Toplumun yapısında her üç kelimenin karşılığı vardır. Vefa, ahlâkî bir terim olarak, görülen iyilikleri unutmama, iyilikte bulunanlara misliyle veya daha fazlasıyla karşılık verme demektir. Kendisine yaptığımız pek çok iyiliği ve fedakâr davranışlarımızı unutarak bize yaşattığı bazı haksızlıklar sebebiyle bazen karşımızdaki için “vefasız, bu kadar vefasızlık olur mu?” ya da bütün bu vefasızlıklar sebebiyle genelleştirerek “vefasız dünya” dediğimiz oluyor. Veda kelimesinin anlamı ayrılırken birbirine selam ve esenlik dileme, zaten ayrılması sırasında elimi sıkışı, yüzüme bakışı, acelesi ve tuhaflığı bir vedaya benziyordu. Sevilen birinden veya bir yerden ayrılan kişinin mimik hareketlerinden anlaşılır.
Meslekten ayrılıp emekli olalı 10 yıl oldu, çalıştığım yıllarda arkadaş gurubunla sivil hayattaki arkadaşlarım tamamen farklı oldu. Bu toplumda makama karşı gösterilen yalancı saygı ve sevgiden kaynaklı düşünce olsa gerek. Vefa Sözünü çiğnememek, sadık kalmak, dürüst olmak, bu ulvi meziyetler sevginin, dostluğun ve kardeşliğin bağrında yetişir… Kin, nefret, haset onu her zaman boğmuş, daha doğmadan öldürmüştür. Vefa ancak sevgi, iyilik ve kardeşlik ikliminde boy atıp gelişebilir. Sıkıntılı anlarında din kardeşlerinin imdadına yetişip onların ihtiyaçlarını karşılamak da vefanın anlam dairesi içindedir. Bu bir bakıma yaratılanın hatırını Yaradan’dan ötürü gözetmektir.
Bir hafta önce Kültür ve Turizm Müdürü Hulusi Bey aradı; “Bakanlık Müfettişlerimiz geldi. Seninle görüşmek istiyorlar” dedi. Bir gün sonra ziyaretlerine gittim yaklaşık 15 yıl önce ilimizde askerlik görevini yapan Kültür ve Turizm Bakanlığı Müfettişi Hasan Hüseyin KINIKLIOĞLU ile Başmüfettiş Yahya KIRLANĞIÇ Beyler ilimize teftiş için gelmişler. Oturduk, sohbet ettik ve geçmişten bahsettik. Uzun bir süreden sonra ilimize görevli gelip geçmiş yıllardan kalan dostluğu hatırlaması fazlasıyla beni mutlu etti. Bu duygu kelimeyle ifade edilmez yaşanır, işte bence bu ahde vefa duygusudur. Çalıştığım yıllarda farklı illere 5 defa tayin olmam nedeni ile bu duyguyu çok yaşadım kurumda çalışan iş arkadaşlarım, bakanlık belgeli işletmeler ve il genelinde hemşehrilerim benim onlara gösterdiğim ilgi, alaka ve öz veriyi onlar bana göstermediler. Hayat tıpkı kaldıraç gibidir zirveye çıkarsın sonra birde bakarsın diptesin işte gerçek dostlar o zaman vardır. 2005 Yılında görevim gereği IĞDIR iline tayin oldum ve bir yıl kaldım, ayrılırken personelim bana veda yemeği verdi. Önemli olan ayrıntı, yemek değil Anadolu insanının özverisini ve kültür değerini anlatmaktır. Eğer dostluklar sevgi ve saygının dışında kurulmuşsa gerçek değerinde olmaz.
Kıssa’dan hisse çıkarmak; koşarak gelen kurt, ey insan ne olur yardım et bana, arkamdaki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler. Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Bir kaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü görmedim der ve avcılar uzaklaşır. Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar. Kurt köylüye benim karnım acıktı başka yiyecekte yoktur seni yiyeceğim der. Başlarından geçenleri ilk rastlayacakları canlıya sormaya karar verirler. Yolda yürürken Tilkiye rastlar ve anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir. Kurda dönüp her şeyi anladım da der, tilki bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın? Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar. Gözümle görmeden inanmam. İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü eline bir taş alır ve ‘Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık’ diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar Sonra tilkiye döner, Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın’ der. Tilki de ‘Benim için bir zevkti’ diye cevap verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür. Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter: Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş…
Gerçekten arkasına bakmayan önünü göremiyor. Bir yerlerde tıkanıp kalıyor. Şöyle bir geriye bakın. Yeteneklerin ortaya çıkması ve gelişmesi için bile, önce o yeteneği onda gören ve teşvik eden bir göz gerekir. Her birimiz bulunduğumuz noktaya, birilerinin bizi teşvik etmesi, bizi silkmesi, bizi maddi manevi desteklemesi, bize inanması, bize yol açması ile geldik. Hangimiz ben her şeyi, kimsenin desteği olmadan tek başıma yaptım diyebiliriz? Vefa dostlukların temel özelliğidir. İçinde sevgiyi, güveni, sadakati, sözüne güvenilirliği, gerçeği, tutarlılığı, şükran duygusunu barındırır. Vefalı kişileri bir nedenle yıllarca göremesek bile gördüğümüzde seviniyoruz, gözlerimiz parlıyor ve dün birlikteymişiz gibi her şey kaldığı yerden devam ediyor. Vefayı hayatında diri tutanlara, vefayla süslenenlere, vefayla yürüyenlere ve vefayı dostluğa sindirenlere, sevgi ve saygıyla hoşça kalın derim.