ÜLKÜCÜLER NANKÖR ve VEFASIZ (MI?!..)

ÜLKÜCÜLER NANKÖR ve VEFASIZ (MI?!..)

“Geç’te olsa anladık ki; VEFA İstanbul’da bir SEMT adıymış meğer”
Konuya tam giriş yapmadan; vefat eden OZAN ARİF’e (Şirin) Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır dilemeyi bir insanlık görevi olarak kabul ediyorum.
Aslında bu yazdıklarımı daha önceden de kağıda döküp-dökmemek konusunda bocalıyordum. “acaba ben mi fazla mı duysalım ya da gelişmelere ve olaylara farklı mı bakıyorum?” diye düşünerek aylarca hatta yıllarca yazmayı düşündüklerimi dondurdum ve yazmadım!..
Ancaaakk şimdi adım gibi EMİNİM!..
Fazla eveleyip-gevelemeye de gerek yok!..
Bu Ülkücü ve MHP Camiasının çoğunluğu NANKÖR ve VEFASIZ (mı?!..)
NEDEN böyle düşündüm?
Böyle düşünmeme neden olan kişiler kimlerdir?
Beni bu şekilde düşünceye iten sebepler nelerdir?
OZAN ARİF ve DİRİLİŞ
Bilhassa da 1980 yılından sonra OZAN ARİF’in MHP ve ÜLKÜCÜ Camia için yaptıkları ortada.
İsterseniz kısaca bir özet yapayım.
12 Eylül 1980’de ihtilal olmuş. Ortada ne MHP ne Ülkü Ocakları ne de ülkücüler var. Hepsi darmadağın…
Birilerinin bu davayı, bu ÜLKÜ’yü ayakta tutması, derleyip-toparlaması lazım amaa KİM? Ya da kimler?!..
İşte böyle bir ortamda OZAN ARİF ortaya çıktı.
Hem de ne çıkış!..
Sazıyla, sözüyle, şiirleriyle, karizmatik kişiliğiyle ve tabi ki konserleriyle ÜLKÜCÜ Camianın yeniden derlenip-toparlanmasına ya da DİRİLİŞ’ine vesile oldu. Yani Ozan Arif herkesin sus-pus olduğu bir dönemde “LİDERLİK” rolünü üstlendi.
İhtilalden birkaç sene sonra siyasi partiler kurulmaya başlandı. İşte böyle bir süreçte önce MÇP kuruldu. Bu MÇP daha sonra MHP’ye dönüştü. Ve tabi Ülkü Ocakları da tekrar kuruldu.
Peki ama bunlar nasıl oldu? Tüm bu organizasyonlar için MADDİ ve MANEVİ güç gerekmiyor mu?
İşte bu DİRİLİŞ sürecinde OZAN ARİF hem LİDERLİK hem de HAMALLIK rolünü başarıyla ifa etti.
Şimdi OZAN ARİF’i dışlayanların, ona vefasızlık edenlerin çoğu ortada yoktu!..
Eğer şu anda ortada bir MHP, Ülkü Ocakları ve Ülkücüler varsa bunda en büyük pay sahibi olan birinci kişi ALPARSLAN TÜRKEŞ’tir. İkinci kişi kim derzseniz?
El-Cevap: OZAN ARİF derim..
Zaten rahmetli Alparslan Türkeş, Ozan Arif için “OĞLUM GİBİDİR” dememiş miydi!..
DEVLET BAHÇELİ DÖNEMİ
4 Nisan 1997’de Alparslan TÜRKEŞ vefat ettikten sonra MHP’nin başına Devlet Bahçeli Genel Başkan seçildi. Devlet Bahçeli’nin Genel Başkan seçilmesinden sonra ki süreçte OZAN ARİF ile polemikler de başladı.
Bazı kesimlere göre OZAN ARİF’in Devlet Bahçeli ile geçinememesinin en büyük sebeplerinden birisi MHP’den MİLLETVEKİLİ olamayışıdır.
