Kur’an’da namaz “Salat” kelimesiyle geçer. Kimi yerde sadece “Salat” şeklinde, kimi yerde ise “ikame” fiiliyle kullanılarak “Ekimussalat-Yukimussalat” şeklinde geçer.
Kur’an’da “Salat” kelimesi namaz anlamında kullanıldığı gibi, namazdan başka anlamlarda da kullanılmıştır. Örneğin Ahzab Suresi, 33/43. ayette “destek vermek” anlamında, Tevbe Suresi, 9/103. ayette ise “dua etmek” anlamında kullanılmıştır. Yani salat kelimesi sadece namaz anlamına gelmemekte, ayetin bağlamına göre anlamı değişmektedir.
Salat kelimesiyle ilgili bu kısa bilgiyi verdikten sonra şimdi Kur’an’da geçen namaz ve namaz vakitleri konusunu inceleyelim.
Namaz insanlık tarihinin başlangıcından itibaren var olmuş bir ibadettir. Namazın Hz. Peygamber (a.s) döneminden önceki peygamberlerin döneminde de farz olduğu aşağıdaki ayetlerle sabittir.
Bakara Suresi, 2/83: “Hani, İsrailoğulları’ndan ‘Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz; ana babaya güzel davranacaksınız; yakınlara, yetimlere ve yoksullara iyilik yapacaksınız)’ diye söz almıştık. (Ayrıca) “insanlara güzel söz söyleyin; namazı kılın ve zekâtı verin!” Sonunda azınız hariç, yüz çevirerek dönüp gitmiştiniz.”
Yunus Suresi, 10/87: “Biz de Musa’ya ve kardeşine ‘Kavminiz için şehirde evler hazırlayın! Evlerinizi kıble yapın! Namazınızı da doğru kılın! (Ey Musa)! Müminleri müjdele!’ diye vahyetmiştik.”
İbrahim Suresi, 14/37: (Hz. İbrahim söylüyor) “Ey rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını, senin kutsal evinin (Kâbe) yanında tarıma elverişli olmayan bir vadiye yerleştirdim. Bunu yaptım ki rabbim, namazı kılsınlar. İnsanların gönüllerini onlara meylettir ve çeşitli ürünlerden onlara rızık ver ki şükretsinler.”
Meryem Suresi, 19/30-31-32: “Cevabı çocuk (İsa) verdi: ‘Ben Allah’ın kuluyum; O bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, o beni kutlu ve bereketli kıldı; yaşadığım sürece bana namazı, zekâtı ve anneme saygılı olmayı emretti; beni zorba ve isyankâr yapmadı.’ ”
Meryem Suresi, 19/54-55: “Bu kitapta İsmail’i de okuyup an. O gerçekten sözüne sadıktı; elçi-peygamberdi. Halkına namazı ve zekâtı emrederdi ve rabbinin rızasına ermişti.”
Taha Suresi, 20/14: (Allah Hz. Musa’ya hitaben şöyle diyor) “Kuşkusuz ben, yalnız ben Allah’ım. Benden başka tanrı yoktur. O halde bana kulluk et, beni hatırında tutmak için namazı kıl.”
Enbiya Suresi, 21/72-73: “İbrahim’e İshak’ı ve üstüne bir de armağan olarak Yakup’u lütfettik; her birinin sâlih insan olmasını sağladık. Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılıp zekât vermeyi vahyettik. Onlar, bize hep kulluk ettiler.”
Lokman Suresi, 31/17: (Hz. Lokman oğluna söylüyor) “Yavrucuğum, namazını özenle kıl, iyi olanı emret, kötü olana karşı koy, başına gelene sabret. İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir.”
Yukarıdaki ayetler bize gösteriyor ki namaz her dönemde var olmuş bir ibadettir.
Bu bilgileri verdikten sonra şimdi de Kur’an’daki namazdan bahsedelim.
KUR’AN’DA NAMAZ
Kur’an’da bir konuyla ilgili bilgi sahibi olabilmek için o konuyla ilgili bütün ayetleri taramak gerekir.
