Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
ANDIMIZI YASAKLAYANLAR ACABA NİYE YASAKLADILAR
  • 0
  • 354
  • 22 Mart 2021 Pazartesi
  • +
  • -

Gerçi sayın cumhurbaşkanımız;

“Her gün Türk’üm demekle Türk olunmaz” diye açıkladı kendi düşüncesini…

Ki, bende sonuna kadar bu düşünceye katılıyorum…

Çünkü sayın cumhurbaşkanımızın dediği gibi, her Allah’ın günü;

‘Türküm’ demekle ‘Türk’ olunamayacağı gibi…

Her Allah’ın günü;

“Ben Atatürkçüyüm” demekle ‘Atatürkçü’de olunmuyor…

“Ben çok dürüstüm” diye nara atmakla ‘dürüstlükte’ elde edilmiyor.

Vesaire, vesaire…

Listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadar…

Buna benzer örnekler uzadıkça, uzayıp gider…

Eğri oturup, doğru konuşacaksak…

Lafı sağa-sola eğip bükmeden konuşacak olursak;

‘Andımızı’ yasak etmelerinin asıl gerekçesi bu değil…

Peki ne o zaman?

‘Türküm’ sözcüğünü ırkçılığı tarif ediyor bulmaları…

Sadece bu sözcüğü mü ırkçı buluyorlar?

Hiç olur mu;

“Ne mutlu Türk’üm diyene” ifadesine de karşı çıkıyorlar…

Üstelik bu karşı çıkmalar yeni başlamadı ki…

‘Türk’ ibaresi geçen sözcüklere karşı çıkmalar 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte başladı…

Namlunun ucuyla muktedir olanlar;

Önce Türk Dil Kurumunu kapattılar…

Ardından da bu kurumun öne çıkardığı ‘Öz-Türkçe’ sözcükleri yasakladılar…

Ve kırk-küsur yıllık süreç içerisinde bazen ‘Atatürk’ sözcüğünden huylanarak!…

Bazen ‘Türk’ sözcüğüne gıcık kaparak!

Cumhuriyet yönetiminin kazanımlarını kıyısından-köşesinden tırtıklaya tırtıklaya geldik bugünlere…

Efendim…

Şimdi tekrar şu ‘andımız’ konusuna geri dönecek olursak;

Cumhuriyetin 10. yılında dönemin Milli Eğitim bakanı Reşit Galip’in sözlerini yazdığı ‘andımız’ 1933 yılının 23 nisan kutlamaları sırasında okunuyor…

Ve daha sonra da çok beğenildiği için İlkokullarımızda öğrenci andı olarak okutulmaya başlanıyor…

Yani başka bir ifadeyle;

Öğrenci Andımız 1933 yılından bu yana 88 yıllık bir yolculuk yapıyor….

Ve 88 yıl sonra da yasaklanıyor…

Andımızın içinde geçen ‘Türküm’ sözcüğü her gün söylendiği ve ırkçı çağrışım yaptığı için yasaklandığı söyleniyor…

Eğer ‘yasaklanma’ gerekçesi, gerçekten böyleyse…

İnsanın aklına da ister-istemez şunlarda ‘yasaklansın’ diyeceği geliyor…

Örneğin;

“Ey Türk Gençliği” hitabesi de yasaklansın…

Örneğin;

Bundan sonra ‘Türk Edebiyatı’ ifadesini kullanılmasın…

Hatta okullarımızda ders olarak okutulmasın…

İçinde ‘Türk’ sözcüğü geçenleri hızlandırarak sayacak olursak;

Başta ‘Kürt’ kökenli yurttaşımız Ahmet Türk olmak üzere, soyadı ‘Türk’ ve Türkmen’ olanlar, soyadlarını bir an önce değiştirsinler!…

Hatta, Kahramanmaraş’ın ‘Türkoğlu’ ilçesiyle Sinop’un ‘Türkeli’ gibi ilçe, belde isimleri varsa onlarda kendilerine bir isim bulsunlar…

Örneğin;

Bünyesinde birçok etnik kimlikli üyesi bulanan ve ülkemizin en büyük İşçi Konfederasyonu olan TÜRK-1Ş de kendine başka bir isim arasın…

Vesaire, vesaire…

Kısacası;

Nerede bir ‘Türk’ ismi geçiyorsa, bunları bir an önce ortadan kaldıralım…

Ve şu ‘ırkçılık’ yapmaktan bir an önce kurtulalım!…

Siz bakmayın ünlü şairlerimizden Ziya Gökalp’in;

“Bir ülkedeki Camiinde Türkçe ezan okunur,

Köylü anlar manasını namazdaki duanın.

Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur,

Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda’nın.

