Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
18-24 MART YAŞLILARA SAYGI HAFTASI VE YAŞANAN DERİN KUŞAK ÇATIŞMASI
  • 0
  • 229
  • 19 Mart 2021 Cuma
  • +
  • -

Merhaba sevgili dostlar,

Merhaba değerli canlar,

Üst başlıkta da ifade ettiğim gibi;

Bu haftada ‘yaşlılara saygı’ haftasıymış…

Ve bu yolculuğu da sadece bizim ülkemize özgü bir biçimde 1982 yılından sonra başlanmış…

Mihriban Kural hanımefendinin öncülüğünde kurulan bir derneğin önerisiyle başlatılan ’18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftası’ gerekçesini ise şöyle ifade etmişler o tarihlerde;

“Yaşlılara yeteri kadar saygı gösterilmemektedir.”

Bundan tam kırk yıl önce ileri sürülen bu gerekçenin doğruluk payı var mı?

Şüphesiz var…

Peki o günden-bugüne ’18 Mart-24 Mart’ arasını ‘Yaşlılar Haftası’ kutluyoruz diye ‘saygı-sevgi’ örgüsünde herhangi bir değişiklik ve ilerleme var mı?

Hayır…

Tam tersine daha da kaybettik yaşlılara saygı göstermeyi…

Hem de öylesine çok kaybettik ki;

12 Eylül rüzgarını estirenler ve onların sivil uzantısı bizleri Anadolu kültürümüzden hızlı bir şekilde uzaklaştırıp, nereye savurduğunun hesabını yapamaz duruma geldik…

Kimimiz arabesk kültüre sarılıp; arabeskleştik…

Kimimiz başımıza bir takke koyup;

Araplaşmayı kendi öz kültürümüz saydık…

Ve (hacca gitsek de, gitmesek de) yediden-yetmişimize kadar;

“Nasılsın Hacım?” diye hitap etmeye başladık…

Kimimiz ‘batının’ bize paket-paket gönderdiği yoz kültüre sarıldık;

Yırtık, yamalı pantolon giymeyi…

Kolumuza, boynumuza şekiller çizdirmeyi…

Babaya; Babişko….

Anneye; Anişko demeyi;

‘Modernleşme’ ve ‘Batılılaşma’ saydık..

Eskiden bütün bölgeler ortalama bir ortak dil kullanırken…

Televizyon Kanallarımız çoğaldıktan sonra, kültürel kanallarımız da çoğalmaya başlayıp ve herkes yaşamın her alanında kendi yöresinin aksanıyla konuşma modası başlatıldı…

Yani, sözü daha fazla uzatmadan demem o ki;

Bir zamanlar övgü duyduğumuz Anadolu’nun o güzelim ve kendine özgün kültürel değerlerini birileri biz farkına varmadan yok etti…

Halbuki bir zamanlar bu ülkede en önde gelen ve en övündüğü şey;

Anadolu kültürüydü…

Ve o kültürün içerisinde;

Ülkenin neresine ve hangi köşesine giderseniz gidin; büyüklere ‘saygı’ ve küçüklere ‘sevgi’ kültürü örgüsü vardı…

Günümüzde olduğu gibi;

Yaşlı birisine kaldırımda yürürken -görmezlikten gelip-omuz atılmaz….

O yaşlının rahat geçmesi için yaşı genç olan kenara çekilirdi…

Karşı kaldırıma geçmekte zorlanan bir yaşlının haline bakılıp ve alay edercesine kıkır-kıkır gülünmez…

Elinden tutularak karşı kaldırıma geçirilirdi…

Eskiden otobüse bir yaşlı binince, görmezlikten gelinmez…

Genç olan kişi birdenbire ayağa kalkar, yaşlılara yer verilirdi…

İster sinema kapısında olsun, isterse tiyatro…

Toplumun sıraya girdiği bir yerde genç olanlar, kendisinden yaşlı olanlara hiç gocunmadan kendi sırasını verirdi…

Vesaire, vesaire…

Buna benzer davranışlarla listeyi uzatın uzatabildiğiniz kadar…

Örneği istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz…

Peki neden günden-güne kayboluyor bu güzelim değerlerimiz?