Kur’an’da namaz vakitleri ile ilgili ayetler vardır. Bunlar Hud Suresi, 11/114; Bakara Suresi, 2/238; İsra Suresi, 17/78. ayetlerdir.
Bu ayetlerin mealleri şöyledir:
Hud Suresi, 11/114: “Gündüzün iki bölümünde (öğle ve ikindi) ve gecenin de gündüze yakın bölümlerinde (akşam, yatsı ve sabah) namaz kıl!”
Bakara Suresi, 2/238: “Namazları ve orta namazı aksatmadan kılın, huşû içinde Allah’ın huzurunda durun.”
İsra Suresi, 17/78: “Güneşin batıya kaymasından gecenin karanlığına kadar namazı kıl; bir de sabah namazını; çünkü sabah namazı şahitlidir.”
KUR’AN’DA NAMAZ VAKİTLERİ
Hud Suresi, 11/114. ayet müfessirler arasında beş vakit namaza delil olarak gösterilir.
Hud Suresi, 11/114: “Gündüzün iki bölümünde (öğle ve ikindi) ve gecenin de gündüze yakın bölümlerinde (akşam, yatsı ve sabah) namaz kıl!” (وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفاً مِنَ الَّيْلِؕ اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّـَٔاتِؕ ذٰلِكَ ذِكْرٰى لِلذَّاكِرٖينَۚ)
Merhum Elmalılı Hamdi Yazır, Hud Suresi, 11/114. ayetin tefsirinde bu ayetin beş vakit namaza işaret ettiği görüşünü savunur ve şu şekilde açıklar: “Ayette geçen Zülef kelimesi Zülfe’nin çoğuludur ve Arapça’da çoğul en az üç sayıdan oluştuğu için bu ayetteki ifadeden anlaşılan sonuç, ikisi gündüzün taraflarında, üçü de gecenin eteklerinde olmak üzere tam beş vakit namaz emredilmiş olduğu açıkça bellidir. Gündüz namazlarının kırâetinde cehir (sesli okuma) meselesinde sabah namazı gece namazlarından sayıldığı için “tarafeyi’n-nehar”dan murad öğle ve ikindi vakitleri, “zülefen mine’l-leyl”den maksat da akşam, yatsı ve sabah namazları olmak lazım gelir(1).”
Prof. Dr. Mehmet Okuyan hoca da Kur’an Meal-Tefsir çalışmasında Hud Suresi, 11/114. ayetin namazın beş vakit olduğunun en önemli delillerinden olduğunu şu görüşlerle savunmaktadır: “Ayetteki “tarafey(ni)” kelimesi tesniye (ikili çoğul) kalıbında olduğu için iki vakti içerirken, “zülef” kelimesi de cemi (en az üç olan çoğul) olduğu için en az üç vakti içermektedir. Yorumunu yapmakta olduğumuz Hud, 11/114’te “gündüzün iki tarafında ve gecenin, gündüze yakın vakitlerinde” namaz emredilmektedir. Gündüzün iki tarafı “öğle ve ikindi”, geceye yakın vakitleri ise “akşam, yatsı ve sabah” namazları olarak anlaşılabilir(2).”
Yine Süleymaniye Vakfı da, Hud Suresi, 11/114. ayeti mealinde, merhum Elmalılı Hamdi Yazır’ın savunduğu şekilde ayetin beş vakit namaza işaret ettiği kanaatindedir: “Zülef (زلف), yakınlık anlamında olan “zülfe”nin (Mülk 67/27) çoğuludur (Lisan’ül Arab), “gecenin gündüze yakın vakitleri” demektir. Yakınlık, gündüzün aydınlığının gecenin karanlığına karışmasıyla anlaşılır. Arapçada çoğul en az üç adete işaret eder. Demek ki gecenin gündüze yakın vakitlerinde kılınan namazların sayısı en az üçtür. Bunlar akşamın alaca karanlığında kılınan akşam ve yatsı namazları ile sabahleyin doğuda ufuk boyunca uzanan siyah ve beyaz kuşakların bir çizgi ile ayrıldığı vakitte kılınmaya başlanan sabah namazıdır. Dolayısıyla bu ayet, bir günde öğle namazı ile başlayıp sabah namazı ile biten beş vakit namazın farz olduğunu gösterir.(3)”
Bakara Suresi, 2/238 “Namazları ve orta namazı aksatmadan kılın, huşû içinde Allah’ın huzurunda durun.” ayetine geldiğimizde müfessirlerden Fahreddin Razi, ki müfessirlerin saygınlarından kabul edilir, bu ayette beş vakit namazın farz olduğu; fakat namazın vakitlerine işaret etmediği kanaatindedir. Fahreddin Razi tefsirinde ayeti şu şekilde açıklamaktadır: “Müslümanlar, farz olan namazın beş vakit namaz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Tefsirini yapmakta olduğumuz bu ayet de buna delâlet etmektedir. Çünkü Hak teâlâ’nın “Namazlara devam ediniz” emri, cemîsîgasının en azının üç olması bakımından, üç vakit namaza delâlet eder. Hak teâlâ’nın daha sonra gelen, “orta namaza…” tabiri de bu üçe ilâve edilen fazla bir şeye delâlet eder. Aksi halde, bir tekrarın bulunması gerekir. Aslolan ise, tekrarın bulunmamasıdır. Sonra bu ilâve olan şeyin dördüncü vakit olması imkânsızdır. Aksi halde, dört vakit olan namazların ortası olan bir namaz bulunmaz. Binaenaleyh bu üç lâfzına, toplandığında bir orta namazın meydana gelebileceği bir başka sayının mutlaka eklenmesi gerekir. Bu toplamın en azı da, beştir. Binaenaleyh bu ayet, işte açıkladığımız yol ile beş vakit namazın farz olduğuna delâlet eder. Bil ki yaptığımız bu istidlal, el-vustâ kelimesinden muradın, sayı bakımından orta olan bir şey olduğunu; fazilet bakımından orta olan bir şey olmadığını beyan ettiğimiz zaman tam ve eksiksiz olur. Biz bunu, inşallah deliliyle beraber beyan edeceğiz. Her ne kadar bu ayet beş vakit namazın farz olduğunu gösterse de namazın vakitlerine delâlet etmez.(4)”
İsra Suresi, 17/78. ayette de “Güneşin batıya kaymasından gecenin karanlığına kadar namazı kıl; bir de sabah namazını; çünkü sabah namazı şahitlidir.” denilmektedir. Elmalılı Hamdi Yazır bu ayeti tefsirinde, güneşin batıya kaymasından gece karanlığına kadar olan bölümün öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerini içerdiği kanaatindedir(5). Bu dört vakit ve ayette geçen sabah namazı ile birlikte İsra Suresi, 17/78. ayetten de beş vakit namazın olduğu belli olmaktadır.
KUR’AN’A GÖRE NAMAZIN KILINIŞI
Kur’an’da namaz ibadetinden bahsedilmesine rağmen namazın rekât sayıları ve nasıl kılınacağıyla ilgili müstakil bir pasaj ve bilgi yoktur. Fakat namazın rükûnları olan kıyam, rükû ve secde ile ilgili ayetler vardır.
Hac Suresi, 22/26: “İbrahim’i Beytullah’ın bulunduğu yere yerleştirdiğimizde de şöyle demiştik: ‘Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükûa ve secdeye varanlar için evimi tertemiz tut.'”
Bakara Suresi, 2/125: “O zaman biz o evi insanların gidip gelip ziyaret edecekleri bir makam ve bir güvenlik yeri yaptık. Siz de İbrahim’in makamından kendinize namaz kılacak bir yer edinin. İbrahim ve İsmail’e de, ‘Tavaf edecekler için, kendini ibadete verecekler, rükû ve secde edecekler için evimi temiz tutun’ diye talimat verdik.”
