İslâm’ın en temel taşı tevhiddir. Tevhid, Allah’ı tek ilah olarak kabul etmektir. “La ilahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” cümlesi tevhidin tam karşılığıdır. Allah’ı tek ilah olarak kabul etmek; Allah ile birlikte canlı veya cansız hiçbir insana/varlığa kutsiyet atfetmemektir ve Allah’a ait sıfatları bu varlıklara/insanlara vermemektir. Ayrıca insanın Allah ile arasına da aracı koymamasıdır. Allah ile insan arasına koyulan aracı kişiler bu vesile ile kutsallaştırılmakta ve ilahlaştırılmaktadırlar. Tevhid, aracıyı reddeden bir kavramdır. Bu bakımdan İslâm’ın en temel taşıdır.
Örneğin tasavvuftaki “Yetiş ya gavs, yetiş ya Geylani, yetiş ya Ali, yetiş ya Muhammed vs.” gibi bir anlayış İslâm’a ve Kur’an’ın ruhuna kesinlikle aykırıdır. Fatiha Suresi, 1/5. ayette geçen “Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz” cümlesi ibadette ve duada yalnızca Allah’tan medet umulacağını ifade etmektedir ve bu ayet tevhidin omurgasını oluşturmaktadır.
Tevhid, yapılan bütün ibadetlerin ve salih amellerin Allah katında kabul olmasının da birinci şartıdır.
Zümer suresindeki şu ayet bunu açıkça ortaya koymaktadır: “Şüphesiz ki Allah’a ortak koşarsan, işlerin elbette boşa gider ve elbette kaybedenlerden olursun! (Zümer, 39/65)”.
Tevhid inancındaki eksiklik farkında olmadan Allah’a ortak koşmaya sebebiyet verir. Bu yüzden müslümanım diyen bir insanın tevhid inancının çok ama çok sağlam olması gerekir. Tevhid inancında eksiklik olan bir müslüman yaptığı ibadetleri ve salih amelleri farkında olmadan tehlikeye atmış olur. Allah ile kendisi arasında birtakım insanları aracı olarak gördüğü aracılık anlayışı ile de Kur’an’daki şu ayetleri görmezden gelmiş olur ve bu kişinin çok yanlış bir davranış içerisinde olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Bakara, 2/186: “Kullarım sana benden sorduğunda onlara de ki: ‘Ben kendilerine çok yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edenin çağrısına cevap veririm.”
Enfal, 8/24: “Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer.”
Hud, 11/61: “Rabbim kullarına yakındır; dualarına karşılık verendir.”
Neml, 27/62: “Onlar mı hayırlı yoksa kendine yalvardığında zorda kalana cevap veren, sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri (sorumluları) olarak görevlendiren Allah mı? Allah’la birlikte bir ilah mı varmış! Ne kadar da azınız gerçeği hatırlıyor!”
Şûrâ, 42/26: “Allah iman edip iyi işler yapanların duasına cevap verir; lütfundan onların ödülünü artırır.”
Kaf, 50/16: “Yemin olsun ki insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını bilmekteyiz. Biz ona şah damarından daha yakınız.”
Hadid, 57/4: “Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.”
Mücadele, 58/1: “Allah sizin konuşmanızı duymaktadır.”
İşte bu muhteşem ayetler Allah ile kul arasında hiç kimsenin ve hiçbir şeyin olmayacağını/olamayacağını apaçık şekilde insanlara bildirmektedir. Aracılık anlayışı ise bu ayetleri görmezden gelmek demektir. Dolayısıyla kişinin tevhid inancını zedelemekte ve yaptığı ibadetleri ve salih amelleri tehlikeye atmaktadır.
İslâm’ın en temel taşı olan tevhid inancındaki eksiklik, ne yazık ki bugün müslümanlarda büyük bir problem halini almıştır.
Müslümanların tevhid inancının sağlamlaşması ancak ve ancak Kur’an’ın anlamıyla buluşmalarına, yani Kur’an’ı anlayarak okumalarına, üzerinde tefekkür etmelerine bağlıdır. Aksi halde eksik bir tevhid inancıyla yaşamlarını sürdüreceklerdir. Bu da yapılan ibadetlerin ve salih amellerin boşa çıkmasına sebep olacaktır.
Mahşerde amel defterlerimiz açıldığında büyük bir sürprizle karşılaşmamak için Kur’an üzerinden sağlam bir tevhid inancı geliştirmemiz elzemdir.