiyorum…
İşkence-hanelerde çarmıha gerilen yurtseverlere;
Sinsice kurulan hain tuzaklarda can verenlere getirmek istiyorum!
Ve bu özet genellemeden sonra da, sözü Giresunlu olup da katledilen devrimcilere getirmek istiyorum…
İstiyorum istemesine de nereden başlayacağımı bilemiyorum!
Çünkü o kadar çok devrimcinin yurtseverin canına kıyıldı ki; birinin adını söylersem, birinin adını unuturum diye korkuyorum!
Ve en çekindiğim tarafı ise -ölenler üzerinden- siyasi polemikler yapılmasından tedirgin oluyorum!…
(ne demek istediğimi anlayanlar anlamıştır!)
Örneğin (benim bildiğim) Giresun’un ilk devrimci şehidi Mustafa SUPHİ’den başlayacak olursak;
Ardından Kurtuluş Savaşı Milislerinden ve aynı zamanda Atatürk devrimlerinin savunucusu Osman Feridunoğlu (Osman ağa) gelir.
Hücrelerde hasta edildikten sonra ‘sol kolu’ omuzu kesilerek, bu vatan için diyetini veren Harun KARADENİZ…
Devrimci düşüncelerinden dolayı ‘asılan’ Erdal EREN;
Yine hücrelerde çürütülüp ve daha sonra dışarı çıktığında da çok zaman geçmeden -artık yaşama şansı olmayan- Şebinkarahisarlı Veli YILMAZ…
12 Eylül faşizminin -çatışma süsü verilerek- öldürdüğü;
Espiye ilçemizden Ahmet KILIÇ,
Keşap İlçemizden Mehmet GÜMÜŞ,
Tirebolulu Alaattin MURTAZA öldürülen devrimciler aklıma gelir.
Ve birde tabi(bugün içinde bulunduğumuz)1979 yılının 5 Temmuz tarihinde katledilen: Devrimci avukat Alaiddin AYDEMİR…
Ve Alaiddin AYDEMİR bir gece evine giderken faşistlerin kurduğu pusu sonucu katledilmiştir…
Bundan tam 39 yıl önce katledilen devrimci Av. Alaiddin Aydemir, aynı zamanda TÖB-DER (Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneğinin) Bölge avukatıydı…
Devrimciydi…
Yurtseverdi…
Sosyalistti…
Özgürlükçüydü…
Emperyalizme karşıydı…
Tam bağımsızlıktan yanaydı…
Yani adam gibi adamdı!…
Ve egemen güçlerin bu kadar özelliklere sahip olduğu böyle bir insanı ortadan kaldırmaya yeterdi de-artardı bile!…
Zaten’de aynen öyle yapıp, faşistler; verilen talimatları yerine getirdiler!
Ve bundan tam 39 yıl öncenin bir 5 Temmuz akşamı katlettiler!…
Eeeeeeeee!?
Bu kadar yurtsever ve devrimci insan toplumun ‘ortak mutluluğu’ için çırpındı ve canını verdi de ne oldu?
Haklarını savunmak istediğimiz bu toplum devrimcilerin yananda mı durdu?
Bir kere olsun; “Yahu bu adamlar neden sabah-akşam bizim yanımızda durdu diye mi sordu?”
Bir kerecik olsun akşamdan yatarken yoksul ve sabahtan kalkarken zengin olanlara:; “Be kardeşim sen hangi arada zengin oldun?” diye mi sordu?
Yooookkk!…
Sormadığı gibi tam tersine gidip yine onların kapısında kul-köle oldu!…
Eeee!
O zaman bana ne!…
Nasıl yaşarsa yaşasın!…
İster tek başına sürünsün; isterse beyinin-paşasının kapısının önlerinde sürünsün!
Yeter ki bundan sonra bizim başıma musallat olmasın!…
Ben şimdi sadece ve sadece;
“Bu toplumun mutluluğu uğruna can veren tüm devrimciler huzur içinde yatsınlar” diyorum…
“Işıklar içinde uyusunlar” temennisinde bulunuyorum…
Ve yaşanan bunca acılardan sonrada;
“Artık nereden inceyse, oradan kopsun” diye düşünüyorum!