Eğer bu değerlerimiz ‘güzelse’ neden muhafaza edilmiyor?

Hadi biz cahiller bu değerlerimizin nasıl kaybolduğunun hesabını yapamıyoruz…

E, büyüklerimizde mi göremiyor?

Bak, bu soruları sorarken aklıma birdenbire ünlü mizah yazarımız ve aynı zamanda öğretmen meslektaşımız Muzaffer İZGÜ’nün bu konuda yaptığı bir tespit aklıma geliverdi…

Durun sizinle de paylaşayım…

Ünlü mizah yazarımız Muzaffer İZGÜ bu konuda diyor ki;

“Bizler hep olmayan şeylere haslet” duyarız…

Yani;

Nerede bir yeşillik yoksa, oranın adını ya ‘Yeşiköy’ yede ‘Yeşilkent’ koyarız…

Nerede su kıtlığı çekiliyorsa; oranın adını ya ‘soğuk pınar’ ya da ‘soğuksu’ yaparız…

Ve bir başka tespitini de şöyle yapıyor;

“Okullar Ahlak dersi konuldu: ahlak azaldı”

“Trafik dersi konuldu; trafik kurallarına uyulmaz oldu”

“Çevrecilik dersi getirildi; çevre düzenimiz bozuldu” diyor…

Yanlış mı söylüyor?

Vallahi bana soracak olursanız;

Bırakın yanlış söylemeyi…

Çok eksik bile söylüyor…

Sohbetimizi yavaş yavaş özetleyerek sonlandıracak olursak…

Nazım Hikmet şiirinin bir yerinde diyor ki;

“Ben ölmüş babamdan ileri,

Doğacak çocuğumdan geriyim.” diyor…

Ancak böyle diyor demesine de….

Bunu derken ‘saygı-sevgi’ örgüsünü yerle-bir etmeye çalışmıyor.

Tam tersine toplumun tarihsel değişimini, ortak değerlerin bilimsel bir şekilde yol alıp, insani değerlerin daha da çok ilerlemesini dile getirmeye çalışıyor…

Örneğin;

  1. yüzyılda yaşayan Fransızların deneme yazarı ve ünlü felsefecisi Montaigne;

“Yaşlanmanın, yüzümüzden çok aklımızda kırışıklıklar meydana getireceğinden korkarım” derken;

Yılların birikimine saygı gösterilmesine ve ondan mümkün olduğu kadar çok yararlanılmasını istediğindendir…

Örneğin;

Montaigne’nin eserlerini okuyarak beslenen Mustafa Kemal Atatürk de derki;

“Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır.”

Eeeee?

E’si şu;

Günümüzde yaşlılara ve tecrübe birikimi insanlara yeteri kadar sevgi ve saygı gösteriliyor mu?

Gösterilmiyorsa; neden gösterilmiyor?

Bu ‘saygı-sevgi’ örgüsünün kaybolmasında aile faktörümü var?

Yoksa bu tamamen bir eğitim sorunu mu?

Ve en önemli soru ise;

Bütün bu olumsuzlukları ve ‘dibe vuruşu’ bizi yönetenler görmüyor mu?

Görüyorsa;

Neden önlemini almıyor?

Neden gündeminde tutmuyor?

Hadi…

İsterseniz bu soruların ‘yanıtını’ bu ’18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftasının’ içerisinde birlikte düşünelim…

Hoş kalın,

Hoşça birlikte hoşça kalalım…

Sağılık ve esenlik içinde olalım…

Ve bütün bunların yanında;

Biz yine de yaşlılarımıza saygı duyalım…

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM