Geçtiğimiz hafta sosyal paylaşım sayfamda “sezonu açtık” diye bir paylaşımda bulundum. Antalya’dan paylaşıma yorum geldi, “biz sezonu açmadan kapattık” diye…
Ülkemiz, dünyanın en çok turist çeken ilk on ülkesinden birisi idi. İstanbul kent olarak turizm açısından ilk beş içinde yer alıyordu.
Turizm, ülkemiz ekonomisi için oldukça önemli bir gelir kaynağı idi.
Geçtiğimiz yıl ülkemize 34 milyon 305 bin turist gelmiş. 41.4 milyon liralık turizm geliri olmuş. Ancak bu sene adeta yaprak kımıldamıyor!
Bunun nedeni olarak, Rus uçağının düşürülmesi ve terör tehdidi gösteriliyor.
Rus uçağının düşürülmesi ve bunun sonucunda başlayan Rusya ambargosu ülkemizi hem turizm açısından hem de yaş sebze ve meyve ihracatı açısından vurdu.
Antalya ve Ege sahillerinde Rus turist yok.
Antalya’da yaş sebze ve meyve üreticileri de perişan…
Terör tehdidi ise başta Alman ve İngilizler olmak üzere Avrupalı turistlerin gelmesine engel oldu.
Ülkemize en çok Rus, Alman ve İngiliz turist geliyordu.
Şimdi gelmiyorlar.
Oteller boş… Plajlar boş…
Ekonomik kayıp oldukça fazla olacaktır.
Durum bu kadar ciddi iken hükümet gerekli adımları atıyor mu?
Rusya’ya yazılan mektuplara bakacak olursak atıyor-muş gibi görünüyor ama aslında başka arayışlar peşinde…
Rus, Alman ve İngiliz turist yerine Arap ülkelerinden turist çekmeye çalışıyor.
Turizm de konsept değişiyor…
Kendi ‘muhafazakâr’ anlayışlarına uygun yeni bir turizm arayışı var.
Özetle iktidar, “Arap turistleri” ülkemize çekmek için çaba harcıyor.
Başta Karadeniz kentleri ve yaylaları bu nedenle Arap zenginlerine pazarlanıyor.
Ege ve Akdeniz sahillerindeki otellerde giderek yeni konsepte uygun hale dönüşecektir.
Bu yeni arayış iktidarın topluma dayatmaya çalıştığı yaşam biçimi ile de örtüşmektedir. Yakın zamanda haremlik-selamlık plajlarda artış olacaktır.
Tarihi, turistik yerlere Arapça tabelalar asılacaktır.
Otellerde yemek ve eğlence yeni anlayışa uygun olarak düzenlenecektir.
‘Siz misiniz gelmeyen, zaten biz de sizi çok istemiyorduk. Sizin yaşam kültürünüz ve turizm anlayışınız ile bizim muhafazakâr kimliğimiz zaten uyuşmuyordu’ mantığı yetkililerde egemen olmuşa benziyor.
Bu nedenle de Arap turist çekmek amaçlı çalışmalar tüm hızıyla sürüyor.
*** ***
Ülkemizde yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü anlayışının yerinde yeller esiyor.
Yargıyı bütünüyle denetim altına almak için çalışmalar sürüyor.
Gerekçeleri; “Paralel yapı ile mücadele ediyoruz. Yargıdan onları tasfiye edeceğiz.”
Bu nedenle Yargıtay ve Danıştay’la ilgili yeni “Yargı Reformu” TBMM de… Yasalaşırsa tüm Yargıtay ve Danıştay üyelerinin, üyelikleri düşecek.
Yerine iktidar (elbette ki tek adam) istediği isimleri atayacak.
Böylece yargı tamamen iktidarın emrine girmiş olacak.
Hukukun üstünlüğü yerini üstünlerin hukukuna bırakacak!
Adalet ise sadece bakanlığın ve iktidar partisinin adında kalacak…
Sonra ne mi olacak?
Yargı bağımsızlığı sadece sözde kalacak.
Yargı, siyasi merciden veya başka mercilerden emir ve talimat ile karar alır hale getirilecek.
HSYK kontrol altın da, Yargıtay kontrol altında ve Danıştay kontrol altında olacak…
Nerede kaldı kuvvetler ayrılığı?
Yürütme, hem yasamayı hem de yargıyı kontrol altına alarak “fiili durumu” her alanda uygulamaya çalışıyor.
Yeni yasa, “Hâkimlik teminatı” açısından da tartışmalı ve anayasaya aykırıdır.
Yasa ile anayasal güvence yok ediliyor…
Özetle iktidar her alanda “fiili durumun” yansıması olarak kendi düzenini kuruyor.
Maarif Yasası buna örnek.
Turizmde yeni konsept arayışı buna örnek.
Yargıtay ve Danıştay ile ilgili yeni yasa çalışması da bu duruma örnektir.
Başka örneklerde var…