Şu’ara Suresi, 26/217—220: “Ayağa kalktığında ve secde edenler arasındaki dolaşmanda seni görene, ayrıca duyan, bilen, güçlü, çok merhametli Allah’a güven!”
Ayetlerden de anlaşılacağı üzere namazın kıyam, rükû ve secde rükûnları Kur’an’da vardır.
Namazın nasıl kılınacağı hususu ise peygamberimizin (a.s) fiili sünneti ile uygulamalı olarak bugüne kadar gelmiştir. Peygamberimizin uygulamasından gelen rekât sayıları konusunda bugüne kadar ulema arasında bir ihtilaf olmamış, bugünkü şekliyle kılınan rekât sayıları bugüne dek uygulanagelmiştir. Dört mezhep imamı olan İmamı Azam Ebu Hanife, İmamı Şafii, İmamı Malik ve Ahmet bin Hanbel arasında da namaz rekâtları ve vakitleri ile ilgili bir ihtilaf olmamıştır.
Peygamberimizin (a.s) namazın nasıl kılınacağı hususunda şöyle bir hadisi vardır: “Benim nasıl namaz kıldığımı gördüğünüz gibi, siz de öylece namaz kılınız. (Buhârî, Ezân, 18)”
NAMAZDA MEZHEPLER ARASINDA NİÇİN BAZI FARKLILIKLAR OLMUŞTUR?
Namazın rekât ve rükûnları konusunda ihtilaf olmamasına rağmen mezhepler arasında ellerin bağlanış şekilleri hususunda bazı farklılıklar vardır. Bunun sebebi; mezhep imamları aynı dönemlerde yaşamamış, farklı dönemlerde yaşamışlar ve her birine ulaşan hadisler ve hadis sayıları farklılık göstermiştir. Örneğin İmamı Azam Ebu Hanife İmamı Şafii’den önce yaşamış ve dolayısıyla İmamı Azam’a ulaşan hadisler İmamı Şafii’ye ulaşan hadislerden daha azdır. Yani İmamı Azam’a ulaşmayan bir hadis sonrasında İmamı Şafii’ye ulaşmıştır. Farklılık buradan kaynaklanmaktadır.
Kaldı ki elleri bağlama şeklindeki hadislere dayalı farklılık bize aslında şunu göstermektedir: Peygamberimiz namazı kılarken sabit bir elleri bağlama şekli yapmamış, ellerini farklı şekillerde bağlamıştır. Bu farklılıkları bu şekilde yorumlamak daha doğru bir yöntemdir. Asıl olan namazın ritüel olarak şekli, rekatları ve rükûnlarıdır.
SÜNNET NAMAZLARIN HÜKMÜ NEDİR?
Sünnet, peygamberimizin (a.s) yapmış olduğu uygulamalara verilen isimdir. Sünnet namazı diye adlandırılan namazlar da farz namazların öncesinde ve sonrasında peygamberimizin kıldığı nafile namazlardır. Yani her vakitte farz namazın önünde ve arkasında kıldığımız namazlar aslında Cenabı Allah’ın rızasına nail olmak için nafile olarak kıldığımız namazlardır.
Hz. Peygamber de bu nafile namazları kimi zaman mescitte kimi zaman da evinde kılmış ve ümmetine de genellikle evde kılmalarını tavsiye etmiş, bütün namazları camide kılarak evlerin kabirlere benzetilmemesi gerektiğini söylemiştir. (Ebû Dâvud, Salât,198; Buhari, Salât, 5; Müslim, Müsâfîrin, 208)
Bu sünnet/nafile namazlarla ilgili peygamberimizin şöyle söylediği de rivayet edilir:
“Her kim öğle namazından önce dört rekât, sonra iki rekât, akşamdan sonra iki rekât, yatsıdan sonra iki rekât, sabahtan önce de iki rekât olmak üzere 12 rekât sünnet/nafile namaz kılmaya devam ederse, Allah da o kimseye cennette bir köşk inşa eder.” (Tirmizî, Salât, 189 [414]; bkz. Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 101 [728])
Hz. Peygamber İkindi namazı ile ilgili olarak da “İkindiden önce dört rekât namaz kılana Allah merhamet etsin. (Ebû Dâvûd, Tatavvu‘, 8 [1271]; Tirmizî, Salât, 201 [430])” demiştir.
