TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?

TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?

İktisat ve ekonominin bilinen ve uygulanan, evrensel ve çağlar üstü kural ve kriterleri bellidir. Birilerinin başarı sağlamak için yeni kaideler icat etmesine, denklemler bulmasına, yani ekonominin kitabını yeniden yazmasına ihtiyaç yoktur. Kişilerin, toplumların veya ülkelerin ekonomik olarak gelişmesi için yatırım-istihdam-üretim ve ihracat olmazsa olmaz kurallar ve kaidelerdir. Denilebilir ki “mademki yol bellidir, o halde niçin bazı ülkeler geri kalmıştır, büyüyememiştir?” Böyle bir tablonun bilinen bir kaç ihtimali vardır: Ya söz konusu ülkenin yer altı veya yer üstü kaynakları yetersizdir; ya kaynaklar yeterli olmakla beraber emperyalist ülke veya ülkelerin sömürüsüne maruz kalınmıştır; ya nimetlerin paylaşımında adaletsiz bir yöntem uygulanmış, kaynaklar bazı kişi veya zümrelerin tekelinde toplanmıştır;  veya idarecilerin beceriksizliğinden kaynaklanan arızalar mevcuttur.

Bir ülkede idarecilerin “kalkınıyoruz, büyüyoruz, gelişiyoruz” mealindeki hamasi nutukları ve iktidar nimetlerinden haksızca nemalanan besleme çevrelerin gayri samimi şakşakları ve çığlıkları o ülkenin gerçekten büyüdüğü anlamına gelmediği gibi; muhaliflerin aksi söylemleri ve olumsuz propagandaları da ülkenin geri kalmışlığı şeklinde yorumlanamaz. Böyle bir değerlendirme ve yorum asla isabetli ve adaletli değildir.

Her hangi bir ülkede tarımsal ve sınai üretim tüketimden fazlaysa, kapasite kullanım oranları iç açıcı haldeyse; işsizlere iş temin edilmiş ve insanlar geçimlerini sağlayacak duruma getirilmişse; yapılan ihracat miktarı ithalat miktarından fazlaysa;  iç ve dış borç almadan devlet çarkı döndürülebiliyorsa; insanlar gelecek kaygısı taşımadan, gönül huzuru ile işi-gücüyle meşgulse işler iyi gidiyor, ülke kalkınıyor demektir.

Gerçekleri gündeme taşımak ve “kral çıplak” diye haykırmak her ne kadar iktidar sahipleri ve destekçileri tarafından “felâket tellallığı yapmak” şeklinde lanse ediliyor olsa da, ülkemizin genel tablosunu görmemeyi yeğleyen deve kuşu durumuna düşmenin kime ne yararı olur ki? Verileri bilgilerinize arz edeyim, yorum sizindir, karar sizindir.

1923’ten 2003’e kadar ki 80 yıllık dönemde alınan iç ve dış borç miktarı 217 milyar dolar, son 15 yılda AKP hükümetlerinin yaptığı borç ise takriben 450 milyar dolardır; bu durumda toplam borç  yaklaşık: 700 milyar dolardır. “Borç yiğidin kamçısıdır” tekerlemesi, hedef saptırma yöntemidir, züğürt tesellisidir. Göründüğü kadarıyla her insanımız 10.000 TL. borç altına girmiştir, inanmayanlara veya “ bu kadar borcumuz olamaz” diyenlere, 2017 bütçesine 56 milyar TL. faiz giderinin niçin konulduğunu lütfen sorunuz, bakalım ne cevap verecekler? İlköğretim düzeyindeki çocuklar da bilir ki: “borç alan emir alır. İktisaden bağımsızlığını kazanamayanlar, siyaseten bağımsız olamazlar. Resmî rakamlara göre 3-3.5 milyon, reel rakamlara göre ise 6 milyon dolayında işsiz insanımız mevcuttur. Devlet hizmetleri özelleştirildiğinden, taşeron firmalara ihale edilen hizmetlerde milyonlarca insanımız asgari ücretle çalıştırılmakta ve 1.350 TL. gibi komik bir maaşa talim ettirilmektedir. Hatta bu ücretle dahi çalışmak isteyen milyonlarca insanımız mevcuttur, bunların arasında “üniversite mezunları”nın sayısı önemli bir yer tutar.

Ekonomik olarak dünyanın sayılı ülkeleri arasında olduğu iddia edilen vatanımızda açlık sınırı 1.500 TL. yoksulluk sınırı ise 4.500 TL. civarındadır. İşçi-memur ve emeklilerimizin durumu ortadadır. Ücretlilerimize bu sefaleti reva gören zihniyet ve içinde bulunduğumuz perişan durum. …Esnafımızın, çiftçimizin hali zaten meydanda, fazla söze ne hacet.

Nüfusumuzun yaklaşık 25-30 milyonu açlık sınırının, 35-40 milyonu ise yoksulluk sınırının altındaki ücretle hayatta kalma mücadelesi veriyor. 1983 yılından bu güne 34 yıl içinde özelleştirme adı altında “altın yumurta yumurtlayan tavuk” mesabesindeki, gelir getiren sanayi tesisleri, Telekom, Tüpraş, Tedaş, Erdemir, Petkim, Seka, Teksan, Sümerbank, Etibank, Tekel ve şeker fabrikaları başta olmak üzere tüm tesislerimiz yabancılara veya yerli işbirlikçilerine “peşkeş” çekilmiş; tüm bunlardan yaklaşık 50 milyar dolar gelir elde edilmiştir. 2017 yılı faiz giderinin 55 milyar TL. olduğunu düşünün ve ne hale geldiğimize ve Türkiye’nin Nereye Gittiğine siz karar verin. Bizdeki özelleştirmenin dünyada bir benzerinin bulunmadığını da bir yerlere not edin, lütfen.

Bir yaramız daha var ki, o da toprak başta olmak üzere  mülk satışlarıdır. Kaç milyon hektar toprak ve emlâk satıldığını söylemeye dilim varmıyor(takriben 150.000 dönüm).  Özellikle Güneydoğu, Akdeniz, Ege, Marmara bölgelerinde ve büyük şehirlerde kimlere ne kadar mülk ve emlâk satıldığını, yüreğiniz yetiyorsa araştırın ve görün. Vatan bizim namusumuzdur, biri de aynı, bini de aynı. “Satıyoruz da birileri sırtına alıp, götürüyor mu?” diyenlere bir cevabımız var: “Yahudiler Filistin’de satın aldıkları yeri sırtına alıp götürmediler, gelip oralara yerleştiler ve durum ortada.

”İİyi, güzel de, hiç mi iyi şeyler olmuyor?” diyenler! Elbette hizmete ve hayatı kolaylaştırıcı küçük çapta bazı iyi işler yapılmaktadır. Fakat bunlar, söz konusu yıkımı ve acı gerçekleri perdelemek için bahane yapılabilir mi? 15 yıl iktidarda kalınıp ta, hiç mi iyi işler yapılmayacak? Özellikle seçim dönemlerinde dağıtılan kömür ve gıda malzemelerine, fakir öğrencilere verilen harçlıklara, yoksul ailelere verilen 100-200 TL. yardımları ölçü kabul ederek, ekonominin iyiye gittiğini zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Zira bunlar, gelişmişliğin değil, yoksulluğun-fukaralığın göstergesidir.  Anlamak isteyenler umarım anlamıştır, anlamak istemeyenlere ne deseniz faydasız. Selâm Hakk’a tabi olanlara.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?