Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
ŞUNLAR SİYASİ..BUNLAR NASIRLI AYAKLAR YALVARIRIM BİRBİRİNE KARIŞTIRMASINLAR
  • 0
  • 153
  • 17 Şubat 2020 Pazartesi
  • +
  • -

Sevgili dostlar,
Değerli canlar,

Sizler nasıl düşünürsünüz onu bilemem ama…
Bana soracak olursanız; bizler masal sever bir toplumuz…

Yani oldum-olası masal anlatmayı da dinlemeyi de çok severiz.
Küçük-büyük hiç fark etmez…
Yaşımız-başımız kaç olursa olsun; yeter ki masal anlatılsın…
Yediden-yetmişe can-kulağı ile dinleriz..

İster kitaplardan okuyarak anlatılsın…
İster uydurup uydurup gelişigüzel anlatmaya kalkışılsın…
İster beynimizi işgal etsin, isterse hiçbir işe yaramasın!
Hiç fark etmez yeter ki masal olsun…

Sakına-sakın birileri kalkıp da bana “ben masal filan dinlemeyi sevmem” demeye kalkmasın; vallahi inanmam…

İstesek de istemesek de cümbür-cemaat masal dinleyenlere ayak uydurmaktan geri kalmıyoruz ve onlarla birlikte yaşıyoruz.
Yani -belli azınlık dinlemese de- çoğunluğun etki alanındayız…

Her neyse…
Sözü daha fazla uzatmadan ve sizleri daha fazla meraklandırıp bunaltmadan anlatmak istediğimiz yeni masalımıza geçelim…

Efendim;
Masal bu ya…

Bir varmıııış, bir yokmuş…
Şimdi ben böyle bir giriş yaptım diye içinizden biriside diyecektir ki; “Yahu hem varmış diyorsun, hem yokmuş diyorsun. Bu ikisi bir arada nasıl olabiliyor?”
Bir şey ya vardır, ya yoktur…
“Bu bir çelişki oluşturmuyor mu?” diye düşünenlerin var olduğunu inanın adım gibi biliyorum…

Biliyorum bilmesine de…
İşte bizim masallarımızın özelliği ve güzelliği de burada ya!

Üstelik masalların ‘girişi’ olan ‘varmış-yokmuş’ çelişkilerine itiraz ediyoruz da, yıllardır ve doğduk-doğalı yaşamımızın içini işgal eden ‘Varları-Yokları’ neden yadırgayıp itiraz etmiyoruz?
(bak gördünüz mü söz yine şirazesinden çıkıp uzamaya başladı)
Her neyse..

Şimdi daha sağa-sola sapmadan…
Abur-cubur, ipe-sapa gelmez yorum yapmadan masalımızı anlatmaya başlıyorum..

Efendim;
Vakti zamanında bu yeryüzünde bir ülke varmış.
Ve bu ülke çok zor günlerden geçmiş…
Çok çileler çekmiş…
Kısacası bir zamanlar dört-bir tarafından sarılı emperyalistlerin işgalinden kurtarılmış..
Ve yepyeni bir yolculuğa başlanmış…
Yeni bir yolculuğa başlanmış başlanmasın ama; pusuya yatan düşmanları hep fırsat kollamış…

Nasıl mı?
Sanırım “Müslüman mahallesinde salyangoz satma” deyimini duymuşsunuzdur diye düşünüyorum…
E, bu söz durup-dururken boşuna söylenmedi ya…
Elbet yola çıkış öyküsü var…

Yani pusuya yatan düşmanlar; bu yeni kurulan ülkenin düzenini bozmak ve içeriyi iyice karıştırmak için ‘dini inancı’ silah olarak kullanmak istiyor ve hiç vakit geçirmeden pazara sürüyor…

Bazen Şeyhleri din bezirganlarını bulup-buluşturup ‘İç İsyanlar’ çıkartıyor…

Bir yandan ‘İç İsyanları’ destekleyip körüklerken, bir yandan da birbirinden farklı ‘Tabelalar’ altında yeni-yeni Tarikat örgütleri kuruyor.
Ki; bu Siyasal Tarikatçı ve Dinci Örgütlerin sayısı bugün itibarıyla ülkemizde 120’nin üzerinde irili-ufaklı örgüt bulunuyor…

İnananın kutsal inançlarını sömürmek için kurulan bu Dinci Örgüt ve Tarikat Yuvaları önce dışarının da, içerinin de desteğini alarak el-bebek, gül-bebek pamuklar içerisine sarılıp, şefkatle beslenip öyle büyütülüyor…
Sonda da siyasi partileri iktidara taşımak ve ömrünü uzatmak için piyasaya sürülüyor…

Ve bu yolla iktidara gelen siyasi partiler keyifli bir şekilde siyasi türküsünü söylemeye başlıyor….

Karşı tarafta kalan muhalefet takımı ise ya susuyor, yada onlar gibi davranıp, onların mıntıkasından ‘oy’ devşirmeye çalışıyor!

Yani İktidar Tarikat ve cemaat örgütleriyle yan-yana durup ve paralel yolculuk yapıp, yol türkülerini beraber söylerken…

Muhalefet takımı da 40-45 derecelik bir açıyla yürüyüş yapmayı yeğliyor!
Yani oyuna girmek için adeta yedek kulübesinde sıra bekliyor!

Ve masal bu ya!…
Öyle bir zaman geliyor ki; boynuz kulağı geçiyor!
Çıkar kavgaları iyiden iyiye belirginleşip ve gün geçtikçe daha da çoğalıyor…
Yani yine halk deyimi ile söyleyecek olursak;
“Öküz ölüyor, ortaklık bozuluyor”
Ve karşılıklı suçlamalar başlıyor;

“Bu örgütü kim besleyip büyüttü?”
“Kimler bu örgütü başımıza bela etti?”
“Bu örgütün siyasi ayağı bizde değil, muhalefettedir”
Ve buna benzen daha birçok teraneler…

Eh, muhalefetin de eli armut toplamıyor ya…
Başlıyor o da kendini savunmaya;
“Bu dinci siyasi örgütün siyasi ayağı bizde değil sizdedir”
“İşte belgeleri”
“İşte yaşadığı bölgeleri” gibi savunma hattı oluşturuyor!

Veeeee!…
“Yok bende değil sendedir” gibi tartışmaların sonu nereye varacak dersiniz?
Bunun yine faturasını kim ödeyecek dersiniz?
Lafı don lastiği gibi fazla uzatmadan hemen yanıtlayalım;
Lamı-cimi yok, bunun faturasını yine halk ödeyecek…
Ve onlar yine ak-sütten çıkmış kaşık gibi kendilerini bu halka temiz gösterecek!

Yani sıkıntıyı bu millet çekip, faturasını ‘Siyasi Ayaklar’ değil ‘nasırlı ayaklar’ ödeyecek…
Gerisi fasa-fiso!
Gerisi lafı-güzaf!
Gerisi hikaye!
Gerisi siyasi nağme!
Yani bundan ötesi masal…

Ve bizde masalımızı şöyle bitirelim mi;
Hadi diyelim ki; darbe yapacak seviyeye gelen örgütü hiç kimse beslemedi…

Yıllar öncesinden başladığı örgütlenmeyi hiç kimseler görmedi…
Ve başarısız darbe girişimden sonra da bu örgütün siyasi ayağı aranmaya başlanıyor…
Ama bir türlü bulunamıyor!

Şimdi insan düşünmeden edemiyor;
Hadi bir önceki örgütün nasıl ve kimlerle yola çıktığını ve siyasi ayağının kimler olduğunu kimse bilmiyor!
Hiç kimse ‘bitli yorganı’ üstüne almak istemiyor…
E, bari sıradaki ‘dinci örgütleri’ içinde hangi siyasi ayaklar var ve kimler örgütleyip yarınlara hazırlıyor? bunları takibe alın ve halka açıklayın da; gelecek tehlikeleri şimdiden önleyin…

Yani son söz olarak demem o ki;
Şu siyasi ayaklarla, şu masum çatlak ayakları birbirine karıştırmayın!

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM