SEFERBERLİK NEDİR NEDEN İLAN EDİLİR |
Merhaba sevgili dostlar,
Merhaba değerli canlar,
Sakına sakın bana;
Durup dururken şimdi bu seferberlik konusu da nereden aklına geldi?” diye sormayın…
Sorarsanız, yanıtım şöyle olur;
Vallahi durup-dururken aklıma gelmedi…
Kıymetli büyüklerimizin aklına nereden geldiyse, benim aklıma da onlar getirdi…
Sizlerde duymuşsunuzdur ya…
Duymayanlar için bu sayfa üzerinden duyurmak isterim…
Zat-ı muhterem büyüklerimiz;
Bunca sorunlarımız çözüm beklerken…
İçeride-dışarıda bunca sorun varken…
Seferberlik ve Savaş Hali Tüzüğünü yürürlükten kaldırıyorlar..
Eskiden ‘Bakanlar Kurulunun’ aldığı kararı;
‘Seferberlik Yönetmenliği’ çıkararak, yetkiyi tek kişiye veriyorlar…
Hani bilirsiniz bir söz vardır;
‘Düğün değil bayram değil, eniştem beni niye öpüyor’ diye…
Bu sözden hareketle düşünecek olursak;
Gündelik yaşamımızda çözülmesi gereken bunca sorun varken, acaba neden ‘seferberlik yönetmenliği’ çıkarılmasına öncelik veriyorlar?
Yangından mal kaçırmak istercesine ‘yetkiyi’ neden tek kişiye veriyorlar?
Şimdi bu durumda insan kuşkulanıyor ve insanın aklından ister-istemez şu sorular geçiyor;
İçeride-dışarıda ülkemizin başında bunca sorun varken, alelacele ‘seferberlik yönetmenliği’ çıkarmakla savaş hazırlıkları mı yapılıyor?
Öyle ya;
İsrail, Filistinlilerle savaşıyor…
Suriye savaşının hangi aşamada olduğu bilinmiyor…
İran da akla-hayale gelmeyen karmaşalar yaşanıyor…
Yani, kısacası;
Ortadoğu coğrafyasında mayına basılmaya devam ediyor..
Kim bilir;
Belki ülkemiz de bu karmaşanın içine çekilmek isteniyor…
Belki de bu yüzden ‘seferberlik ilan etme kararı’ tek kişiye veriliyor…
Her neyse…
Seferberlik denilince ilk aklımıza gelenler;
Ülkenin silahlı kuvvetlerini savaşa hazır duruma getirmek…
Ülkenin ekonomisini ve yönetimini savaş gereklerine uyacak şekilde yönetmek deniyor…
Ve seferberlik denilince;
Toplumun ülke çıkarları için yapacağı fedakarlıklar akla gelse de…
Seferberlik deyince;
Benim çocukluk yıllarımda büyüklerimden dinlediğim açlık, sefalet öyküleri aklıma geliyor…
O, günleri anlatırlarken;
Hüzün dolu ve sicim gibi akan gözyaşları bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor…
Örneğin;
Çok aç kaldıklarında ot-yaprak toplayıp ve tuzsuz bir şekilde pişirerek yemek yediklerini…
Sahile yakın olanların tuz bulamadıkları için deniz suyuyla yemek pişirdiklerini…
Hatta ve hatta açlıklarını bastırmak için ‘at pisliğinden’ çıkardıkları tahılları temizleyip yediklerini anlatırlardı…
Seferberlik denilince;
ilk akla gelen savaş, açlık ve sefalettir…
Haklı olmayan savaşlarda gebermektir!
Ve ‘savaş’ denilince de;
Hemen iki şey akla gelmektedir..
Birisi; korunacak özel mülkü olduğu halde savaşa gitmeyenler…
İkincisiyse: hiçbir özel mülkü olmadığı halde ‘vatan sağ olsun’ naralarıyla savaşlara gidip ve bir daha geri dönmeyenler…
Yani, daha açık ve dobra dobra söyleyecek olursak;
Ülkenin her türlü nimetinden yararlananlar ne savaşa katılırlar…
Ne de ‘seferberliğin’ içinde yer alırlar…
Seferberliği ‘savaşa’ değil de;
Ekonomik seferberliğe ve gündelik yaşamımız üzerinden düşünerek özetleyecek olursak, sanırım şöyle özetlememiz gerekir; toplum ekonomik olarak zaten ‘seferberliği’ yaşıyor…
Cebindeki parasının değeri olmadığı için hiçbir yere gidemiyor…
Bırakın bir yere gitmeyi, kapıya çıkamıyor…
Hani ‘seferberlik yıllarında’ ot-yaprak yiyenler olduğunu söylemiştik ya…
Günümüzde de ‘seferberlik’ ilan edilmediği halde ot-yaprak toplayıp yiyenler var…
İnanmıyorsanız;
Akşamüzeri ‘semt pazarları’ dağılırken bir-zahmet oralara uğrarsanız görürsünüz…
Semt pazarlarına gidemiyorsanız;
Ucuz ekmek kuyruğuna takılan emeklileri ve emekleyenleri gözlemleyebilirsiniz…
Bir başka yerde ucuz et kuyruğuna girenleri…
Belediyelerin açtığı ‘kent lokantalarında’ ucuz ve bir kap yemek için sıraya, kuyruğa girenleri izleyebilirsiniz…
Eskiden at pisliğinden darı, buğday tanelerini toplayıp yiyorlarmış;
Günümüzde de ‘çöp konteynırlarından’ yiyecek arayıp yiyenleri rahatlıkla görebilirsiniz…
Şimdi bu yaşanan sefalet;
İlanı yapılmamış bir seferberlik’ değildir de, nedir Allah aşkına lütfen söyler misiniz?