SOKAK SANATINA YASAK KOYANLAR VE YASAKLARI ALKIŞLAYAN KAFALAR

SOKAK SANATINA YASAK KOYANLAR VE YASAKLARI ALKIŞLAYAN KAFALAR

Kendi müziğinden ve kültüründen rahatsız olanlar;
Bu kafayla, bu zihniyetle hiçbir menzile ulaşamazlar..
Ulaşmayı bir tarafa bırakın; çağın gerisine savrulurlar.

Sevgili sayfa arkadaşlarım,
Saygıdeğer can dostlarım…

Bu gün günlerden Pazar…
Pazar sohbetimiz sanat..
Bugün yine ‘Sokak Sanatından’ söz edeceğim…
Siz değerli dostlarım benim tarzıma ve sohbetime alışık olmayı alışıksınız da…
Bakalım bugünkü ‘sanat sohbeti’ konumuzdan kimler rahatsız olur ve kimler kızar?

Sevgili dostlar,
Cumartesi günü Gazi Caddesi üzerin bulunan Yeşilçam Cafe’nin bir köşesinde -hazırlamaya çalıştığımız- tiyatro oyunun üzerinde konuşup ve karakter belirleme çalışmaları yapıyoruz..

Derken sokaktan çok güzel bir müzik sesi gelmeye başladı..
Klarnet ve bir darbuka eşliğinde öylesine güzel bir klasik müzik sesi geliyordu ki…
Yaptığımız provayı, kendi yaptığımız sanat çalışmasını bir tarafa bırakıp ve balkona çıkarak, inanın bu güzel sanat resitalini büyük bir keyifle dinlemeye başladık…

Aman Allah’ın bu küçücük yaşta olan delikanlılar Klarnetleri ve darbuka ritmiyle unuttuğumuz şarkı melodilerini nede güzel dile getiriyorlar…

Güzel dile getirdikleri içindir ki; sokaktan geçenler bir süre ayakta durup uzun süre dinliyor…
Kimi dinleyiciler cep telefonlarıyla canlı çekim yapıyor…
Kimisi resimlerini çekiyor…
Ve her parçanın bitiminde de büyük bir coşkuyla alkışlıyor…
Daha sonra da dinleyiciler; emeklerine saygı duyduklarını belirtmek istercesine, yerde bulunan klarnet kabına birkaç lira atıyor…
Hepsi bu…

Çalan memnun, dinleyen memnun ama…
Memnun olmayanlar da olmuş olacak ki; gençler ‘İzmir Marşının’ melodilerini dile getirince -ilahi bir tesadüf olmalı- diye düşünüyor ve öyle değerlendirmek istiyorum…
Sokak sanatçısı gençlerin başında iki üniformalı polis bitiverdi…

Bizde balkondan aşağı polislerin, gençlerle, dinleyici vatandaşla (aralarında geçen diyalogları pek duyamıyoruz ama) sokakta çalgı çalmamalarını ifade ettiklerini bal gibi de anlıyoruz…

Hele hele bir vatandaşın polise iyice sinirlenerek;
“Kıyıda köşede tiner mi çeksinler kardeşim?
Deniz kenarına gidip, bu yaşta bira içmeyi mi öğrensinler?
Yoksa hırsızlık mı yapsınlar?” diye serzenişte bulunmasını diğer vatandaşlarda destekliyor ama…
Ama’sı var işte…

Çocuklar ‘yasakçı anlayışın’ karşısında fazla yapacakları bir şey olmadığı için müzik aletlerini, takım-taklavatlarını toplayıp gitmek için hazırlanırken, bende oyuncularımdan birisine çocukların yanına gönderip yanıma çağırttım…

Geldiler…
Tanıştık…
Hem çaylarımızı yudumlayıp ve hemde moral vermeye çalıştık;
“Üzülmeyin” dedik…
Hatta “direnin” dedik…
“Sanata düşman olanlar, sadece sokakta değil, yaşamın her alanında düşmandır”
“Üstelik bu tür zihniyete sahip olanlar, sadece insanın icra ettiği sanata değil, bülbülün dile getirdiği şarkılara da düşmandır” diye teselli etmeye çalıştık çocukları…

Ve sohbetimiz sırasında bu pırıl pırıl zekaya ve yeteneğe sahip gençlerimizin, komşumuz Ordu’dan geldiklerini öğrendik…
Ardından da Klarnetle “Şu Akkuş’un Gürgenleri” türküsünün melodisini dinledik…

Meğer sadece ilimiz sokaklarında değil, komşumuz Ordu Merkez sokaklarında da yasakmış sokak müziği yapmak…
Belki Giresun’da ‘yasak değildir’ diye gelmişler Giresun’a…

Vay be!…
Hangi çağda, nasıl bir dünyada yaşıyoruz be!
Demek -birileri rahatsız oluyor- diye sokaklarda sanat yapmak yasak ve sakıncalı ha?

Vay be!…
Bundan iki bin yıl önce…
Bir yere bir ‘yerleşke’ veya ‘Site Kent’ kurmaya niyet ettiklerinde; önce büyük bir alana daire biçiminde büyük bir sahne yaparlar ve sanatsal eğlencelerini bu yükseltinin üzerinde yaparlarmış…

Ortak kullanıma ve yönetsel hizmete tabi tutacakları kamusal binaları yapmadan önce yüzlerce, binlerce insanın bir araya toplanıp tiyatro izleyeceği ‘Amfi Tiyatro’ kurarlarmış be Amfi Tiyatro kurarlarmış…

Ve günümüzde…
Ve bu uzay çağında..
Ve teknolojinin cirit attığı bu çağda benim ülkemin birçok ilinde, kentinde ‘sokak sanatı’ yapmak yasak ha?

Ne günlere kaldık yarabbim, ne günlere kaldık!
İstanbul İstiklal Caddesinde sokak sanatı yapabiliyorsun…
Ordu sokaklarında yapamıyorsun…
İzmir, Mersin ve Antalya sokaklarında ‘sokak satanı’ yapma şansın var…
Giresun sokaklarında yok…

Ama ‘Sanat sokağı’ var…
“Giresun’da iki sokak arası” türküsü var…
“Sokak başı” türküsü var…
Ama caddede ve sokak ortasında bu türküleri çalıp- söyleminin sakıncası var!

Ne yapmalı, nasıl düşünülmeli bilmem ki!…
Sokaklarda gençlerin kullandığı arabaların en yüksek oktavdan çalınan müziğine, cıssak-cıssaklarına tahammül edebiliyoruz…

Ama kendi müziğimizin çalınıp söylenmesine tahammül etmeyi bir tarafa bırakın, gerekirse polis çağırıyoruz…
Bu ne perhiz, ne lahana turşusu!
Bana soracak olursanız;
Galiba biz iyice zıvanadan çıktık, ne yaptığımızı bilmiyoruz…

Onun için sözü daha fazla uzatmadan (ki zaten fazla uzadı) sözü sizlere bırakıyorum…
Elbet sizlerinde söyleyeceği bir çift sözünüz vardır bu konuda…

Buyurun, şimdi söz sizin…
Bu konuda sizde bir şeyler söyleyin…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?