BÜTÜN… İZM’LER ZULÜMDÜR.

BÜTÜN… İZM’LER ZULÜMDÜR.

Yeryüzünde-gökyüzünde ve bu ikisinin arasında bulunan, görebildiğimiz-göremediğimiz, bilebildiğimiz-bilemediğimiz bütün mahlûkatın içinde, insanlar en mükemmel ve en muazzam varlıklardır. İnsanlar yeryüzünde Allah’ın halifeleridir, bu nedenle de eşref-i mahlûktur.

Bu itibarla; insanların diğer varlıklar üzerinde belirgin bir üstünlükleri ve hâkimiyetleri söz konusudur, ancak yaratıcı karşısında acizdirler, mahkûmdurlar. Bu durum, hâlık-mahlûk ilişkisinin en doğal neticesidir. Hülasa, insanlar mükemmel de olsalar, muntazam da olsalar, Allah ve O’nun koyduğu kurallar ve kaideler karşısında basittirler, mahkûmdurlar. Düşünsenize, neticede insanlar hastalanmaya, yaşlanmaya mahkûmdurlar; uyumaya, def-i hacete mahkûmdurlar; göz kapaklarını belli aralıklarla açıp-kapamaya mahkûmdurlar. Ağlamak, üzülmek, sevinmek gibi bize çok basit gelen doğal hadiselere dahi mahkûm olan, dahası ölüm ile kayıtlı olan insanlar Allah’a karşı hakimiyet iddiasına kalkışırlarsa dünyada kaos olur, kargaşa olur, huzursuzluk alır başını gider, bu gün olduğu gibi.

Arş-ı âlâ’daki güneş’in, ay’ın, yıldızların ve bilemediğimiz diğer varlıkların normal seyr-ü seferlerine; rüzgâr, fırtına, yağış, aşırı sıcak ve soğuk, deprem gibi doğal hadiselere; gece ile gündüzün, mevsimlerin düzenli bir şekilde işleyişine; yapraklara, çiçeklere, böceklere hükmedemeyen insan nasıl olur da Allah’a karşı hâkimiyet iddiasına kalkışabilir?

Mevlâ’mız nasıl ki yeryüzüne ve göklere ait hükümler ve kaideler koymuşsa ve bu kurallar bir saatin düzenli işleyişi gibi aşmadan, şaşmadan, yanılmadan bir nizam ve intizam içinde devam ediyor ise; insanlar için de belli kurallar ve kaideler koymuştur. Ve insanlık mutlu olmak, huzur içinde yaşamak, dünya ve ukbâ’da saadete kavuşmak istiyorsa bu kurallara uymaya ve uygulamaya mecburdur. Dünya üzerindeki bilcümle kavgaların, savaşların, huzursuzluğun, anarşi ve terörün, çile ve ızdırapların temelinde ilâhî hükümlere uymamanın, sınırları aşmanın, yâni Allah’a isyan ve başkaldırının tek sebep olduğunu hangi baba-yiğit inkâr edebilecek? Her türlü ahlâksızlığın, arsızlığın, hırsızlığın, fakirliğin, açlığın, sömürünün, zulmün, kargaşanın-kaosun ve bilcümle ferdî ve toplumsal problemlerin bir tek nedeni vardır, o da: Allah’ın insanlar için tespit ve emr ettiği hayat modelini terk edip, başka modellere rağbet etmemiz. Ne yani, bir kısım insanların, kâinatı yaratan ve yaşatan Allah’ın hükümlerine sırtını çevirerek, kendisinin veya başkalarının arzu ve isteklerine göre idare ettiği bir dünyada, güllük-gülistanlık bir manzara, bir tablo mu bekliyor dunuz? Bu kafayla daha çok beklersiniz ya, şunu biliniz: Huzur ve saadet dolmuşu bu durağa uğramaz.

