Şaban KARAKAYA
Şaban KARAKAYA
saban@giresungundem.com
ON YIL ÖNCE “TAMAM” DİYORUZ DAHA SONRADA VAZGEÇİYORUZ
  • 0
  • 190
  • 21 Mart 2021 Pazar
  • +
  • -

Gel de çık işin içinden çıkabilirsen…

Çöz bu gizemli denklemi çözebilirsen…

Neden mi söz etmek istiyorum?

Hani şu on yıl önce imzalanan bir İstanbul sözleşmesi vardı ya…

Hani herkes derin uykulardayken;

Bir gece-yarısı kararnamesiyle hızlı bir şekilde ortadan kaldırılınca kadınlar sokaklara döküldü ya….

İşte bu konu üzerine sohbet edelim istiyorum bugün…

Şimdi sizde belki haklı olarak diyeceksiniz ki;

“Yahu bugün Nevruz Bayramı üzerine sohbet etmek varken, şimdi bu ‘İstanbul Sözleşmesi’ de neyin-nesi oluyor?

Vallahi doğrusunu söylemek gerekirse;

İstanbul Sözleşmesinin ne işe yaradığını, bende çok yüzeysel bir şekilde, basından öğrendiğim kadarıyla biliyordum…

Ancak, dün ülkemizin birçok kentinde kadınlar sokaklara dökülüp;

“İstanbul Sözleşmesinden vazgeçemezsiniz”

“İstanbul sözleşmesi bizim yaşam hakkımızın güvencesidir.” gibi buna benzer pankartlar taşıyıp, hep birlikte slogan attıklarını görünce, benimde dikkatimi çekmeye başladı İstanbul sözleşmesi…

Ve İnternete girip şöyle küçük bir araştırmasını yaptım, bu İstanbul sözleşmesiyle ilgili…

Özetleyerek verecek olursam, kısaca şöyle deniliyor;

“Kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”

45 ülkenin ve Avrupa Birliği üyelerinin katılımıyla yapılan, imza altına alınan ve adını da; İstanbul Sözleşmesi denilen bu sözleşme Avrupa Konseyi tarafından desteklenmekte olup ve taraf devletleri hukuki olarak bağlıyor ve yükümlülükler getiriyormuş….

Peki imza altına alınan bu kararların içerisinde ne varmış?

Kısa başlıklar halinde hemen onu da belirtelim;

-Kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi…

-Şiddet mağdurlarının korunması…

-Suçluların kovuşturulması, cezalandırılması…

-Kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesi…

Başka ne gibi ayrıntılar var?

Bunları sizde tahmin edersiniz ama…

Ben yine de kısaca onları da paylaşayım;

-Cinsel istismar…

-Taciz ve tecavüz…

-Zorla erken yaşta evlendirme…

-Psikolojik şiddet…

-Kadınların sünnet edilmesi…

-Kürtaja ve kısırlaştırmaya zorlama…

-Namus cinayetleri de sözleşmede imza altına alındığı gibi ayrıca şunları kapsıyor;

-Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, kadına yönelik şiddetin önüne geçeceğini…

-Cinsiyet, cinsel yönelim, cinsel kimlik, yaş ve ergenlik durumu, medeni hal, göçmen ve mültecilik durumlarda ayrıcalık yapılmaması gerektiği vurgulanmaktadır İstanbul Sözleşmesinde…

İşte sözünü ettiğimiz bu maddeler bundan on yıl önce, yani 2011 tarihinde İstanbul’da 45 ülkenin katılımı ve Avrupa Birliği Üyeleriyle birlikte ‘imza altına’ alınıp kabul ediliyor…

Ancak aradan on yıl geçtikten sonra…

Yani 2021 yılının Mart ayında…

Bir gece-yarısı kararıyla ‘İstanbul Sözleşmesinden’ vazgeçiliyor…

Yani başka bir ifadeyle;

“Dün öyle düşünüyorduk ama, bugün böyle düşünüyoruz” denilmek isteniyor…

“Ama nasıl olur?” diye merak edenlere de…

Böyle davranmakla, galiba şöyle denilmek isteniyor;

“Dün, dündür…

Bugün, bugündür.”

Bizim siyasi inancımızda ve felsefemizde;

“Değil 24 saatin içinde, 3 saatin içinde bile çok şeyler değişir.”

Üstelik bizim şöyle bir atasözümüz vardır;

“Eline düğüne bayramı gidilir”

Onun için nemize lazım bilim el-alemin peşine takılmak…

Nemize lazım bizim, bilmediğimiz göllerin dibine dalmak!

El-alem hangi yöne giderse gitsin bize ne!

Biz; bize benzeriz!

Gün olur; karımızı doyasıya severiz…

Gün olur; eşek sudan gelene kadar döveriz…

El-alem nereye, hangi yöne giderse gitsin…

Bizim hakkımızda nasıl düşünür ve ne söylerse söylesin…

Bizimde, bize göre geleneğimiz ve göreneğimiz vardır…

Yani biz erkekle-kadının fıtratını bir tutmayız!…

Kadınla-erkeği aynı terazinin kefesinde tartmayız!

Kadın dediğin;

Erkeğinin en az üç adım gerisinde yürümeli…

Kadın dediğin;

Eğer cennete gitmek istiyorsa, kocasının ayağının suyunu içmeli…

Bana ne ters ters bakıyorsunuz…

Bunu ben demiyorum; bu konunun ulamaları böyle söylüyor…

Her neyse…

Konuya daha fazla dağıtmayalım…

Daha doğrusu yavaş yavaş özetleyip toparlayalım…

Demek ki neymiş efendim;

Bundan tam on yıl önce kadınlara yönelik şiddet ve tecavüzleri, aşağılamaları kabul edip ve bundan sonra önlem almak için 45 ülkeyle birlikte hareket etmeye söz veriyoruz…

Ancak aradan on yıl geçince, verdiğimiz sözden vazgeçiyoruz…

Bu da demektir ki;

Ya bu sorunu biz on yılın içerisinde tamamen üstesinden geldik…

Ya da “boş ver, biz eski gelenek ve göreneklerimize devam edelim” dedik…

Veya da ne bilim ben;

Belki de sakalı dizinde olan, nefesi miski-amber kokan tarikat liderlerimizden “siz kurulu düzenimizi nasıl bozarsınız” diye azar işitip, belki de fırça yedik!…

Olamaz mı?

Bal gibi de olur…

Peki sizler ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Yani Nazım’ın dizeleriyle soracak olursak;

(….)

“Ve kadınlar

bizim kadınlarımız:

korkunç ve mübarek elleri

ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle

anamız, avradımız, yarimiz

ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen

ve soframızdaki yeri

öküzümüzden sonra gelen

ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız

ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki

ve kara sabana koşulan ve ağıllarda

ışıltısında yere saplı bıçakların

oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan

kadınlar,

bizim kadınlarımız” dediği…

Kadınlarımıza ‘İstanbul Sözleşmesiyle’ insan yerine konulup, 45 ülkeyle birlikte imza atılmasına da…

Ancak aradan on yıl geçince atılan imzanın geri alınmasına sizler ne diyorsunuz?

Buyurun…

Yumurta malum yere gelmeden sizlerde söyleyin söyleyeceklerinizi!

Sahi siz ne dersiniz bu işe?

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM