ATATÜRK KADINA HAKLARINI VERİYOR KADIN NE YAZIK’Kİ DEĞERİNİ BİLMİYOR

ATATÜRK KADINA HAKLARINI VERİYOR KADIN NE YAZIK’Kİ DEĞERİNİ BİLMİYOR

Bilenler varsa da;
Ki, azda olsa var…
Onlarında sesi-soluğu çıkmıyor.
Çıkaranların da pek fazla sesi duyulmuyor…
Ve bütün bunlardan sonra da, insanın ister-istemez şöyle düşünesi geliyor;

Eeeeyyy, bilumum insanların anası…
Mustafa Kemal Atatürk’ün deyimiyle;
“Sen yerde sürünmeye değil, omuzlarda yükselmeye layıksın” denilen kadın…

Sen; Atatürk öncesinde…
Abdülhamit veya daha öncesinde..
İnsan yerine koyuluyor muydun?
Ahırdaki inekler-öküzler bile sayımı yapılıp, kayıt altına alınırken; Sende -insan yerine koyulup- salıyor muydun?

Yoksa büyük şair Nazım Hikmet’in dediği gibi;
“Soframızda yeri,
Öküzümüzden sonra gelen” birisi miydin?
Ki; aynen böyleydin…

Onun için sen Atatürk’ün değerini erkeklerden daha çok bilmelisin…
Hemde öylesine bilmelisin ki; erkeklerden birisi Atatürk’e dil uzatınca, bu tür insanların karşısına ilk sen karşı çıkıp, ilk sen dikileceksin…
Erkeklerden birisi Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret etmeye kalkarsa; onların yüzüne sen tüküreceksin…

Çünkü o Mustafa Kemal Atatürk’ki; yeryüzünde kurulun olan devletlerde sadece 17 ülkede kadın hakkı varken, o seni insan yerine koydu…

Çünkü o büyük insan, Cumhuriyet daha 3 yaşındayken 17 Şubat 1926 tarihinde Medeni kanunu getirmiştir…
Ve bu kanunla birlikte ‘çok evliliği’ lav etmiştir…
Yani kaldırmıştır…

Çünkü o Mustafa Kemal Atatürk ki senin için;
“Türk kadını dünyanın en aydın, en erdemli, en ağır kadını olmalıdır.” diyerek..

Ve daha Avrupa ülkelerinin birçoğunda kadına -seçme ve seçilme- hakkı verilmemişken; o bu siz ülkenin kadınlarına;

20 Mart 1930 yılında Belediye seçimlerine ‘seçme’ hakkı vermiştir..
1933 yılında Köy Kanununda muhat seçilme ve köy İhtiyar Heyetine girme hakkı vermiştir…
5 Aralık 1934 tarihinde ise yapılan anayasa değişikliği ile Milletvekili seçme ve seçilme hakkı vermiştir.
Ve bu sayede daha 1935 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine 18 kadın milletvekili girmiştir…

Buraya kadar olan kısmı özetleyip ve birkaç ilave daha yapacak olursak…
Mustafa Kemal Atatürk sayesindedir ki; Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte kadınlar -yavaş yavaş da olsa- erkeklerle aynı saflarda yer tutmaya başlamıştır.
Yani erkeğin sosyal hayatın içinde yeri neyse, kadının da aynı haklara sahip olması sağlanmıştır…

Kısacası Mustafa Kemal Atatürk demek istemiştir ki;
Erkekler; milletvekili ve başbakana oluyorsa, kadınlarda olmalı…
Erkekler; vali, kaymakam olabiliyorsa, kadınlarda olmalı…
Erkekler; doktor, mühendis, öğretmen olabiliyorsa, kadınlarda olabilmeli…
Vesaire, vesaire…
Erkeklerle-kadınları bir elmanın yarısı gibi düşünmüş Atatürk…
Yani kadınları da medeni insanlar kategorisine yerleştirmeye çalışmış…

Peki ‘çalışmış’ çalışmasına da -bugün itibariyle- arzu ettiği hedefe ulaşabilmiş mi?
Ben sanmıyorum…

Niye sanmıyorum?
Bu konudaki düşüncelerimi ve gerekçemi de şöyle sıralıyorum;
Bugün ülkemizde 81 ilin kaç tanesini kadın vali yönetiyor?
Kaç tane kadın kaymakamımız var?
Türkiye Millet Meclisinde 600 milletvekilinin kaç tanesi kadın?
Vesaire., vesaire…
Diğer aklınıza gelen meslek guruplarını da sizler ilave edin…

Neymiş efendim; yasalarımıza göre kadınla erkek eşitmiş…
Külahıma anlatsınlar onu benim…
Üstelik yiyen yesin, ben yemiyorum!

Neymiş efendim; kadınla erkek eşitmiş…
Yahu kadınla-erkek eşitse; neden ikinci sınıf insan muamelesi görüyor hala?
Neden hala kocasının üç adım arkasında yürüyor?
Neden kara çarşafların içine saklanarak gün yüzü gösterilmiyor?
Hı, neden?

Yasalarımızda ‘medeni haklar’ yazılı olunca, kadınlarımız medeni mi oluyorlar?
Yasa karşısında kadınla-erkek miras hakkına eşit bir şekilde sahiptir denilince; kadınlar sosyal yaşamın içinde erkeklerle aynı terazide mi tartılıyor?
Hı, ne dersiniz?
Ben sanmıyorum…

Eğer kadınla-erkek eşitliği, yasaların içerisinden çıkarılıp, yaşamın pratiğine kültür olarak taşınabilseydi…
Bu kadar kadın cinayeti olur muydu hiç?
Allah’ın her günü sokaklarda işlenen kadın cinayetlerine tanık olunur muydu?
Tecavüz ve taciz olayları bu kadar çoğalır mıydı?

Eğer erkeklerle-kadınlar aynı terazinin kefesinde eşit bir şekilde tartılmış olsaydı;
Küçücük kız çocukları feodal kültüre teslim edilip, 9-10 yaşında ‘Çocuk Gelin’ yapılır mıydı hiç?

Eğer kadınlara da medeni insan yerine koyulup ve erkeklerle aynı kefede tartılsa; “Katının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” denir miydi hiç!
Her neyse…

Sözü şuraya getirmek istiyorum;
Bundan yaklaşık 90 yıl önce Mustafa kemal Atatürk birçok ülkede kadınların ‘seçme-seçilme’ hakkı yokken böylesine güzel haklar verdi…
Ama (bana göre) pek değeri bilinmedi…

Kim bilir; belki de bu hakkı elde edebilmek için uzun yıllar mücadele etmeyip, altın tepside sunulduğu için değerini bilmedi.
Veya da -bilinen güçler- tarafından değerinin bilinmesi istenmedi!
Olamaz mı?
Bal gibi de olabilir!

Fakat yinede ben kadın haklarını, seçme ve seçilme haklarını önemseyen kadınların bu özel gününü yürekten kutluyorum..
Ve bu duygularla da sözü size bırakıyorum…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?