‘Canım, insanlar hiç mi kanun yapmazlar, kural koymazlar’ denilebilir. Elbette ki, insanlar da kanun yaparlar ve kural koyabilirler, buna itiraz eden olmaz, ancak bir şartla ki: Allah’ın hükümlerine riayet etmek kayd-ı şartıyla. Buna aykırı olarak icad ve ihdas edilen  her yöntem, bir kısım insanların diğer insanlar üzerindeki baskısı ve tahakkûmu neticesini doğuracağından haksızlıktır, zulümdür. Adını ne koyarsanız koyunuz, şekil ve yöntemini nasıl belirlerseniz belirleyiniz, sonucu değiştiremezsiniz. Zira bazı insanların diğer insanlara tahakkûmu zorbalıktır, despotluktur, haramdır. Tarih boyu, dünya sahnesinde bu senaryo defalarca sergilenmiştir ve sergilenmektedir. Sahneler değişik olabilir, aktörler başka başka olabilir, zaman ve mekân değişebilir; ama senaryo hep aynı olmuştur ve böyle giderse hep aynı olacaktır. Değil mi ki mahlûk, hâlıkı’na itaati terk edip, isyan bayrağını açmıştır, o halde, bu sahnede bu senaryoyu usanmadan izlemeye mahkûmdur. Ne demişti atalarımız: Tarih, tekerrürden ibarettir.                                                                                                                                                Bunlara itiraz edenler varsa;                                                                                                                                                                                                              Bir kısım insanların açlıktan, bir kısım insanların tokluktan ölmelerini; bazı insanların çöp kutularına ekmek atmasını, bazı insanların da o ekmeği alarak yemesini ve hayatta kalma mücadelesi vermesini; dokuz kişiye bir pul, bir kişiye dokuz pul dağılımının adil kabul edilmesini nasıl izah edebilecek? Gücü elinde bulunduran bir takım insanların veya devletlerin 3-5 kuruş para, ya da birkaç damla petrol uğruna kendinden zayıf ülkeleri işgal etmesini, milyonlarca insanı öldürmesini, kadınları dul-çocukları yetim ve öksüz bırakmasını, şehirleri yakıp-yıkmasını, binlerce yılların birikimi olan medeniyetleri yok etmesini; bu arada vaki olan işkence, zulüm, kan, göz yaşı ve akıl almaz çile, kin ve nefreti normal vak’a sayabilecek kaç vicdanı kararmış insan bulunabilir ki? İnsan hak ve hürriyetlerinin, din, vicdan ve inanç özgürlüğünün, insanlık onur ve haysiyetinin ayaklar altında çiğnendiği; zulmün ve haksızlığın zirve yaptığı şu dünya düzenini ve sebeplerini nasıl izah edebiliriz?

Netice itibarıyla; aklınıza hangi …İZM geliyorsa, biliniz ki musibettir, beladır ve zulümdür. İsimler sizi yanıltmasın, zulüm ve isyan çarkına kimileri liberalizm-kapitalizm adını vermiştir; bazıları sosyalizm-komünizm demiştir, bir başkaları da faşizm demiştir. Siyonizm, kapitalizm, sosyalizm, faşizm…oldu olacak devam edelim: Hinduizm, Budizm, Brahmanizm, Maoizm, ateizm, ataizm, say sayabildiğin kadar. Hepsi de zulmün ve isyanın birer şubesi.

Ey insanoğlu, nihayet sen mahlûksun. İnansan da-inanmasan da, istesen de-istemesen de, er ya da geç gün gelecek Allah’a teslim olacak ve hayatının hesabını mutlaka vereceksin. Aklın varsa musalla’ya yatmadan önce Mevlâ’ya teslim ol ki, hem kendini, hem insanlığı saadete kavuştur. Hem dünyanı hem de ukbânı kurtar. Hâlâ anlamıyor musun? Allah’ın yolundan başka bütün yollar tehlike, bütün  izm’ler zulümdür, musibettir. Sırat-ı Müstekîme gel, dünyamız cennet gibi, ukbâmız cennet olsun.

Selâm Hakk’a tabi olanlara…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?