Yazdan kalma bir sonbahar sabahı…Saat yediyi gösteriyor. Odanın turuncu tülünden, güneşin güzel ve enerjik ışınları Begüm’ün yüzüne vuruyor. Begüm yarı açık, yarı hâlâ uykulu gözleriyle, yatakta en keyif aldığı pozisyonda tamamen uyanıp kalkmanın mücadelesini veriyor. Yatak öyle rahat ki, bildiğin kuş tüyü…Bu rahatlık bırakılıp da hiç işe gitmek için hazırlanılır mı? Ama bir şekilde ayılıp yataktan kalkıyor, önce bir duş alıyor, sonra giysi dolabını açıp oradan hem havaya hem de ruh haline uygun düşen mavi ile yeşilin güzel kompozisyonu olan küçük bir elbise seçiyor. Saçlarını olduğu gibi bırakıyor. Saçları dalgalı ve rengi parlak bir siyah. O yüzden saçının doğal hâlini kendine daha çok yakıştırıyor. Bir de hafif makyaj yapıyor. Sırada dolaptaki kahvaltılıklara bakmak var. Ayaküstü atıştırmalık ne varsa bir sandviç ekmeğinin içine tıka basa yerleştirip aceleyle yemeye koyuluyor. Yedikten sonra gün boyu rahat etmek adına babetlerini giyiyor, boynuna çapraz askılı ortaboy bir çanta takıyor, yanına da bir mini ceket alıyor, her duruma hazırlıklı olabilsin diye. Ne de olsa gün uzun. Evden çıkış vakti…
Hava öyle mis kokulu ki hem yazdan kalma esintiler var hem de sonbaharın yapraklara verdiği sarı, turuncu ve kızıl renkler bir başka hava katıyor yeryüzüne.Biraz hüzün, biraz neşe karışımı bir duygu sunuyor. İşe giderken yürüdüğü ağaçlık yolda bunları geçiriyor içinden ve düşünceleri yüzüne yansıyor. Kendini sonbaharın betimlendiği bir yağlı boya resimde, yaprakların yer yer yollara düştüğü bir ağaçlık yolda yürüyen güzel bir kadın gibi hissediyor. İş yerine ulaşıyor. Arkadaşlarıyla tebessüm hâlinde günaydınlaşıyor. Eline bir fincan kahve alıp, masasına oturuyor ve kahvesini yudumlarken günlük mesaisine başlıyor. Gün boyu, masasına müşterilerinden biri gidip biri geliyor. Onların isteklerini, beklentilerini dinlerken ve yorumlarken bunlara bir terapist edasıyla çözümler buluyor. Zaman böyle ilerlerken öğle arası oluyor ve iş arkadaşlarıyla birlikte yemeğe çıkıyorlar. Bir restorana girip iki masayı birleştiriyor ve yemeklerini sipariş ediyorlar. Siparişler gelince bir taraftan tabak, çatal seslerinin; diğer taraftan gündeme uygun, iç ve dış dünyadan haberlerin, ayrı bir taraftan da iş arkadaşlarının veya yakın çevrede yaşayan kişilerin ister fısıltı, ister normal şekilde birbirlerinin dedikodusunu, tatlı ya da sert eleştirilerini yapanların, modaya ve kadın-erkek ilişkilerine dokunanların, birbirlerine çeşitli muziplikler yapıp eğlenenlerin seslerinin birbirine karıştığı bir saatlik öğlen tatili de böylece bitiyor.
