SİSDAĞINDA ÇAY İÇMEK

SİSDAĞINDA ÇAY İÇMEK

Eylül ayının son haftasına girdik.Halen Ağustos ayı gibi yaz günleri devam ediyor.

Önce ramazan,içinde ikinci yaş çay hasadı.Derken ot biçme,ışkın temizleme.Fındık toplama,üçüncü yaş çay hasadı.Çalış babam çalış.Ben de yoruldum.Yanımdan ayrılmayan,bazen isyan eden hanım da yoruldu.Hem gönlünü alayım,hemde 80 nin üstündeki ana ve babasını göstereyim diye ver elini Sisdağı dedim.

Kurbana bir gün var.Yaşlılara et alsam bana,almasam onlara ayıp olacak.Ama kurban eti tam da yoluna girmişken:adama bu et de nereden çıktı demezler mi.Yardıma kayın birader koştu Eynesil’den hareket edeceğim sırada içinde hamsi ve sarganın bulunduğu bir kap dolusu balık getirdi.

-Enişte bunları bizimkilere götür.

Şalpazarı vadisinde,Ağasar Deresi boyunca 30 derecelik sıcak bir havayı soluyarak Sisdağı’na çıkıyoruz.Sabah yediğimiz kahvaltıdan midemizde eser kalmadığından yakınarak,bizimkine:” acele yemek hazırlayın “talimatını veriyorum.

Ana ve babasına kavuşan hanım, buz gibi su altında temizlediği çelik gibi hamsileri unlayıp,yağlayıp tavaya diziyor.Ocak ateşinde üst üste iki tava hamsi kızartıyor.Ben hemen bir baş soğan alıp, kızarmış hamsilere atılıyorum.Bir ara hanım ;

-Ocağa çay suyu koyacağım .Ne dersin diye soruyor.

-Çayı kahvede içeceğim. Teşekkür. ederim.

Sisdağı Çayır obasının tam ortasında bulunan ve her yıl restore edilerek genişleyen ve güzelleşen kahvehaneye iniyorum.Hava güneşli ve sıcak olduğundan; çimenlere kurulmuş masaların üzerilerine gölgelik olsun diye şemsiyeler açmışlar.Her masada beşten fazla insan oturuyor.Kahvehanenin yan tarafında bulunan lokanta da çok hareketli.Köfte ve pirzola kokusuyla karışık duman etrafı kaplamış.Alanda lokantanın da masaları var.Her masaya en az on kişi oturmuş,köfte ile karışık pirzola et ve salata yiyorlar.Hatta mangalın başında sıra bekleyen müşteriler bile var.Kimi eliyle,kimi parmakları ile,kimi çatal kullanarak,kimi ise bıçakla kızarmış etleri ağızlarına götürüyor..

Oturmak için tanıdık birileri var mı diye etrafı kolaçan ediyorum.Bütün yüzler gülüyor.Somurtan yok.Binanın dam altına yapılan açık hava balkonuna kurulu iki masa bile tıka basa dolmuş.İçlerinden biri beni çağırıyor.

-Hocam yanımızda boş sandalye var. Yaklaş ta bir çayımızı iç diyor.

Adı Kürşat olan iş yeri sahibi,eline geçirdiği plastik sandalyeyi kaptığı gibi bana uzatıp oturmam için işaret ediyor.Karşıma Kadırga ve Alaca Yaylalarını alıp,sırtımı kahvenin duvarına gelecek şekilde oturuyorum.Tanıdık.:

-Hocama bir çay getir diyor.

Üstünde buğuların uçuştuğu,”tavşan kanı “gibi bir bardak çay önüme konuyor.Şekerlerini alıp cebime koyuyorum.Hamsinin hatırına bir iki yudumda çayı bitiriyorum.

Baktım arkadaş cebinden 1 lira çıkarmış Kürşat’a uzatıyor.

-Hocamın çay parasını alır mısın.Diyor.Ben:

-Bir bardak içerek vazgeçeceğimi kim söyledi diyorum.

Utanıyor.Elini tekrar cebine sokup.Karıştıra karıştıra bir tane 1 lık daha buluyor.

-Hocamın çayını yenile .Diyor ve iki lirayı masanın üstüne atıyor.

Masada ben dahil sekiz kişiyiz.İkinci bardak çayı efendiliğim tuttuğundan ağır ağır içiyorum.Gözlerim karşı yaylaların tepelerinde,Mevzuyu değiştirip konusu yayla olan sohbete başlıyoruz.Biri doğru ise diğeri atma geçmiş yayla izlenimlerimiz.Herkesin bir kaç anısı var.Uzmanlık alanım olduğundan en çok konuşan ben oluyorum.Pür dikkat dinleyenler de onlar.Tam karşımda oturan ve sakallı olan yaşlı bir amca aşka geliyor.

-Kürşat evladım bize birer bardak çay daha getir,parası benden olsun .Diyor.Eynesil İshaklı Köyünden emekli bir Almancı imiş.

Çaylar bitiyor.Şanıma yakışmaz.Boşları toplayan Kürşat’a

-Delikanlı.Çayları yenile.Bu posta da benden olsun diyorum.

Beni bir çırpıda yediğim bir buçuk tava hamsi yakmış.İçim alev alev yanıyor.Ya çay içeceğim,ya da su içeceğim.Ama şu cam gibi berrak havada,bu kalabalıkta,bu manzaraya bakarken çay varken su içilir mi?Bu kaynar ve kıpkırmızı çaydan vazgeçmek,bu ortama hakaret sayılmaz mı.

,

Tam ikindi, ezanına kadar bir o,bir bu çay ısmarlıyor.Kürşat elinde dolu dolu tepsi bir çimende oturanlara koşuyor, bir de bize koşuyor.Bu arada beni ilk masaya davet eden arkadaş pabucun pahalı olduğunu hissedip müsaade isteyip ikram yarışından çekiliyor.

Namazdan sonra tekrar yerimize geliyorum.Kimsecik kalmamış.Herkes çekilmiş.Tek başıma kalıyorum.Beni gören Kürşat elinde çay dolu bir bardakla yaklaşıyor ve masama bırakıyor.

İkindi peşinde kadırga ve Alaca yaylalarının başları kararıyor.Çok geçmeden derinlerden şimşek,ardından gök gürültüsü duyuluyor.Ben daha bardağımı bitirmeden,tepelerini pus ve duman kaplıyor.Biz güneş altındayız ama,küme küme bulutlar bizimde çatımızı kaplıyor. Kürşat’a dönüyorum.

-Ben tamam deyinceye kadar çayımı kesme.

Aklıma Davut geliyor.Bir akşam misafirim olmuştu.Bir demlik çay demlemiştik,birlikte çay içecektik.Davut Bey:”Müdürüm altına bir şeyler yesek.Ben çayın altına kuvvetli bir şeyler yemezsem çay içemiyorum” demişti.

Hey gidi Davut Bey.Çayın altına et kavurması,hamsi tavası,peynir,zeytin,çökelik gibi kuvvetli yiyecekler yemezsen ancak bir,hadi bilemedin iki bardak çay içersin.

Ama ben yayla aşığıyım.Şu karşımdaki demin güneşli,şimdi puslu tepelere baktıkça içtiğim çayın sayısını unuturum be…Altına et ve hamsi yemesem bile içerim.

Hele bu su ile bu yükseklikte demlenen çayın tadına,içmedeki zevkine doyum olmuyor.

On dakika geçmeden önce gök gürültüsü,sonra yağmur obamıza ulaştı.Yerimden kıpırdamadım.Çayımı yudumlarken yağmurun damdaki çinkoda çıkardığı tıkırtıları dinledim.

Çok sürmedi.Yağmur da,gök gürültüsü de durdu.Ah nasıl anlatsam. Ağasar Obası

üstüne alt alta iki adet gök kuşağı oluştu.Biri çok net,diğeri silik renkle oluştular.Bir taraftansa inadına güneş cavdı.Hala tek tük damlalar bile düşüyor.Keyfe bak keyfe.

-Kürşat Yavrum çayımı tazele.

Sanki okumuş,üflemiş bu manzarayı dilemiştim.

Kısaca sonbaharda Sisdağı Yaylasında çay içmek bambaşkadır.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?