Sevgili dostlar,
Değerli canlar,
Gündelik sohbet yazılarımı;
Siz değerli sayfa arkadaşlarımın dışında -zaman zamanda olsa- farklı okuyucularımın olduğunu az-buçuk tahmin edebiliyorum…
Nasıl tahmin edebiliyorsun? diye soruyorsanız..
Hemen söyleyeyim;
İpe-sapa gelmez ‘ön yargılı’ yorumlarından anlıyorum…
Uğur Mumcu’nun ifadesiyle söyleyecek olursam;
“Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi oldukları” apaçık belli oluyor da oradan anlıyorum!
Her neyse..
Sevgili sayfa arkadaşlarım,
Sizlerinde çok iyi bildiği gibi ‘Cumhuriyet Haftasına’ girdik…
Eskiden olsa ‘Cumhuriyet Bayramı’ hazırlıkları yapıyoruz derdim ama; ne yazık ki diyemiyorum…
Çünkü öyle bir hazırlık yapılmıyor artık son yıllarda…
Ancak bizler (eski eğitimcide olsak) alışkanlıklarımızı birdenbire terk edemediğimiz için zihinsel yolculuğumuzda ‘Cumhuriyetin kutlama etkinliklerine’ en az bir hafta önceden hazırlanıyoruz…
Bu duygu ve düşüncelerden hareketle;
29 Ekim Cumhuriyet bayramına kadar -sizleri fazla sıkmayacak bir şekilde- Atatürk ve Cumhuriyet üzerine yaşanmış anılardan küçük kesitler paylaşmak istiyorum…
Örneğin;
Bugün sizlerle paylaşmak istediğim konunun üst başlığı da olan ve bizzat Atatürk’ün söylediği “Atatürk bizden biridir” sözünün nasıl ve nerede ortaya çıktığı üzerine olacak…
Yıl; 1935
Cumhuriyet’in kuruluşunun 12. yılıdır…
Kurum ve kuruluşlar ‘Cumhuriyet Bayramı kutlama etkinlikleri’ için günler öncesinden canhıraş bir şekilde hazırlıklar yapmakta ve -yürüyüş kortejinde taşımak için- pankartlar yazılmaktadır…
Ve Mustafa kemal Atatürk, bir kurum ziyaretinde Cumhuriyet Bayramında kullanılacak pankartlardan bazılarında şu sözleri görür;
“Atatürk bizim en büyüğümüzdür.”
“Atatürk bu milletin en yücesidir”
“Türk Milleti asırlardır bağrından bir Mustafa kemal çıkardı” gibi sözleri görünce, cebinden kalemini çıkararak hepsinin üzerini çizer ve şöyle yazar;
“Atatürk bizden biridir.”
Ve ardından da şöyle der;
“Beni olağanüstü göstermeyin”
Eeeeeee!
Peki bizler nasıl tarif edip, tanımlamaya çalışıyoruz Mustafa Kemal’i?
Onun dediği gibi;
“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.” demesine rağmen bizler nasıl davranıyoruz?
Bizler onun felsefesini anlamak yerine; onun düşüncelerini dogmatikleştirip ve betonlaştırarak kendimizden uzaklaştırmıyor muyuz?
Bizler, o öncünün; felsefesini içselleştirip pratiğe taşımak yerine; onun fikirlerini ve düşüncelerini, politik çıkarlarımıza uygun gelenini kullanıp ve asıl kullanılması gerekenleri saklamıyor muyuz?
Kısacası demem o ki;
Bizler Mustafa Kemal Atatürk’ü putlaştırmaya çalışıyoruz…
Düşünceleriyle birlikte bir yerlerde donsun kalsın istiyoruz!
Peki neden böyle yapıyoruz?
Nedeni ve gerekçeleri gayet basit..
Çünkü ne kadar çapa gösterirsek gösterelim onun seviyesine ulaşamayacağımızı çok iyi biliyoruz…
Neden?
Çünkü onun okuduğu dünya klasiklerini, kitapları okuma gibi bir niyetimiz olmadığı için onu bir yerlerde dondurmaya çalışıyoruz!
Nutuk’tan dışarı çıkarmak istemiyoruz!…
Bir türlü heykellerinden yere indirmek istemiyoruz!
Sabah-akşam -onun hakkında- aklımıza ne gelirse, ne eserse onu konuşuyoruz…
Yani işimize gelmediği yerde Atatürk düşmanı…
Eğer çıkarımıza uygun düşecekse de, birdenbire Atatürkçü kesiliyor ve slogan Atatürkçülüğü yapıyoruz!
Halbuki onunda bizim gibi sıradan duyguları ve hasletleri vardı.
Yani o da bizim gibi tıpkı insandı…
Ki, bu duygularını da hiçbir çekince koymadan yaşamın pratiğine taşıyarak uygulardı…
Örneğin; canı rakı’mı içmek istedi;
Hiçbir çekince koymadan kurar sofrasını ve rakısını içerdi..
Hatta öyle etli-sütlü sofralardan hoşlanmaz..
Ve bir avuç leblebisiyle içkisini yudumlardı…
Yani senin benim gibi onunda canı bir ‘tavla oynamak’ istiyorsa, çıkar açık alana, bir yandan kahvesini yudumlar ve bir yandan da ‘tavlasını’ oynardı…
Canı gezmek istiyorsa; çıkar halkın arasına ve yanına hiçbir ‘koruma’ ve muhafız alma gereksinimi duymadan gezmek istediği yerleri gezerdi…
Gerektiğinde çoraplarını çıkarır ve çiftlikte yalın-ayak gezer…
Ve gönlü yere bağdaş kurup oturmak istiyorsa eğer; yere bağdaş kurup otururdu… (tıpkı görselde olduğu gibi)
Kim bilir; belkide onun büyük bir lider oluşu, senin benim gibi sıradan davranışları olmasından ileri gelmektedir…
Sizce de öyle değil mi?
Her neyse…
Zaten söz sırası şimdi sizin..
Buyurun bu konuda ne söyleyecekseniz; düşündüklerinizi sizde söyleyin…