ÖĞRETMEN HIRSIZLIK YAPMAYIN DERSE YILLAR SONRA KENDİSİ BU HALTI YERSE

ÖĞRETMEN HIRSIZLIK YAPMAYIN DERSE YILLAR SONRA KENDİSİ BU HALTI YERSE

Sevgili dostlar,
Değerli canlar,

Sizlerde çok iyi biliyorsunuz ki şu sıralar sloganımız;
“Hak, hukuk, adalet”

Ama sakinleşince bir düşünüyorsunuz;
Neresinden tutmaya çalışsanız hepsi tam bir felaket!
Ne yana dönsek, gittikçe çoğalıyor diplomalı cehalet!
İster sesini çıkarmadan otur oturduğun yerde…
İstersen sabrede-bildiğin yere kadar sabret!
Daha da olmadı çık ortalığa, aklına geldiği gibi ulu-orta küfret!

Siz değerli dostların ve sayfa arkadaşlarımında bildiği veya tahmin edeceği gibi; ben mümkün olduğu kadar elin işine gücüne karışmadan ‘sabretmeyi’ yeğliyorum ama; olmuyor …
Bazen insanın sabrı taşıyor…
Ve o bilinen; sabır taşı da çatlıyor…
Ki, benim şimdi ‘sabır’ taşımın çatladığı gibi…

Durun, durun…
Siz olsun biraz sabırlı olun…
Benim ‘sabır taşımı çatlatan’ konuyu az sonra sizlerle paylaşacağım.
Ve konuyu sizlerle paylaşıp, ben kendi görüş ve düşüncelerimi belirttikten sonra da, sizlerinde bu konuda ne düşündüğünüzü soracağım…

Bazı TV kanallarından ‘haber’ olarak mutlaka dinlemişsinizdir.
Veya gazetelerden okumuşsunuzdur diye düşünüyorum…
Bildiğiniz gibi şu Mahalli Seçim işini ve tantanası bir türlü bitirip hale-yola koyamadık gitti…

Sizlerle paylaşmak istediğim konu kısaca şöyle;
Ülkemizin her yanında olduğu gibi Van’da da seçim yapılıyor.
Ve yapılan bu mahalli seçimlerde her parti adayını gösteriyor.
Yıllar sonra ilkokul öğretmeniyle öğrencisi farklı partilerden ‘başkanlık’ için aday oluyor…

Ve sonuçta;
52 Oy farkla seçimleri öğrenci konumunda olan Ayşe Minaz ve onunla birlikte -eş başkan- olan Yılmaz Berki ‘başkanlık seçimini’ kazanıyor…

Şimdi birçoğunuz haklı olarak diyecektir ki; “E, ne var bunda?”
“Ne güzel işte, yıllar sonra öğretmen, öğrencileriyle birlikte demokratik bir yarışa girmiş ve yapılanda seçimleri, öğrencileri kazanmış.”
“Bundan daha iyi, bundan daha büyük mutluluk mu olur?”
Vesaire, vesaire…

Buna benzer düşünceler ve sorular ileri sürebilirsiniz ama;
Aması var işte…
Çünkü ‘gazın ayağı’ hiçte öyle değil…
İşte filmde tam burada kopuyor…

Nasıl mı kopuyor?
Hiç vakit geçirmeden hemen söyleyelim, şöyle oluyor;

Seçimleri kazanan ‘öğrenci’ konumundaki ‘başkanlar’ daha önce KHK ile ihraç ediliyor…
Ancak her ne kadar -yapılan seçimlerde- millet irade denilen halk her ne kadar ‘iradesini’ HDP’den aday olan öğrencilere teslim etmek isteseler de, Yüksek Seçim Kurulu, geçmişte verilen bu KHK kararını gerekçe göstererek ‘Mazbatayı’ millet iradesiyle seçilenlere vermiyor ve ardından 2. sırada kalan ve AKP’den aday olan öğretmenlerine verilmesi tercih ediliyor!
Ve bu anti-demokratik uygulamayı öğretmenleri de ‘kabul’ ediyor.

E, sonra?
Sonrası da şöyle gelişiyor;
YSK kararıyla ‘başkan’ seçilen öğretmen ilk toplantısını yapıyor.
Ve bu yapılan toplantıda -hakları gasp edilen- Ayşe MİNAZ söz alıyor ve saygısını elinden bırakmadan konuşuyor;

“Siz, her ne kadar buranın bir seçilmişi değil, atanmışı olsanız da benim ilkokul öğretmenim’siniz. Ben saygısızlık yapmak istemem ama bu uygulama karşısında gerekeni söylemem gerekir.”

Hakları ‘haksız bir şekilde’ elinden alınan Ayşe Minaz devam ediyor konuşmasına;

“Salih hoca sen benim öğretmenimken, arkadaşlarımızın kalem ve silgisini çalmamayı öğrettin. Ama görünen o ki sen sistem içerisinde büyük bir hırsız olmuşsun da senin haberin yok.”

(Allah hiçbir öğretmeni bu duruma düşürmesin öğrencisinin karşısında)

Devam ediyor Ayşe Minas;
“En büyük hırsızlığı meğer siz yapıyormuşsunuz. Siz bu halkın gasp ederek o başkanlık koltuğuna oturmuş olabilirsiniz. Hatta Kurbanlar kesip belediyeye geliyorsunuz. Siz hangi dine mensupsunuz?”

“Siz bu halkın iradesini gasp edip burada belediye başkanlığı yapacağınızı mı zannediyorsunuz?
Bu halkın içerisine yüzü ak bir şekilde çıkacağınızı mı zannediyorsunuz?
Siz bu halkın belediye başkanı değilsiniz.
O oturduğunuz koltuk halkın seçtiği ben ve Yılmaz Berk’in koltuğudur.
Siz bir gasp’ın ürünüsünüz.
Ben bu meclise saygı duyarım ama size asla duymayacağım.”

(iyi ki hiçbir öğrencimle buna benzer bir durum yaşamadım.)

Özetleyerek sonlandıracak olursak;
Gerçekten çok zor bir durum…
Bizlerde öğretmenlik yaptık…
Bizlerde yurdun dört-bir yanında öğrenci yetiştirdik…
Ama hiçbir zaman ‘bireysel çıkarlar’ peşinde koşmadık…
Hep öğrencilerimizin en iyi yerlere gelmesini düşledik…
Bizler hep öğrencilerimize dürüst kalmaları için öğüt verdik…

Bizlerde öğretmenlik yaptık…
Bizler her zaman öğrencilerimize;
“Asla ve asla yalan konuşmayın” dedik…
“Kimsenin malını çalmayın”
“Hakkınız olmayan şeylerin yanına yaklaşmayın”
“Nerede olursanız olun, hangi mertebede bulunursanız bulunun, hep haksızlığın karşısında durun” derdik öğrencilerimize..
Ve bütün bu söylediklerimize de önce kendimizin inanması ve uyması gerektiğini bilen öğretmenler’dik…
Kim bilir, belkide duruşumuz böyle olduğu için -bir baltaya sap olup- bir yerlere gelemedik!

Son söz;
Sizler nasıl düşünürsünüz onu bilemem ama…
Ben her diploması olana ‘öğretmen’ diyemiyorum…
Hele hele ‘meslektaşım’ demekten utanıyorum..
Hatta aynı -meslek adresi- altında gösterilmek hiç istemiyorum.
Hoş kalın,
Hoşça kalın,
Sağlıkla kalın,
Ve siz yine de siz olun;
Haksızlığın, hukuksuzluğun ve hırsızlığın yanına asla ve asla uğramayın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?