Oysa bu davanın DİRİLİŞİ’ni sağlayan ve yükünü çeken bir OZAN ARİF, vekil olmayı fazlasıyla haketmişti. Rahmetli; bilgi, birikim misyon ve vizyonu ile bu şekilde onore edilmeliydi.
İşte MHP ve ÜLKÜCÜ Camianın nankörlüğü ve vefazsızlığı bana göre burada başladı.
OZAN ARİF; “Yeter Artık” adlı albümüyle oklarını özellikle Devlet Bahçeli’ye yöneltmişti. Tartışma, dışlanma ve zıtlaşma giderek iyice alevlendi. Müzik şirketi basıldı, konserlerinde olaylar çıktı. Ülkücü yayınlarda da Ozan Arif’e karşı kampanyalar başlatıldı. Almanya’da yaşayan, ama sık sık Samsun’daki evine gelen Ozan Arif, Türkeş’in ölümünden sonra ülkücülüğün başsız bir harekete dönüştüğünü düşünüyordu ve bunu açıkca sazıyla, sözüyle ve şiirleriyle dile getirmekten de çekinmedi.
EKMEĞİYLE BİLE OYNADILAR
Rahmetli Türkeş’in direktifiyle OZAN ARİF’e, Frankfurt merkezli TÜRK FEDERASYON’da kadro verilmişti. Ancak 2001 yılında Devlet Bahçeli, OZAN ARİF’i bu görevinden aldırarak bir anlamda ekmeğiyle oynadı. Tabiri caizse; Türkeş’in EMANET’ine HIYANET edildi.
OZAN ARİF ile Devlet Bahçeli arasındaki polemikler yıllarca sürüp gitti.
TAZİYE MESAJI BİLE ÇOK GÖRÜLDÜ
Sen yıllarca ülkücülüğün BAYRAKTARLIĞINI yapıver sonra da bu camiadan dışlan!.. İşte OZAN ARİF’e böyle bir NANKÖRLÜK ve VEFASIZLIK yapıldı!..
Takvimler Ocak 2018’i gösterdiğinde kendisiyle yaptığım röportajda OZAN ARİF’e şu soruyu yöneltmiştim;
“Ozanım biliyorsunuz ki MHP’den kopan küskünler ve dışlananların yeni adresi İYİ Parti oluyor. Sizin durumunuz da ortada. Acaba siz de İYİ Parti’ye geçmeyi düşünüyor musunuz?”
Verdiği cevap aynen şöyleydi;
“Taş olduğu yerde ağırdır. Biz önceden de ülkücü ve MHP’liydik. Yine aynı çizgideyiz. Kesinlikle ayrılmayı ya da kopmayı düşünmüyoruz. Kimse bizim ülkücülüğümüzü sorgulayamaz ve sorgulatmam da.”
OZAN ARİF, MHP’den dışlanmasına rağmen böyle düşünen birisiydi. Ancak onun vefatından sonra bile MHP ve ÜLKÜCÜ Camia ona gerektiği gibi sahip çıkamadı. Hala arkasından kötü konuşan kişiler ve gruplar var. Oysa bu davaya en çok hizmeti sunan ikinci kişi OZAN ARİF’ti.
Yüce Dinimiz İSLAM; ölen biri hakkında, dini inancı, siyasi görüşü, yaşam tarzı vs vs ne olursa olsun, her yerde, her zaman ve herkes için geçerli olan bir ilke belirlemiştir ki o da şudur:
“Ölen ya hayırla anılacak, ya iyiliği konuşulacak, ya da ebediyen susulacaktır. Allah’a ve Ahirete imanı olanın başka bir söylem ve eylem içinde olması mümkün değildir” (Hadis)
Son cümlem;
“Geç’te olsa anladık ki; VEFA İstanbul’da bir SEMT adıymış meğer”

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?