Kim bilir;

Belki vicdanlar suskunluğunu bozacak…

Yeniden bir piyasa araştırması yapılacak…

TÜİK denilen kurumun hesaplarına bir kez daha bakılacak…

Ve ardından da zam oranı yüzde 40’lara, 50’lilere çıkarılacak..

Sizler bu konuda ne düşünürsünüz onu bilemem ama…

Bu uygulama bence çok doğru ve yerinde bir uygulama…

Çünkü;

Günlük enflasyon ve hayat pahalılığı her gün tavan yapıyorsa…

Ve paramızın değeri günden-güne eriyip yerlerde sürünüyorsa…

Yani, yapılan yıllık ve altı aylık zamlar hiçbir işe yaramıyorsa…

Piyasaya ayak uydurmak için;

Memur ve emekli maaşlarına yapılan zamlarda ‘güncelleme’ başlığı altında piyasaya ayak uyduracak…

Tıpkı;

Benzin ve mazot fiyatlarına yapılan güncellemeler gibi…

Günlük ve haftalık yapılan elektrik ve doğalgazlara yaptıkları zamlar için; “güncelleme yapıyoruz” dedikleri gibi…

Vesaire, vesaire…

Sevgili dostlar,

Değerli canlar,

Sizlerin de çok iyi bildiğiniz gibi;

Devletin resmi ağzı olan TÜİK denilen kurum aylık baz enflasyonu yüzde-1.18 ve yıllık enflasyonu da 64.27 olarak belirliyor…

ENAG isimli ‘Enflasyon Araştırma Gurubu’ denilen bağımsız bir kurum ise bunun tam tersini söylüyor;

“Son yapılan araştırmalarda aylık enflasyon yüzde 5.18 ve yıllık enflasyon ise yüzde-135.55 oldu” diyor…

Siz bu istatistiki rakamlardan hangisine inanırsınız onu bilemem…

Ama 85 milyonluk nüfus olarak çoğunluğun çok iyi bildiği bir şey var o da şu;

“Çalışanın, asgari ücretlinin ve emeklinin maaşlarına yapılan zamlar, enflasyon oranının çok altında kaldığı için yeterli olmadığıdır.”

Ve maaşlara yapılan zamlar;

Çoğulcu düşüncenin taleplerine göre değil, yönetsel patronların keyfilerine ve gönlünden ne koparsa onların takdirlerine bağlıdır…

Ve takdirlerine bağlı olduğu içindir ki;

Bir gün önce maaşlara yüzde-25 oranında yapılan zam oranı, aradan 24 saat geçince yüzde-30’a çıkarılabiliyor…

Belli mi olur; belki birkaç gün sonrada yüzde 50’lere-60’lara çıkar…

Ve bütün bunlardan sonra ‘sokak röportajları’ yapanlara vatandaş haklı olarak diyor ki;

“Yapılan bu zamlar yetmiyor”

“Yapılan zamlar enflasyonun hızına yetişemiyor.”

“Paramızın değeri gün geçtikçe yerlerde sürünüyor.”

“Üstelik kaşıkla verilen zamlar, kepçeyle geri alınıyor! Vs. Vs…

Ancak, bunları ‘haklı’ olarak söylüyor söylemesine de…

Bu olumsuzlukları yaratan etkenlerin neler olduğu üzerine hiç mi; hiç düşünmek istemiyor…

Birkaç istisnayı bir tarafa bırakırsak;

“Yahu, biz ‘bize’ yeterli bir ülke iken hangi arada haritada yeri zor bulunur ülkelere avuç açar olduk?”

Acaba yaşam alanlarımızın daralmasında;

“Üretimden iyice uzaklaşıp, tüketim kültürünün içinde yer almamızın bir dahli olabilir mi?”

Aklımıza gelenleri hızlandırarak sayarsak;

Her türlü gereksinimimizi dışarıdan ithal (satın almanın) enflasyon ve hayat pahalılığı bir etken midir?

Acaba enflasyonun tavan yapmasında;

Aracıların, tefecilerin, üreteni kan emici sülükler gibi sömürenlerin de bir katkısı var mıdır?

Yani, özetleyecek olursak;

-Milletin ortak kesesi olarak bildiğimiz hazinenin kasası kayırmacı bir anlayışla eşe-dosta açılmazsa…

-Bürokrasinin zirvesinde oturan kodamanlar üç-beş yerden maaş almazsa…

-Yandan patronlara ve çetelere hazinenin parası bol-keseden dağıtılmazsa…

-Cümbür-cemaat tüketimin içinde değil, üretimin içinde yer alınırsa..

-Mili gelir dağılımı -emeğin değeri karşılığı- eşit ve adil bir şekilde dağıtılırsa…

Ve bunların olabilmesi içinde;

‘Demokrasi’ denilen ‘değer’ ne zaman hak ettiği ‘değeri’ bulursa…

Günümüzde olduğu gibi ‘topal ördek’ misali topallamazsa…

Yani, yıllardır ‘Godot Babayı’ bekler gibi beklediğimiz demokrasi ne zaman rayına oturursa…

Ve demokrasinin nimeti sayılan;

Demokratik yönetim ve özgür düşünce ne zaman yaşamın pratiğine taşınırsa…

Ve üreten emekçiye, emeğe ve alın terine ne zaman saygı duyulursa…

Belki o zaman zam-zum, hayat pahalılığı gibi şeylerin hesabını kitabını yapmayız…

Tekrar görüşmek üzere;

Hoş hoşça ve esenlik içinde kalın…