Yok arkadaş yok!…
Bu kadarda olmaz!..
Artık bu kadarına da tahammül edilmez!
Yeter be!
Ne içimizdeki acıların yangınını soğutabiliyoruz!
Ne dışımızdaki yangınları!
Gün geçmiyor ki; ya içimiz yangın yerine dönüyor, ya dışımız!
Nedir bu be?
Bir türlü dinmek bilmiyor şu baş-ağrımız!
Madem ki insanlarımız bu kadar mutlu!…
Madem ki toplumumuz bu kadar huzurlu!
O zaman her Allah’ın günü yaşadığımız bu çirkin ve yüz kızartıcı olaylar neyin nesi?
Neyin gerginliği?
Neyin travması?
Gün geçmiyor ki; her Allah’ın günü ya herkesi üzen bir haberle karşı-karşıya geliyoruz, ya da çirkin ve utanç verici bir haberle!..
Hani -batıl bir inanca sahip olsam- diyeceğim ki;
“Zamanın ahrı geldi oğul ahrı!”
“Oğul babayı, kız anayı tanımaz oldu!”
Hani büyük din alimlerimiz şöyle derlerdi ya; “Gün gelecek koyun kuzu birbirine karışacak!”
“Büyük küçüğü tanımayacak!”
“İşte o zaman kıyamet kopacak!” diye; derindeeeen. derindeeeen vaiz verirlerdi ya!…
Galiba o gün gelip çattı!…
“Gelip çattı” diyeceğim demesine de…
Ardından da şöyle düşünüyorum: ‘Yahu kıyamet kopacaksa bütün yeryüzünü ve onun üzerindeki ülkeleri de kapsam alanına alması gerekmiyor mu?”
“Üstelik niye sadece bizim yaşadığımız topraklarda kıyamet kopsun ki?”
Sizce de öyle değil mi?
Örneğin, dünyanın birçok ülkesinde ‘kıyamet’ düşüncesi olmadığı gibi ‘kıyamet korkusu’da yok!…
Hele-hele -gayri Müslim bir inanca sahip olmalarına rağmen- üç-dört yaşındaki çocukların ırzına geçenlerde yok!…
Küçücük çocukları boğazlayıp öldürenler hiç mi ‘hiç’ yok!
Güpegündüz ırza geçenler!
Irzına geçtiklerini öldürenler!
Her Allah’ın günü Kadınları aşağılamalar ve tecavüzler!
Ve bütün bu çirkin olayları ‘münferit olaylardır’ diye önemsemeyip küçümsemeler hep benim ülkemde oluyor!…
Eh, haliyle ‘kıyamet’ denilen şeyde hep bizim başımızda dönüyor!
Aaaaahhhh!, aaahh!…
O kadar çok gergin ve bir o kadar çok sinirliyim ki!…
Aslında bugün siz değerli ‘sayfa arkadaşlarıma’ orman katliamı ile ilgili bir olayı paylaşacaktım ama; sinirden ne konuştuğumu ve neyi yazacağımı inanın bilemiyorum…
(ve biraz sonra eğer ağzımdan kötü bir cümle çıkarsa da artık sizin hoş görünüze ve affınıza sığınıyorum)
Son 40 yıldır ülkemizde hemen hemen her yaz mevsimi yangın çıkıyor…
Bazen ‘cam kırıklarından’ çıktı deniyor…
Bazen ‘piknik ateşinden’ çıktığı söyleniyor…
Bazen de “teröristler yaktı” diye demeç veriliyor!
Yani öyle veya böyle dönüm-dönüm yanıp kül oluyor…
Daha sonra mı ne oluyor?
Yanan-yakılan yerlere -göstermelik- ya fidan dikiliyor, yada beş yıldızlı turistik tesisler dikiliyor!…
Veya da birilerine peşkeş çekmek için bekletiliyor!…
*** **** ***
Dün bu sosyal medya sayfasında “Dereli Aksu Vadisinde HES’lere Hayır Platformu”nun paylaştığı bir fotoğraf gördüm…
(Sizden ricam, burada bir nokta koyun ve bir kez daha sizlerle paylaştığım fotoğrafa baktıktan sonra okumaya devam ediverin.)
Bu gördüğünüz fotoğraf, Dereli’nin Kümbet yaylasındaki Aymaç mevkisinde bulunan ormanlardan bir kesit…
Ormanın içindeki ağaçların halini gördünüz mü?
Gördünüz…
Tabi şimdi -haklı olarak- bana şu soruyu sormak istiyorsanız;
“Bu ağaçları bu hale getiren kim?”
“Hangi cani, hangi katil, hangi duygusuz insan ağaçları bu hale getirdi”
“Ağaçları -kurutmak için- bu hale getirenler her kimse; bu şerefsiz yaratıklar nasıl bir yaratıktır ki, ağaçları bu hale getirmiş?” gibi…
Ve buna benzer soru ve küfürler geçiyorsa aklınızın köşesinden!
İnanın benim aklımdan daha kötü ve çirkin küfürler geçiyor!…
“Ulan Allahsızlar!”
“Ulan dinsiz imansızlar!”
“Be vicdansızlar!”
“Be insanlıktan nasibini almamış yaratıklar!”
“Be hayvan-oğlu hayvanlar!” (pardon, çok-çok af edersiniz bu benzetme çok yanlış oldu. Çünkü hayvanlar bunu yapmaz. Daha doğrusu yapmak istemez!)
Bunu yapsa-yapsa; canlıya ve canlılar dünyasına saygı duymayı ötelemiş bir cani yapabilir!…
Veya da birilerinin adına -aldığı emri yerine getiren- bir veya birkaç katil!…
Başka kim yapabilir ki?
Peki birde madalyonun öteki tarafından bakacak olursak;
“Bu ormanların sahibi hiç yok mu Allah aşkına?”
“Bu ormanları koruma ve kollama işini yapan bir kurum yok mu?”
Eskiden bizim bildiğimiz bu işlere; Orman İşletme Kurumu diye bir kurum vardı onlar bakardı…
Hatta bu konuda “Orman Muhafaza Memurları” bile vardı…
Ve bu muhafızlar ormanları korumak için; köylü vatandaşın çıra almasına bile göz yummazdı!…
Aaaahhhh, aaahh!…
Hadi Atatürk pek önemsenmediği için onun ormanların önemi için söylediği ‘Ormansız bir vatan yurt değildir’ sözünü pas geçiyorum.
Eh, bari o zaman ‘çağ değiştiren’ Fatih Sultan Mehmet’in orman ve ağaçlar için söylediği o güzel sözü bir anımsayın…
Ne diyordu Fatih Sultan Mehmet?
“Ormanlardan bir dal kesen, başın keserim”
Ya şu atasözüne ne denir; “Yaş kesen, baş keser”
Eeeeeeeee!…
Şimdi bu duruma göre kaç ‘baş kesilmiş’ oluyor resimde görülen ormanın içinde?
Kim bu ağaçların katili?
Bu katilleri kimin bulması gerekiyorsa bir an önce bulmalı!…
Bulmalı ki; bundan sonra yapılacak katliamın önü beri alınmalı…
Siz nasıl düşünürsünüz onu bilemem ama; ben bunun elimden geldiği, gücümün yettiği kadar takipçisi olacağım…
İnanın bu katliamı yapan katilleri de veya bunlara (bir emir veren varsa) bunların bir an önce açığa çıkarılıp teşhir edilmesini ve gereken en ağır biçimde cezalandırılmalarını istiyorum…