Günün diğer yarısı ise ilk yarısı gibi müşterileri memnun etmekle geçiyor.Ve günlük mesai bitiyor. Begüm, artık akşam saatlerinde ayrı bir tatlı heyecanı besliyor içinde. Gün boyu aklındadır aslında ama iş yoğunluğundan bu heyecanını akşama saklamıştır. Bu iki kişilik özel bir randevudur. Ve hemen hiç vakit kaybetmeden eve doğru yol alıyor. Eve vardığında hemen önceden planlamış olduğu kıyafetlerini giymeye başlıyor. Üzerine zümrüt yeşili, yaka kısmının önü ve arkası V şeklinde olan, kolları dirsekte biten, vücudu saran bir elbise giyiyor. Saçlarını ensesinde dağınık topuz yaparak topluyor. Gerdanına ve kulağına alt alta sıralanmış, kırmızı ve yeşil renklerde taşlardan oluşan kolye ve küpesini takıyor. Göz makyajını,gözlerine buğulu bir hava verecek şekilde, dudak makyajınıysa belirgin kırmızı bir rujla tamamlıyor. Ayaklarına zarif ve şık, topuklu bir ayakkabı giyiyor. Elbisesinin üstüne mevsimlik bir mont giyerek eline de küçük bir çanta alıyor. Hazırlıkları bittiği sırada kapı çalıyor. Kapıyı açtığında karşısına kendinden emin, hoş görünümlü biri ona gülümseyerek, hazır mısın, der gibi bir bakışla kapının girişinde duruyor. Begüm, evet, anlamında başını sallayarak ona doğru adım atıyor. O esnada sevgilisinin kolları çevik bir hareketle Begüm’ün beline dolanarak onu özlemle sarıyor ve kokusunu içine çekiyor. Begüm de aynı duygular içinde ona sarılıyor. Evden ayrılıp arabaya biniyorlar. Arabada hiç konuşmuyorlar, yol boyunca arada sırada birbirlerine bakıp bu gecenin onlara aşkı, romantizmi ve huzuru getirmesini diliyorlar. Yolları bittiğinde şık, romantik bir restorana giriyorlar. Bir masaya yerleşip, yemek menüsünden yemeklerini seçerek garsona siparişlerini veriyorlar. Yemeklerini beklerlerken içeride çalan romantik müziğe kulak veriyorlar, bakışları birbiriyle buluşuyor. Konuşurcasına, ‘’nasılsın, seni özledim, seninleyken huzur buluyorum ‘’ der gibi, gözleriyle kuruyorlar aşk cümlelerini. Begüm’ün, dudaklarıyla konuşmaya hiç niyeti yok çünkü zaten gün boyu ofiste müşterileriyle hep konuşma halindeydi. Ve artık bu güzel gecede sevgilisiyle sadece yürek dilini konuşmak ve gözleriyle anlaşmak istiyor. Onlar aşkın en güzel evresindeler. Tanışma faslını geçmişler, şu an oldukları nokta aşkın saf, duru ve zirve hâlleri. Tatlı kur yapmak dışında birbirlerini daha incitmemişler. Gelecek hesapları yapmıyorlar ama davranışları geleceğe dair düşüncelerini tetikliyor kendiliğinden. Yemekleri geliyor ve kaşık- çatal sesinin, çalan müziğin sesiyle oluşturduğu ahenkle yemeklerini bitiriyorlar. Gecenin son demlerini sürdürmek adına buğulu bir ışık ortamında uyum içinde dans ediyorlar. Sevgililer, restorandan çıkıp arabalarına biniyorlar. Geri dönüş yolunda içlerine burukluk düşüyor, bir dahaki randevuya kadar ayrı kalacaklar. Araba Begüm’ün evinin kapısına geldiğinde sevgilisi arabadan inip onun kapısını açıyor. Arabadan indiğinde bu gece son bir kez daha sarılıp aşk öpücüğüyle vedalaşıyorlar.
Eve girdiğinde vedalaşmanın etkisiyle mahzunlaşıyor fakat geçirdiği güzel geceden de mutluluk duyuyor. Artık bugünü sonlandırma zamanı gelmiştir. Hemen elbisesini ve makyajını çıkarıp geceliğini giyiyor. Uyumadan önce sevdiği iki şeyi yapmaya koyuluyor. Birincisi yatakta uyku hâline geçinceye kadar kitap okuyor. İkincisiyse artık uyku hâline girince, kurduğu hayallerden birine kaldığı yerden devam ediyor.