ONLARDA BİZİM ÖĞRETMENLERİMİZDİ VE BİZE HEP ÜRETMEYİ ÖNERİRLERDİ

ONLARDA BİZİM ÖĞRETMENLERİMİZDİ VE BİZE HEP ÜRETMEYİ ÖNERİRLERDİ

Şanslıydık…
Daha doğrusu çok şanslıymışız..

Bir zamanlar Giresun Öğretmen Okulunda birbirinden değerli eğitimcilerin öğrencileri olduğumuz için gerçekten de çok şanslı öğrenciler olduğumuzu düşünüyorum…

Şimdi bu birbirinden değerli öğretmenlerimizin isimlerini bu sayfa üzerinde bir-bir yazıp belirtmek isterim istemesine de; unutup da ismini yazamadığım öğretmenlerime haksızlık olur diye hepsinin adını birer-birer yazmaktan onun için kaçınıyorum..

Ve onların hepsini temsilen Edebiyat Öğretmenlerimizden Saadettin ÖZTÜRK öğretmenimizin -ileri yaşına- rağmen hala yazıp-çizerek üretimin içinde olmasından ve biz öğrencilerini sanki utandırmak veya da sınıfta hala ders verir gibi;

“Düşünen insan uzayda boşu-boşuna yer kaplamamalı”
“Düşünüyorsan; düşündüğün güzel şeyleri yaşadığın toplumla paylaşacaksın”
“Eğitimin beşikten-mezara kadar olduğunu asla unutmayacaksın’
“Hele hele eğitimciysen; eğitimci olduğunu son nefesine kadar unutmayıp, sürekli üretimin içinde kalacaksın”

Öğretmenlerimizin bu ve buna benzen sözleri hala kulaklarımda çınlıyor…
Bu öğretmenlerimizden birisinin adı da Saadettin Öztürk’tü..
Giresun Öğretmen Okulunda okuyan birçok öğrencinin Edebiyat öğretmeniydi…
Genç, yakışıklı ve aslen Egeliydi…
Biz öğrencileri onu, oda biz öğrencilerini çok severdi…
Kısacası bizlere çok şey öğretti…

Gün oldu; O da öğrencileri gibi 12 Mart muhtıralarını yaşadı..
O da öğrencilerinin birçoğu gibi 12 Eylüllerde gözaltına alındı.
Hatta ‘açığa’ alındı…
Ama hiçbir zaman düşmanlarını sevindirmek için ağlamadı!
Hiçbir zaman düşüncelerinden bir adım dahi geri adım atmadı…
Ve birçok 12 Eylül mağdurlarının yaptığı gibi mağduriyetini öne sürüp ve devrimcilik üzerine ahkam kesip kahramanlıkta yapmadı…

Saadettin Öztürk öğretmenimizin mesleği elinden alınınca da, o meslek felsefesinden hiç ödün vermedi…
Elinden tebeşir’ini alkış olsalar da, o kalemiyle sürekli yazdı…
Eğitim üzerine; “Hızlı oku-Kolay Öğren-Zor unut” kitabı başta olmak üzere birçok mesleki kitaplar yazdı..

“Dayak Şampiyonu”
“Zühtü”
“Hey Gidinin Egelisi”
“Gülme Komşuna” isimli öykü kitapları gibi daha onlarca, yani altmışa yakın kitap yazarak altına imza attı…

Son yazdığı ve kaleme aldığı eseri ise bir Tiyatro Oyunu…
İki Bölümlük dram…
Aslında oyunun konusu ve toplumsal yaşamın içinden seçtiği seçkiler bir ‘Kara Mizah’ yoluyla anlatılmış tam bir trajedi…

Bir zamanlar Giresun Öğretmen Okulunda edebiyat öğretmenimiz olan Saadettin ÖZTÜRK öğretmenimiz beni birkaç gün önce telefonla arayarak;

“Şaban bir tiyatro oyunu yazdım. Oku bakalım beğenecek misin? Ev adresini ver de kargo ile gönderiyim. Oyunu okuduktan sonra eleştirilerini de bekliyorum. Hatta oyunun ismi üzerinde de kendi düşünceni söyleyebilirsin.” diye karşılıklı konuştuk.

Öğretmenime ev adresimi verdim.
Kitap kargoyla eve geldi.
Hani “Bir solukta okudum” tabiri kullanılır ya, bende oyun elime geçer-geçmez bir solukta okudum..
Çünkü kendini bir solukta okutacak kadar nefis bir oyundu…

Değerli öğretmenimizin ‘istersen oynatabilirsin’ izninden sonra şimdi bu oyunu ‘sahnelemeyi’ düşünüyorum…
Çünkü mükemmel bir oyun olacağına inanıyorum…

Hatta oyunun finalinde yargıç -seyircilere dönerek- öylesine vurucu bir replik kullanıyor ki “Suçlu mu, Suçsuz mu?” diye…
Eğer öğretmenimin izni olursa oyunun isminin de bu son replik olsun isterim.
(Gerçi öğretmenime oyunla ilgili fikrimi söylerken bu konuyu da söyledim ve bana “olabilir” diye de beni destekledi.)

Son söz;
Oyunu sahnelemeye karar verdim.
Şu sıra kadroyu kurmaya çalışıyorum.
Umarım üstesinden gelir başarırım…

NOT: Oyun henüz kitap halinde yayınlanmadığı için görselde (dosya) halinde paylaştım.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?