SENİ UĞURLAMAYA GELEMEDİM DUYSAYDIM HİÇ GELMEZ MİYDİM

SENİ UĞURLAMAYA GELEMEDİM DUYSAYDIM HİÇ GELMEZ MİYDİM

Güle güle git öğretmenim…
Güle güle git sevgili kardeşim…

Duydum ki; 11 Mayıs Cumartesi günü yola çıkmışsın;
Hemde bu dünyadan sessiz-sedasız kaçarcasına…
Bir yerele yetişmek için adeta koşarcasına…
Ve sanki;
“Alın bu dünyayı size bıraktım, dilediğiniz gibi yaşayın” dercesine yol almak istedin demek ki…

Kim bilir canını sıkan bu dünyada neler oldu?
Kim bilir yine hangi toplumsal sorunları kafaya taktın ve hangi konularda canını sıktılar senin?

Yaşanan adaletsizlikler mi?
Gitgide dibe vurmakta olan eşitsizlik mi?
İşsizlik mi?
Yoksa iyice yozlaştırılan ve yaz-boz tahtasına döndürülen eğitim sistemi mi?

Hani eski bir eğitimci olarak sende bunları hep kafaya takardın da, bunun için aklıma gelen bu soruları soruyorum…
Çünkü seninde “Eğitimcinin emeklisi olmaz” diyenlerden birisinin de sen olduğunu çok iyi bildiği için böyle düşünüyorum…
*** *** ***
Sevgili dostlar,
Değerli canlar,

Sizlerden çok çok özür diliyorum…
Bir ‘eğitimci’ dostumuzu kaybetmenin üzüntüsünden konuya nasıl ve ne şekilde gireceğimi inanın beceremedim…

Sözünü etmeye çalıştığım bu değerli eğitimcinin adı soyadı;
Ali KURT
İdealist bir eğitimci…
“Emekli” ifadesini kullanmak istemiyorum…
Çünkü Ali KURT öğretmenim de “eğitimcinin emeklisi olmaz” felsefesini savunanlardandı..

Özellik ve nitelik tanıtımına devam edecek olursak, Ali Kurt;
Atatürk ilkeleriyle donanmış bir öğretmendi…
Karanlıkları aydınlatmak için yola çıkan bir Eğitim Rehberiydi.
Toplumun ortak sorunlarını dert edinen bir toplumcuydu…
Ülkesinin bilimin ışığında kalkınmasını isteyen bir yurtseverdi.
İnsanlığı siya-beyaz renklere ayırarak; dil,din,cins, ırk ayrımı yapmayan bir yapıya sahip, Atatürkçü bir arkadaşımızdı…

Bu sayfa üzerinden yaptığım veya yapmaya çalıştığım ‘sayfa sohbetleri’ üzerinden ve yaptığı çok güzel eleştirilerle benim eksikliklerimi tamamlar ve adeta birbirimizle dayanışma içine girer ve birbirimizden çok şeyler öğrenirdik…

Ne zaman bir yerde buluşsak; toplumsal konular üzerine sohbet açar ve onun üzerinde kafa yormaya çalışırdık…
Hatta öylesine bir kafa yorardık ki; bizi-bize bıraksalar, batmakta olan vatanı kurtarırdık!
Ama daha sonra da, kimsenin bizi hesaba katmayacağı aklımıza gelir ve sohbetimizi olduğu yerde bırakırdık…

Vay be!
Demek sende çekip gittin bu dünyadan ha?
Bu da demek oluyor ki; bir kişi daha azaldık!
Ve ister-istemez bir kişi daha düşürdü elinden karanlıkları aydınlatan meşalesini!

Kim bilir -karanlığı seven-yarasalar şimdi nasıl sevinmiştir!
Bir kişi daha eksildiler diye bayram etmiştir!
Ama bilmezler ki Ali Kurt’un toprağa düşürdüğü tohumlar bir gün toprağın yüzüne çıkıp yeşerecektir…

Vay be!
Hafızam beni yanıltmıyorsa onu son kez Giresun Müzik Dostları Derneğinin Korosunda görmüştüm…
Koronun erkeklerde en yaşlı üyesi oydu sanki…
Yüz-yüze gelip merhabalaştığımız da ise ben daha bir şey demeden; “Sanatın yaşı olmaz Şaban hocam” demişti…

Aslında söylemiyordu ama o günlerde yakalanmıştı sanırım çağın o sinsi hastalığına…
Sanki “dostlarım ve sevenlerim üzülmesin” diye de saklamaya çalışıyordu gibi geliyor bana…
Ve yakalandığı hastalık üstüne geldikçe “beni korkutamazsın” dercesine türkü söyleyerek karşı koymak istiyordu belki de!

Aaah, ah!
Nazım’ın dediği gibi;
“Hava kurşun gibi ağır,”
Şimdi böyle bir atmosferde nasıl bağırırsan bağır!
Bizim kuşak yola çıktı ve sessiz bir gemi gibi yol alıyor ağır ağır!

11 Mayıs Cumartesi günü de Ali KURT arkadaşımız ayrıldı aramızdan…
Hani Yunus Emre dizelerinde şöyle derya;
“Bir yiğit ölmüş diyeler,
Üç gün sonra duyalar”

Benim durumum da aynen böyle oldu…
Sevgili meslektaşımın,
Değerli arkadaşımın,
Bu dünyaya veda ettiği törene katılamadım.
Çünkü duyamadım…

Söyleyecek fazla söz olmadığı içinde;
Güle güle git sevgili Ali Kurt öğretmenim…
Güle güle sevgili meslektaşım…
Güle güle saygıdeğer arkadaşım…
Yolların ışık, mekanın cennet olsun…
Sevenlerinin, yakınlarının ve eğitim dünyasının başı sağ olsun.

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?