SİYASİ PARTİ VE LİDERLERİ

SİYASİ PARTİ VE LİDERLERİ

Siyasi partilerin düzeyini belirleyen, parti liderinin bilgi ve birikime sahip olmalarıdır.

1940’dan bu güne, ülkemizdeki gelmiş geçmiş tüm parti liderleri kendi düzeylerini aşan kişileri dışlamış, bir yolunu bularak partisi ile bağlantısını koparmıştır.

Çok partili siyasi yaşama geçildikten sonra etkili bir ikinci bir kişinin öne çıkamaması bunu göstermektedir.

Düzene bağlı kişilerin lider konumunda bulunmaları sistem gereğidir.

Lider ve etrafındaki kadroların düzeylerinin yüksek olmalarına gerek yoktur.

Seçilenler kendilerini seçmene değil, lidere hesap vermek zorunda hissederler.

Onların dayandıkları nokta doğrudan lider ve ekibidir.

Siyasi yaşamları bu ortak ekibin iki dudağı arasındadır.

Öyleyse, lider ve ekibinin yanlışı onlar için hep doğrudur.

Kendilerini bulundukları konuma getirenlere ne diyebilirler ki?

Demokrasiyi savunduklarını söyleyenler de aynı yöntemi kullanmakta.

Yeri geldiğinde demokrasiyi katılım olarak görenler için de bilinen durum bu.

Yıllarını parti lideri olarak geçirip, girdikleri seçimlerde başarısız olanlar, belirli bir oy oranını aşamayanlar bulundukları yeri bırakmamak için var gücüyle direnmekteler.

Kendileri yok ise, partileri de yok anlayışındalar.

Hatta seçim barajını aşamamış olsalar dahi.

Sanki, bulunmaz ‘Hint Kumaşı’lar.

Onlar için başarısızlık hiçbir şey ifade etmemekte.

Dünya ve ülkedeki değişim, gelişmeleri görmezlik, duymazlıktan gelmekteler.

Seçtikleri, ya da seçtirdikleri il ve ilçe ve diğer yöneticileri de aynı durumdalar.

Toplumun entelektüel düzeyi onların önüne geçmiş umurunda değiller.

Örgüt yöneticilerinin çoğunluğu, kendi partilerinin program ve tüzüğünü okumamışlar.

Partilerinin, ilke ve hedeflerinden habersizler.

Bu alanda sınava tabi tutulsalar çoğunluğunun geçerli notu alabilmeleri olası değil.

İktidarda bulunanlar ya kendisi veya en yakınını bir yerlere getirmek için varlar.

Bu durum biat etmenin kapısını tamamen açmak için kullanılır.

Yönetim ise, bu gibileri bilerek görmezlikten gelmektedir.

Anımsayalım.

Yıllarca parti liderliğini yapan kişi ‘sen her şeyi bilensin’ sloganı girdiği seçimde barajın altında kalmasına karşın, ne yapıp edip tekrar parti başkanlığına gelmişti.

Üstelik tüm antidemokratik oyunları oynayıp, ülkede demokrasiyi içselleştiren tek parti biziz diyerek.

Yaklaşık 20 yıldan bu yana parti başkanlığı yapan liderin partisi ile gönül bağı kuranlara karşı son aylardaki yaptıklarına ne demeli?

İktidarda olsun ya da olmasın, siyasi partiler bir bakıma kamu kaynakları ve rantlarının bölüşüldüğü alanda mücadele eden, bunlardan en yüksek payı koparmaya çalışan örgütler konumunda oldukları imajı yaygın olan iddia.

Ayrıca yöneticiler arasında bireysel ve grupsal çıkara dayalı güçlü bir ilişki yaşandığı dillendirilmekte.

Lider otorite sağladığında karşı konulmaz ve vazgeçilmez olmakta.

Son yıllarda Anayasa dahil, diğer yasalarda da değişikler gündemin ilk sırasında.

Ancak partiler ve seçim yasası, parti içi demokrasisinden kimse söz etmemekte.

Bir parti tüm üyelerinin katılımı ile ön seçim yaparak aday belirlemesi parti içi demokrasisi adına olumlu bir gelişme olmuştu.

Ancak, demokrasi adına asla yeterli değil.

Önemli olan siyasi parti kadrolarının tamamının nitelikli olması.

Bilinmesi gereken ülkemizde çok değerli ve değeri bilinmeyen insanların oranlarının çok yüksek olduğu.

Bu gibilerin seçilmesi liderlerin ne kadar işlerine gelir, asıl sorun bu olsa gerek.

Yıllardır, özellikle görsel ve yazılı basının kadrolu elamanı konumunda ellerine tutuşturulan metinleri söylemekten öte bir iş yapmayan, toplumu yönlendirmeye çalışan, öngörüden yoksun, sahibinin sesi olanların yerine, gerçekleri söyleyenler getirildiğinde kısa sürede toplumun refahı adına yapılacak değişikliklerin yaşanacağı kaçınılmaz olacaktır.

Liderler, geçmişten ders alabilse, bugünleri görebilme yeteneğine sahip olabilselerdi geldiğimiz nokta böyle olmazdı.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?