Ey Türkoğlu işte senin orasıdır vatanın” dediğine kulak asmayın…

Siz bakmayın vatan haini Nazım Hikmet’in, Kuvvayi Milliye Destanında;

“Türk köylüsü,

Topraktan öğrenip,

Kitapsız bilendir.

Hoca Nasrettin gibi ağlayıp,

Bayburtlu Zihni gibi gülendir” dediğine…

Her ne kadar ‘vatan haini’ ve ‘komünist’ olsa da;

Şiirinde ‘Türk’ sözcüğünü kullanıp, diğer etnik kimliklerden söz etmediği için düpedüz ‘ırkçılık’ yapıyor!…

‘Irkçılık’ dedim de, yine aklıma Mustafa Kemal Atatürk’ün şu ırkçı söylemi geliverdi…

Hangi söylemi mi?

“Ne mutlu Türküm diyene” dediği özdeyişi aklıma geldi…

Sohbetimizi yavaş yavaş toparlayıp, özetleyecek olursak;

Bir yandan ‘çağı yakaladık’ diyenler…

Pembe hayallerle de olsa; Uzaya ve Ay’a girmek isteyenler;

İşi-gücü bırakıp, etnik kimliklerle uğraşırlar da…

Sözcükleri gündeme taşıyarak; durumdan vazife çıkarırlar da…

Ve Atatürk toplumun tarifini ‘üst başlık olarak’ neden ‘Türk’ sözcüğünü kullandı diye homurdanıp, sansasyon yaparlar da…

Atatürk’ün onuncu yıl söylevini yaparken, toplumun tamamını bir şemsiye altında ifade etmek için kullandığı;

“Türk Milleti” ifadesinin altında buzağı aranır da…

Her nedense bir-iki paragraf sonra;

“Yurttaşlarım!” ifadesinin neyi ifade ettiği üzerinde kimse durmaz.

Durmazlar;

Çünkü amaç ‘üzüm yemek’ değil bağcıyı dövmektir!…

Sevgili dostlar,

Değerli canlar,

Bu can sıkıcı sohbetle, canınızın çok sıkıldığını inanın tahmin edebiliyorum…

Ancak, mademki söz uzadığı kadar uzadı…

Azcık daha sabredin de, şu ‘andımız metninde’ geçen sözlerin yaşamın pratiğine yansıyıp-yansımadığını, gelin sizinle birlikte aklımızın erdiği kadarıyla bir analizini yapalım…

Örneğin;

Başlangıç sözcüğü olan ‘Türküm’ sözcüğünü bir tarafa bırakarak, diğer sözcükler neyi ifade ediyor? onun analizini yapalım;

“Doğruyum” diye bir söz geçiyor…

Bu söz çocukluk ve öğrencilik dönemlerinde ‘doğru’ olabilir olmasına da; acaba ömür boyu ‘doğruluk’ devam ediyor mu?

“Çalışkanım’ sözü geçiyor…

Yine öğrencilik çalışkanlığını bir tarafa bırakırsak, acaba yetişkin olduğumuzda -üretime yönelik olarak- çalışkan olduğumuz iddia edilip, söylenebilir mi?

Bu konuda siz ne düşünürsünüz onu bilmem ama;

Ben ‘çalışkan’ olduğumuzu sanmıyorum…

“İlkem; küçüklerimi sevmek, büyüklerimi saymaktır.” ibaresi geçiyor andımızda…

Küçükleri sevmeyi bir tarafa bırakacak olursak…

Büyüklerimizi ‘sayarım’ ifadesiyle, yaşlıları mı kast ediyoruz? yoksa

muhterem sıfatını yakıştırdığımız siyasi büyüklerimizi mi?

“Yurdumu ve milletimi özümden çok sevmektir” sözü yine küçük yaşlarda geçerli olup, büyüyünce bu ‘sevgi’ yönetilenlerde devam ediyor, yönetenlerde ise başka bir yere eviriliyor!

“Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir” deniliyor…

Böyle denilse de, biz bunun tam tersini düşünmeliyiz…

“Ey büyük Atatürk!”

Geç…

“Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.”

Bir yalan konuşulursa; ancak bu kadar güzel konuşulur!…

“Varlığım Türk varlığına armağan olsun” deniliyor…

Belki bu doğru olabilir; çünkü bu konuda çok şehit veriliyor…

Andımızın bitiriş şekli de şöyle;

“Ne mutlu Türküm diyene!”

Şimdi bu ifadenin neresinden tutacaksın arkadaş;

Bu söz bal gibi ‘ırkçılık’ kokuyor!…

Sizce de öyle değil mi?

Siz bu sorunun üzerinde düşünürken;

Hoşça kalın,

Hep birlikte hoşça kalalım dileklerimi iletiyorum…

Tekrar görüşmek üzere…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM