TARİHİ EMANETLERE HOR BAKILMASIN KENTİN HAFIZASI OLAN MÜZE YAPILSIN

TARİHİ EMANETLERE HOR BAKILMASIN KENTİN HAFIZASI OLAN MÜZE YAPILSIN

Sevgili dostlar,
Değerli canlar,
Bugün sizlerle çok önemli bir konu paylaşmak istiyorum…
Daha doğrusu üzerinde düşünülmesi ve tartışılması gereken bir konuyu gündeme taşımak istiyorum…
Hatta unutulmaması için bundan sonra sık-sık dile getirip; sağır kulaklar işitinceye kadar gündemde tutmayı düşünüyorum…
Şimdi diyeceksiniz ki; “Nedir bu kadar önemli olan konu?”
Lütfen sabredin anlatacağım…
Anlatacağım- anlatmasına da, isterseniz görselde’ki fotoğrafa bir daha bakıverin, o zaman neyi anlatmak istediğimi sanırım daha iyi anlarsınız diye düşünüyorum…
Ve bu-ön bilgiyi-verdikten sonrada hiç vakit kaybetmeden hemen düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum…
Sevgili arkadaşlarım,
Değerli sayfa okuru paydaşlarım;
Her ilin ve ‘yerleşkenin’ tarihi bir geçmişi olduğu gibi bizim ilimiz Giresun’un da çok-çok eskilere dayanan tarihi bir geçmişi var…
Ki, bu ‘yerleşkenin’ tarihi de M.Ö. 2000 yıllarına kadar dayanır…
Yok, yok tedirgin olmayın…
Sizlere tarih dersi verecek kadar ‘tarihsel’ bir donanıma sahip olmadığım gibi haddim de değil…
Hele hele şu sıkıntılı günlerimizde ‘tarihi asırlık kalıtlara’ örülen örümcek ağlarını kafanızın içine örmek hiç mi-hiç haddim değil!
Ancak özet olarak ve bir-iki cümleyle ifada etmek isterim ki;
Benim yaşadığım kentte de -zamanında- bir hayli tarihi binalar ve miraslar varmış ki; bunları (nasıl becerdilerse) zaman içinde birer-birer eritip, ortadan yok etmişler!
Yani elin-oğlu ‘tarihi mirasları’ el üstünde tutup pamuklara sarıp sarmalarken; ne yazık ki benim ‘büyüklerim’ tarihin ayak izlerine ve eserlerine adeta düşman kesilmişler!
Kimisini bilerek ve kimi eserleri de kaderine terk edip, çürümeye terk etmişler!
Tıpkı; Giresun merkez- Kapukahve Mahallesindeki birçok tarihi binaları gözden çıkarıp, çürümeye terk ettikleri gibi…
Ki; o tarihi binanın tarihsel bir misyonu olduğu gibi aynı zamanda sevdiğimiz tarihi bir şahsiyetinde ayak izleri ve anıları vardır…
Kimin mi dediniz?
Kimin olacak; şairimiz Can Akengin’in…
Hani şu;
“Yalınım, yok planım
Salt gülmektir yalanım
Ün anıt elin olsun
Ben falanım filanım” diye;
Kendini tarif eden şair Can Akengin’in anıları var o tarihi binada.
Nasıl mı var?
Hemen söyleyelim;
Şair Can Akengin’in doğduğu ve çocukluğunun geçtiği mahalle Kapukahve Mahallesidir…
Görselde fotoğrafını paylaştığım tarihi taş bina Can Akengin’in eğitim aldığı Rüştiye Mektebidir…
Hele-hele bu tarihi mektebin on adım ilerisindeki Kapukahve Camisi’de; (bir zamanlar sevda ateşine yandığı ve dağlarda dolaştığı yıllarda bir kış günü ve gece yarısı gelip tabutun içine girerek uyuduğu tarihi caminin bulunduğu semttir Kapukahve)
Şimdi gelin sohbetimizi bir yandan toplayıp özetlerken ve bir yandan da sizinle birlikte düşünelim;
“Bu anılarıyla birlikte mis gibi tarih kokan tarihi emanetlere nasıl kıyılır ve nasıl çürümeye terk edilir Allah aşkına?”
“İyiden iyiye vicdanların gözümü köreldi?”
“Duygu pınarları’mızın gözesi mi kurudu?”
“Yoksa tarihi emanetlere olan düşmanlığımız mı çoğaldı?”
“Ne oldu Allah aşkına bize?”
Ne olur bir bilen varsa; bize de söylesin…
Derelerimiz’in üzerinde ne kadar tarihi ‘kemer köprü’ varsa; birer birer tarumar edildi…
Çeşmeler, sarnıçlar -define arama uğuruna- yok edildi!
Farklı inanç guruplarına ait Kiliseler ortadan kaldırılıp yerle-bir edildi!
Yüzlerce, binlerce yıl ötelerden gelen tarihi binalar yıkılarak; onun yerine çirkin-çirkin beton binalar dikildi!
Kısacası, tarihi eserler, emanetler birer-birer ortadan kaldırılarak; çirkin bir yapılaşmanın ve ‘kentleşmenin’ yoluna gidildi…
Ve bugünlere gelindi…
Ne olur; şu Kapukahvede çürümeye terk edilen tarihi binayı olsun ortadan kaldırmayalım da (nasıl ve hangi birimin alanına giriyorsa) ilgilensin de, bari bu tarihi binayı kurtaralım…
Tıpkı, bir zamanlar (rahmetli) Sayın Valimiz Ali Haydar Ören’in; Zeytinlik Mahallesini kurtardığı gibi…
Hatta ve hatta -tarihi dokusuna uygun- onarımı yapıldıktan sonra da; Allah rızası için yalvarıyorum…
Hatta -kimin ayaklarına kapanmak gerekiyorsa- ayaklarınıza kapanıyorum!
Ne olur, şu tarihi binayı da -kurtardıktan sonra- bir kentin hafızası sayılan ‘KENT MÜZESİ” yapalım…
Ve elimizde bulunan mevcut eserlerimizi bu ‘kent müzesinde’ muhafaza edip saklayalım…
Hatta bu ‘tarihi binayı’ bize ‘müze’ olarak kazandıran öncülerin ismini müzenin bir köşesine tırnaklarımızla kazıyıp yazalım…
Kimin alanına girer bu tarihi emanetleri korumak?
Belediyelerin mi?
Mülki idarelerin mi?
Merkezi siyasetçilerin mi?
Kültür varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüklerinin mi?
Her kimin alanına giriyorsa; ne olur ilgilensinler de bu konuyla…
Bu bin yıllık, ikibin yıllık anılara sahip binalar göz göre göre çürümeye terk edileceğine bir kültür hizmetine açılsın…
Son söz;
İnanın bu projeye öncülük edecekleri bu halk unutmayacaktır…
Ve asıl o zaman -hangi konuda olursa olsun- öncülük edenleri her konuda destekleyip ve kucak açacaktır…
Not; Bu konuda da bir kampanya başlatmış gibi bu sayfanın müdavimi olana dost ve arkadaşlarımdan açıkçası büyük bir destek bekliyorum…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?