İnandığı gibi yaşamayanlar yaşadıkları gibi inanmaya başlarlarmış. İslamın hayat veren ilkelerini hayatına geçirmeyen günümüz müslümanı yaşadığını din zannetmeye başlıyor. İslam dinini sadece vicdana hapsedilmiş kuru biri inanç bütünü olarak görüyor. Dolayısıyla din hayalden öte geçmiyor. Hayatında dine dair dişe dokunur pek bir şey yoktur. Olanlar da dinden değil çoğu kez din zannedilen geleneksel bir takım ritüellerden ibaret. Misal mevlid olayı. Bu kafada olanlar bir hocayı eve çağırarak Yasin okutup mevlitten de birkaç bölüm okutup ardından da katılımcılara pilav üstü tavuk yanında da ayran dağıtınca dini bir vecibeyi ifa ettiğini zannediyor. Bundan sonra da din adına başka bir şey yapmaya gerek yok sanıyor. Kalbi de ter temiz zaten. Kandillerde de camiye gidiyor, lokma dağıtıyor, ara sıra türbelere gidip çaput bağlıyor. Böylece kulluk vazifeleri tas tamam oluyor!
Bu mu İslam? Tabi ki bu değil. İslamın temeli imandır. İman, inanılması gereken şeylere kalben inanmaktır. İman eden kişiye mümin denilir. Mümin “Allah’a güvenen” ve Allah’ın kullarına da “güven veren” demektir aslında. Demek ki Müslüman en önemli vasfı “el-emin/güvenilen kişi” olmasıdır. Nitekim çok sevdiğimizi iddia ettiğimiz Allah Rasulü(sav)’nün Mekke’de islamdan önce dahi halk arasındaki adı el-emin idi. Şimdi herkes kendisini test etsin, etrafıma güven veriyor muyum vermiyor muyum diye. Sonra da “ben islamın neresindeyim?” diye de sorsun kendi kendine.
Ancak iman kuru bir iddia da değildir. İman ispat ister. İmanın ispatı da amellerdir. Yani ibadetlerdir. Güzel davranışlardır, salih ameller(dünya ve ahiret için yararlı davranışlar)dir. Nitekim ziyanda olmayıp kurtulacak olanlar da iman edip salih ameller yapanlar olacaktır.(Asr 103/1-3 )
“Müslüman islamın neresinde?” sorumuza dönelim. Sahi neresindeyiz islamın? Test edelim isterseniz. İslamın emirleri noktasında durum ne? Namaz var mı? Yok. Oruç var mı? Yok. Hac-zekat zaten yok. Mali durum iyi değil. Tesettür/örtünme islama(Nur24/30-31,60; Ahzab 33/59) uygun mu? Hayır . Yasaklar noktasında durum ne? İçki var mı? Var. Kumar var mı? Var. Faiz var mı? Var. Ticarette hile-aldatma var mı? Var. Yalan var mı? Var. Gıybet var mı? Var… Bunları daha da çoğaltabiliriz. Bir müslüman için ne yasaksa hepsi var, bir Müslüman için ne emredilmişse hiçbiri yok. Hayatını islama muhalefetle geçiriyor yani. Fotoğraf bu. Şimdi bu Müslüman islamın neresinde bulunuyor? Düşünelim. Üstelik cennet iddiası da var. Cennete sloganla ya da kuru bir iddia ile ulaşmak mümkün mü sizce?
Şunu bir kez daha hatırlayalım. Yer yüzü bizim imtihan yerimizdir. Kısıtlı süremiz var burada. Bundan sonra ebedi aleme açılacağız. Bu sebeple bu dünya aslında bizim için çok önemli. Burası geçici dünya ama kalıcı dünyamızın inşaası burada yapılıyor. Cennetin köşkü de cehennemin odunu da buradan götürülüyor. Çok dikkatli olmak lazım. Nefeslerimiz sayılı. Nerede ne zaman son nefesi vereceğimiz bize malum değil. “Ahiret azığı” edinmek lazım. En hayırlı azık TAKVA azığıdır.(Bakara 2/197)Takva, Allah’a karşı sorumluluk bilinci içinde yaşamak, O’na karşı gelmekten sakınmak demektir. Manevi bağışıklık sistemidir takva. Nefsin ve şeytanın saldırılarına karşı kişiyi koruyan manevi bir zırhtır.
Üç kuruşluk dünya menfaati için ebedi hayatı mahvetmenin gereği yok. Cennet de cehennemde insan içindir. Cennet ödül, cehennem de ceza yeridir. Hangimizin daha iyi kul olduğunun denenmesi için ölüm ve hayat yaratıldı.(Mülk 67/2) İyi kul olanlara cennet ödül, kötü kul olanlara da cehennem cezadır. Tercih bizimdir. Selam olsun dos-doğru yola tabi olanlara(Tâha 20/47)