SOSYAL MEDYA, BAŞKA BİR KAFA…!

SOSYAL MEDYA, BAŞKA BİR KAFA…!

Belirli aralıklar ile ülke de seçimler yapılıyor. Siyasi partiler, bağımsız adaylar yeni kurulan oluşumların ülkede müthiş bir yarışı var. Vatandaştan kendilerini tercih etmesini isteyenler ne diyor. O kötü, ben iyiyim.
Gelişmiş ülkeler de seçim nasıl yapılıyor. Ülkenin, kısa-orta-uzun vade 20 yıllık kalkınma planları mevcut. Yönetime talip olanlar bu yatırım, planlarını nasıl hangi kaynaklarla kısa orta uzun vade de hayata geçireceklerini anlatarak seçmen den kendilerini tercih etmelerini istiyorlar.
Ülkemizde kısa, orta, uzun, vadeli kalkınma planları var mı? Yerli malı haftalarının kutlandığı dünyada kendi kendine yetebilen 7 ülkesinden biri Tarım ülkesiyiz diye övünürdük. Sanayi ülkesi olalım istedik. Demir yolların dan vazgeçip kara yollarını geliştirdik. Bir anda ithalatçı ülke durumuna düştük. Araç çeşitliliği, yedek parça, adeta bizi esir aldı. Deniz taşımacılığı, demir yolu taşımacılığının göz ardı edilmesi bizi içinden çıkılmaz bir girdaba sürükledi. Tersaneler, ağır sanayi, silah sanayi, sanayi altyapısı göz ardı edilirken tam bir tüketim toplumu olduk. Sanayileşemedik. iletişimde ise son noktayı yakaladık, kiminle? Elimizdeki cep telefonlarıyla…Etrafımızdan uzaklaştık, sitelerdeki toplulukların esiri olduk. Artık lüks yerlerde yenen yemek fotoğrafları, giyim – kuşam, eşya resimleri bakım, tatil; ihtiyaç dan ziyade görece kavramı haline geldi.
Paket program tatile giden bir aile program gereği tatilde dinlenmek yerine evine yorgun düşmektedir. Gidilmeli, o bölgelerin resimleri sosyal medyada paylaşılmalı, diğer arkadaşların durumlarıyla kıyaslanmalıdır.
Kıyaslama ise tüketim’ i tetiklemekte ihtiyacımız olmamasına karşın devamlı görece kavramına göre alışverişe yönlendirmektedir. O halde bizi ekonomik krizlere sürükleyen dış güçler mi? Bizi tüketime sürükleyen elimizdeki iletişim aracı telefonlar. Var olduğundan tam emin dahi olmadığımız sosyal medya arkadaşlarımız.
Bir damatlık elbiseyle 16 gencin damat olduğu günler den bu gün gardropu almadığı halde giyeceğe para veren, altındaki aracı kendini bir noktadan diğer noktaya götürürken yeni araç alan, moda diye evinin mobilyalarını değiştiren, sosyal medya çılgınlığı bizi tam bir tüketim toplumu haline getirmiştir.
Müslüman israf etmeyecek ; Allah’ın emrettiği gibi yaşayan ülkelerin başında İrlanda, Danimarka, Norveç, İsveç, yeni Zelanda 31 sırada Müslüman Malezya gelirken Türkiye 61 sıradaysa bu durumda bir gariplik olduğu açıkça ortada değil mi?
Biz Türk milleti Tunç’u eritip Demir, tahtayı gemi yapıp denizde , taşı yontup yapıtta, toprağı işleyip aş, hayvanı yetiştirip ulaşım, et , bilimi kullanıp dünyayı diz çöktüren bir milletin evlatları değil miyiz? Dün başardıklarımızı bugün niye başaramıyoruz?
Bu sorunun cevabı bence topluluk, akraba kollektif çalışıp yardımlaşmayı unutup, suretle birey olarak hareket ettiğimiz içindir. Evvel, birinin evi imeceyle yapılırken, bugün parayla yapacak usta bulunamıyorsa bitmişizdir.
Şimdi millet vekili seçilenler, yerel seçimlerde aday olacak arkadaşlar sosyal medya yerine seçmeni kucaklayıp tekrar ülkemiz, ilimiz için bireylerin ön plana çıktığı kollektif çalışma kültürünün yeniden hayata geçirildiği dayanışma üretim, israfın önlendiği yerli malı ile ihtiyaçların giderildiği programı olan adaylar etrafında bir araya gelmelidir.
Peki bizler neden toplumsal kampanyalar yapıyoruz? Bizi kim görevlendirdi? Bunun cevabı gayet basittir.
Kimse!
Faili kim olursa olsun, kurbanları kim olursa olsun, bütün iktidar suiistimallerine karşı çıkmaya davet eden, hakları ve ödevleri olan uluslararası bir yurttaşlık vardır. Sonuçta hepimiz birer yönetileniz ve bu sıfatla da dayanışma içinde olmalıyız.
Hükümetler, idareciler toplumların mutluluğuyla ilgilenmek iddiasında olduklarından, kararlarının insanlarda neden oldukları veya ihmallerinin yol açtığı mutsuzluklar hükümetlerin kar, zarar hanesine geçirilmelidir. İnsanların mutsuzluğundan hükümetlerin sorumlu olmadıkları fikri yanlış̧ olduğundan, insanların mutsuzluğunu hükümetlere anımsatmak bu uluslararası yurttaşlığın her zaman görevidir. İnsanların mutsuzluğu asla siyasetin dilsiz bir kalıntısı olmamalıdır. Bu mutsuzluk, iktidarı ellerinde tutanlara seslenmeyi ve eylem yapmayı, eleştirmeyi mutlak bir hak olarak meşrulaştırır.
Yaşamın insana önerilen şu görev paylaşımını reddetmemesi gerekir: Bireylere sinirlenme ve konuşma hakkı; hükümetlere de düşünme ve harekete geçme hakkı. Doğurur..!!!

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?