Genel Kurmay, Güneydoğu’da yaşananlar için “düşük yoğunluklu savaş” tanımlaması yapıyor.
Başta Diyarbakır’ın Sur İlçesi olmak üzere Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçelerinde, Mardin’in Nusaybin ve Dargeçit ilçelerinde sokağa çıkma yasağı var.
Sokağa çıkma yasağının olduğu ilçelerde çatışmalar yaşanıyor.
Yıkılan kentler, Göç eden vatandaşlar ile bir zamanların Beyrut görüntülerini yaşıyoruz. Adeta Suriye görüntülerini yaşıyoruz.
Gelinen durumun sorumlusu kim?
Elbette PKK sorumludur. PKK’ya destek veren ve bizim “stratejik ortak” dediğimiz küresel güç sorumludur.
Özetle emperyalizm ve bölge için hazırlanan BOP sorumludur.
ÖSO, IŞİD, El Nusra vb örgütler sorumludur.
PYD ve PYD’ ye Suriye hesapları için destek verenler sorumludur.
Mevcut iktidarın izlediği dış siyasetin ve Oslo ile başlayan sürecin bu duruma gelinmesinde hiç mi etkisi yok!
Elbette vardır.
Çünkü ülkede yıllardır iktidardır. Oslo ile başlayan ve “çözüm süreci” olarak devam eden sürecin aktörlerindendir.
Bu ‘dolaylı görüşmeler’ süreci yeni bir ‘kandırılma’ olmuşa benziyor!
İktidar uyutulmuş. İstihbarat uyutulmuş…
‘Dolaylı görüşmeler’ süreci devam ederken, örgüt kentleri silah deposu haline getirmiş. Asfalt altına patlayıcılar yerleştirmiş.
Dağlarda ki elemanlarını kentlere yerleştirmiş!
Ve “kent gerillası” olarak karşımıza çıkmak için gereken tüm hazırlıklarını yapmış.
Bölgedeki valiler bu durumu gör(e)memiş!
Güvenlik güçleri gör( e)memiş!
Devletin istihbaratı da gör( e )memiş!…
Hatta valilere süreç sıkıntıya uğramasın diye operasyon yapmayın emri de verilmiş.
Tüm bunlar iktidara sorumluluk yüklemiyor mu? Elbette ki yüklüyor.
Ve bizler iktidarın hatalarının ağır bedellerini ödüyoruz. Suriye politikasında ödüyoruz. Irak politikasında ödüyoruz.
Terörle mücadele politikasında ödüyoruz.
En ağır bedeli de bölgedeki masum sivil halk ödüyor. Yaşadıkları kentleri terk etmek zorunda kaldılar.
Çocukları okulsuz, kendileri evsiz barksız kaldılar. Yarın yaşadıkları yerlere döndüklerinde evlerini sağlam bulamayacaklar.
Ve yıllarca sürecek yaşadıklarının etkileri…
***
Cizre ve Silopi’de öğretmenler telefonlarına gelen SMS ile kenti terk ettiler. Memleketlerine döndüler.
Okullar kapalı ve okullara güvenlik güçleri yerleştirildi.
Okullar bir daha ne zaman eğitim-öğretime başlar belli değil. Güvenlik kaygısı ile öğretmenler geri döner mi o da belli değil.
Şubat atamalarında o yerleri tercih eden olur mu?
Ve o yerlerdeki öğrencilerde SBS, YGS ve LYS sınavlarına girecekler…
Her ne kadar Başbakan Davutoğlu, eğitim hakkından mahrum kalan öğrencilerin sorunlarının çözüleceğini, büyük kentlerde okullara yerleştirileceğini söylese de bunun zorlukları oldukça fazladır.
Her geçen günde kayıptır…
***
SMS ile görev yaptığı yeri terk etmeyen ve orada kalan öğretmen arkadaşa ulaştım. Şimdilik güvende olduğunu ve iyi olduklarını söyledi.
Evlerinin ilçenin merkezi yerinde olduğunu, çatışmaların kenar mahallelerinde olduğunu söyledi.
Sokağa çıkma yasağı nedeniyle çoluk çocuk evdeyiz.
Su, yiyecek ve un stokumuz tamam, kendi ekmeğimizi yapıyoruz.
Silah seslerine alışmıştık ama artık top seslerine de alışıyoruz. Geceleri bizim eve yakın yerden yukarı mahallelere top atışı yapılıyor. Top seslerinin etkisi ile evlerimiz sallanıyor.
Önceden köyler boşaltılmış ve insanlar kentlere göç etmişti. Şimdi ise insanlar daha güvenli diye köylere göç ediyor.
Yaşadığımız binada iki aile kaldık. Biz ve karşı daire var. Diğer komşular göç ettiler.
Pencerelere yakın yerlerde oturmuyoruz.
Televizyonlarda haber programları izlemiyoruz. Çocuklar etkilemesin diye çaba harcıyoruz. Çizgi film kanallarını açıyoruz. Onlarla ev içi oyunlar oynuyoruz.
Elektrikler kesilmesin diye dua ediyoruz. Çünkü telefonlarımızın açık olması ve haberleşmemiz buna bağlı. Yiyeceklerimizi uzun süre korumamız buna bağlı. Öğrencilerimden haber almam buna bağlı.
İnşallah elektrik kesilmez diyor. İnşallah kesilmez.
***
İktidarın “çözüm süreci” sırasındaki hatalarının ağır bedellerini yaşıyoruz.
Suriye ve IŞİD politikasındaki hatalarının ağır bedellerini yaşıyoruz.
7 Haziran sonrası imzalanan “İncirlik Protokolünün” ağır bedellerini yaşıyoruz.
MHP’nin ‘hayırcı’ politikalarının ağır bedellerini yaşıyoruz.
Dilerim bu gidişat Türk-Kürt çatışmasına dönüşmez ve batıdaki kentlere sıçramaz. Bu noktada dikkatli olmak ve doğru adımlar atmak gerekiyor.
Selahattin Demirtaş’ın HDP’ de devre dışı bırakılması da zamanlama açısından anlamlıdır.
Figen Yüksedağ ve İdris Baluken ve şahinlerin etkisini artırması anlamlıdır.
Demirtaş’ın “HDP’de gizli Erdoğan seviciler var” demesi anlamlıdır.
BOP finali Diyarbakır da sahneye konulmadan bu oyun bozulmalıdır.
Partisel hesaplar, kişisel hesaplar yapmadan…
Sağduyu ile sağlıklı adımlar atılmalıdır.
Yarın geç olabilir…
AKP’nin siyasal hataları sonucu ülkemiz ağır bir bedel ödemek zorunda kalmasın.
TBMM’ye ciddi görevler düşüyor.