Sünnet/nafile namazların terki günah olmamakla birlikte kılınması daha fazla sevap alınmasına vesiledir.
Farz namazlar vakitle sınırlı olduğu için kılınmadığında elde edilen günahların kabarması sünnet/nafile namazlarla dengelenebilir.
Rabbimiz Nisa Suresi, 4/103. ayette “Şüphesiz ki namaz, müminler üzerine vakitle yazılmış bir farzdır.” diye bizlere bildirir. Demek ki namazlar vaktinde kılınmalı, vaktinde kılmaya özen gösterilmelidir.
Bir insan sünnet/nafile namazları kılmıyor diye günaha girmez; zira yükümlü olduğu farz namazlardır; fakat edineceği fazladan sevabı elinin tersiyle itmiş olur.
Şunu da belirmek gerekir ki, sünnet diye adlandırılan namazları kılmamak ya da arada bir kılmak ayrı bir şey, peygamberimizin yaptığı bu sünneti kabul etmemek ayrı bir şeydir. Bunların ayrımını yapmak gerekir. Zira bu din Hz. Peygamberin uygulamalı rehberliğinde örneklik teşkil etmiştir ve etmeye devam etmektedir.
NAMAZ NİÇİN EMREDİLDİ?
Cenabı Allah namazı insanlara neden emrettiğini, namazın insanlar için ne işe yarayacağını Kur’an’da bize şu ayetle bildirmektedir: “Şüphesiz ki namaz çirkinlikten ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette ibadetlerin en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir. (Ankebut Suresi, 29/45)”
Demek ki Cenabı Allah namazı insanlara kendilerini çirkin ve kötü işlerden uzak tutmaları için emretmiş, bu sayede insan günahlardan kaçınmaya özen göstereceğinden takva sahibi olma yolunda ilerleyecektir. Takva ise günahlardan sakınmak anlamına gelir ki, Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı hocanın da deyimiyle insanın bağışıklık sistemidir.
Nasıl ki insanda bağışıklık sistemi güçlü olduğunda bu sistem insanı hastalıklara karşı korur, hastalıklarla mücadele ederek virüslerin vücuda girmesine engel olur veya hastalıklardan kolaylıkla kurtulmayı sağlar; benzer şekilde takva duygusu da bağışıklık sistemi gibi ne kadar güçlü olursa bu duygu kötülüklere ve günahlara karşı direnmeyi de o ölçüde kolay sağlayacaktır. Kısacası namaz insanda takva duygusunu geliştirir ve insanı günahlardan alıkoyar. Hakkıyla kılınan bir namaz Kur’an’ın ifadesiyle insanda bu etkiyi yapacaktır.
SONUÇ
Namaz insanlık tarihinin başlangıcından itibaren var olmuş bir ibadettir. Namazın Hz. Peygamber döneminden önceki peygamberlerin döneminde de farz olduğu ayetlerle sabittir. Namaz vakitleri Kur’an’da belirtilmiş, buna en büyük delil olarak da Hud Suresi, 11/114. ayet gösterilmiştir. Âlimler arasında da namazın beş vakit olduğu hususunda bir ihtilaf yoktur. Bizim de kanaatimiz namazın beş vakit olduğu yönündedir.
Rabbim bizleri vahyi anlayanlardan, yaşayanlardan ve yaşatanlardan eylesin. Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in (a.s) rehberliğinden ayrılmayan kulları arasına katsın.
KAYNAKLAR:
(2) Prof. Dr. Mehmet Okuyan, Kur’an Meal-Tefsir, Sayfa: 233, Dipnot: 4