SEVGİLİ

SEVGİLİ

Acaba Allah bizi seviyor mu? Ya da Allah’ın bizi sevdiğini nerden bileceğiz. “Bu çok mu önemli?” denilebilir belki. Elbette çok önemlidir Allah’ın kulunu sevip sevmemesi. Bir kulun Allah tarafından sevilmemesi ona azap olarak yeter. Öte yandan Allah’ın bir kulunu sevmesi o kul için dünya ve onun üzerindeki her şeyden daha kıymetlidir.
Bu girizgahtan sonra Kur’an’dan şu ayet bağlamında konuşmaya devam edelim: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Al-i İmran 31)
Kulun Allah’ı sevdiğinin en önemli alameti Efendimiz’e (sav) uymasıdır. Bu kulun Efendimiz’e uyması neticesinde Allah da bu kulu sevecektir. Buna ilaveten yine Allah tarafından bağışlanma söz konusudur. Yüce Allah kendisini sevmeyi Peygamber’in izinden yürümeye bağlıyor. Şöyle diyor adeta:
Siz Ey kullarım! Beni sevdiğinizi iddia eden kullarım! Bu iddianızda samimi iseniz, âlemlere rahmet olarak gönderdiğim (Enbiya 107), sizin için örnek şahsiyet olan (Ahzab 21) Peygamberinizin izinden gidiniz. Kur’an ana kaynak. Kıyamete kadar bozulmayacak ve her çağa ışık tutacak ilahi mesajlar bütünü. Sünnet de Efendimiz’in söz, fiil ve takrirleridir. Dinin iki ana kaynağıdır Kur’an ve Sünnet. “Din sadece Kur’andır” denilemez. Zira Kur’an birçok konuda detay vermez ve bizi Efendimiz’e yönlendirir. Adeta link verir. Mesela onlarca ayette “namazı kılın” denilir ama namazın tarifi, nasıl kılınacağı vs. yoktur. Onu da Efendimiz öğretmiştir ümmete. Ve bir çok yerde de Ona itaat etmemiz, ona tabi olmamız anlatılır.
Şimdi kendimizi bir test edelim. Bakalım gerçekten iddia ettiğimiz gibi biz Hz. Peygamber’i seviyor muyuz. Bugün evimizde, hanemizde, dükkanımızda bağımızda bahçemizde Rasulullah’ın kokusu var mı acaba? Hayatımızın kaçta kaçında var O? Referansımız kim? Attığımız adımdan Allah ve Rasulü razı mı değil mi. Mesela “Çocuklarınız 7 yaşına geldiğinde onlara namazı emrediniz(alıştırmaya başlayınız)” fermanını hanemizde tatbik ediyor muyuz? ? Bütün bu sualleri sormalıyız kendi kendimize. Yoksa kuru kuruya ben Onu seviyorum demekle de olmuyor.
Rasulullah’ı sevmek Rebiu’l -Evvel ayında (ki bazı yörelerde mevlüd ayı da denir) evlerde mevlüd okutmakla ona karşı vazifemizi yapmış olmayız. Adam evinde mevlüd okutuyor ama namaz kılmıyor. Mevlüt okutmakla dini vazifelerini yerine getirdiğini sananlar aldanıyorlar. Mevlüt okutmak dini değil örfidir.
Bu noktada “Sevgililer Günü” çılgınlığını düşünelim. Bu günün aslında “Valentin’s Day” (Aziz Valentine Günü) olduğunu, Hıristiyan bir din adamının idam ediliş günü(14 Şubat 270) olduğunu daha önceki yazılarımızda anlatmıştık. Yani nerden bakarsanız bakınız yerli değil yabancıdır. Burada şunu da hatırlatalım. Denilebilir ki biz 14 Şubat’ta eşimizi, annemizi, kızımızı vs. sevdiğimizi ifade edeceğiz, onlara hediyeler alacağız ne var bunda? Çok şey var. Burada asıl sorun bir papazın ölüm gününü bana “sevgililer günü” diye dayatmalarıdır. Sevgi bir güne sığdırılamayacak kadar büyüktür. Sevgi her zaman olmalı. Birilerinin bize dayattığı günde değil her zaman sevgimizi ve sevdiğimizi ifade edeceğiz. Bir de bu günde “nikâhsız beraberlikler” (zina) o kadar sıradanmış gibi anlatılıyor ki sormayın. Toplumda ahlaki erozyon söz konusu. Sevgililer günü adına işlenmedik günah da kalmıyor. Müslümanca yaşayacaksak bunlar bizim hayatımızda olmamalı. Hayatımızı yeniden formatlayıp, Kur’an ve sünnet ile koordinatımızı düzeltmeliyiz.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?