SANATÇI ENİS FOSFOROĞLU SEVENLERİNİ HÜZNE BOĞDU

SANATÇI ENİS FOSFOROĞLU SEVENLERİNİ HÜZNE BOĞDU

Sanatçı bir ailenin çocuğuydu…
1948 yılında İstanbul’da doğdu…
Annesinin adı: Renan Fosforoğlu
Baba; Mualla Kavur’un oğluydu..
Kısacası;
Tiyatrocu ve sanatçı bir ailenin çocuğuydu…

Sadece ebeveynleri sanatçı değil, aynı zamanda;
Ünlü sanatçılarımızdan;
Avni Dilligil
Belkis Dilligil,
Ve sinemanın ünlü karakter oyuncusu Aliye Rona’da ailesinin fertleri arasında sayılırdı…

Yani sanat yaşamına anne karnında başlayan;
Bebeklik ve çocukluk günlerinde anne-babanın ve yakınlarının ezber provalarına katılarak adım attı Enis Fosforoğlu Sahneye.

Özel tiyatrolarda oynadı…
Devlet tiyatrolarında oyuncu ve yönetici olarak görev yaptı.
Düzgün diksiyonu ile birçok sanatçıya -dudak okuması yaparak- dublaj yaptı…
Nitelikli, toplumsal içerikli dizilerde ve filmlerde üstlendiği birçok farklı karakterleri başarıyla canlandırdı…
Yönetmenlik yaptı…

Hatta 1981 yılında “En İyi Yönetmen” ödülünü aldı…
Ardından 1989 yılında Haldun Taner’in ünlü ve unutulmaz oyunu “Gözlerimi Kaparım-Vazifemi Yaparım” jüri özel ödülünü aldı..
1999 yılında “Lions İletişim” ödülünü aldı…

Oynadığı onlarca filmde farklı karakterleri canlandırarak oynadığı karakterlere ‘can katan’ Enis Fosforoğlu’nun oynadığı filmlerden birkaç seçki yapıp, sizlere paylaşacak olursak;

1970’li yıllarda oynadığı “Zeyno” ve “Herkesin Sevgilisi” filmi unutulmaz filmleri arasındadır..
Yaptığımız seçkileri hızlı bir şekilde sayacak olursak;
“Zor Oyunu Bozar”
“Derbeder”
“Kel Oğlan”
“Mavi Kolye” Enis Fosforoğlu’nun oynadığı oyunlardan sadece birkaç tanesidir…

Tiyatro ve sinema dünyamızın önemli sanatçılarından olan Enis Fosforoğlu, geçtiğimiz günlerde İstanbul-Büyükada’daki evinde geçirdiği kalp krizi yaşamını yitirdi…

Değerli sanatçımızın cenaze töreni kendisine yakışır bir şekilde oldu…
Sanatın hangi branşı ve dalından olursa-olsun; cenaze törenine yüzlerce sanatçı ve sanatsever katıldı…
Ancak ne var ki üst düzey devlet erbabından, rütbeli zevatı muhteremlerden pek katılımcı göremedik dersem acaba yanlış mı bir ifade kullanmış olurum?

Gönül isterdi ki veya isterdik ki;
Hani sanat dalı olursa olsun; bu dünyaya veda ediş törenlerinde Kültür Bakanı ve onun alt temsilcileri (tıpkı protokol sıralarında yer almak için nasıl birbirlerini itişip-kakışıyorsa) bu törenlerde de en ön sıralarda yer almalarını beklerdik…

Ancak öyle görünüyor ki; biz daha çok bekleriz…
Niye bekleriz?
Niye bekleyeceğimiz gün gibi ortada ve aşikar değil mi?
Tiyatrolar tehlikeli sayılıp ortadan kaldırılmak isteniyorsa…
Resim Sergilerinde; kadın fotoğraflarının üstüne havlu ve çarşaf örtülüyor ise…
Sanatını özgürce yapmak isteyen sanatçılar birer-birer tutuklanıp kodese tıkılıyor’sa…
Halkın sorunlarını -halkın diliyle-dillendirenlerin kollarına kelepçe takılıyorsa…
Niye cenaze törenlerine katılsınlar ki?
Yıllarca kavgalı oldukları sanatçılarla vedalaşsınlar ki?
Çünkü sanatçıların ‘son vedalarına’ katılmak için sanatçıyı ve sanatı sevmek gerek…
Kültür ve sanat benim bu güzel ülkemde hala lüks sayılıyorsa…
Kendilerini anlatmayan satın içine tükürülüyor’sa…
Yaşamını yitiren sanatçılar; Müslim ve Gayri Müslim diye tasnif edilip, ayrım yapılıyorsa; niye cenaze törenine katılsınlar ki!

Son söz;
Enis Fosforoğlu, yeri doldurulamayacak bir sanatçıydı…
Bizim kuşağımızın delikanlısıydı…
71 yaşında aramızdan ayrıldı…

Güle güle Enis Fosforoğlu, güle güle…
Gittiğin yollar ışık, mekanın cennet olsun…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?