NİHAT YANIKOĞLU İLE BULUŞTUK KÜLTÜR SANAT SPOR KONUŞTUK

NİHAT YANIKOĞLU İLE BULUŞTUK KÜLTÜR SANAT SPOR KONUŞTUK

Sevgili dostlar,
Değerli canlar,

Bugünkü sayfa sohbetimizde sizlere;
Saygıdeğer bir büyüğümüzden,
Sporda, kültürde, sanatta ve sosyal sorumluluk projelerinde her zaman gönüllü olarak yer alan çok değerli bir ağabeyimizden söz edeceğim…
Daha doğrusu tanımayan kuşaklar için tanıtmaya çalışacağım..

“Tanıtmaya çalışacağım” tabirini bile bile kullanıyorum..
Çünkü tanıtmak istediğim şahsiyet, ilimizin en yaşlı çınarlarından birisi olduğundan için genç kuşakların ‘tanıyamayacağını’ tahmin ettiğimden bu tabiri kullandım…

Üstelik yaşı 20 ve 30 dolaylarında dolaşan genç kuşağın Nihat Yanıkoğlu ağabeyimizi tanıyamaması gayet normal..
Çünkü değerli büyüğümüz -futbol deyimiyle söyleyecek olursak- 89’uncu dakika dolarken, doksana kafa golü atıyor!

Neyse sözü daha fazla uzatmadan değerli büyüğümüz Nihat Yanıkoğlu ile yaptığımız sohbete geçelim..

Yapacağımız sohbet için Nihat ağabeyle bir gün önceden kendi bürosunda buluşmak için sözleştik.

Randevu saatinde buluştuk ve Nihat ağabeyle birlikteyiz.
Karşılıklı oturduktan sonra soruyorum;

“Nihat ağabeyi, siz ilimizin yaşayan en yaşlı çınarlarından birisi de sizsiniz.” dedikten sonra yüzüne tatlı bir tebessüm düşürüp;
“Belki de tek” diyor…

Ben yarım kalan sorumu tamamlamak için devam ediyorum;
“Ağabeyi, sizleri bizim kuşak azda olsa tanıyoruz ama genç kuşak pek tanımayabilir.

Sizler bu zamana kadar bir yandan mesleğinizi sürdürürken, bir yandan da bu kentin kültürüyle, sanatıyla, sosyal projeleriyle ve spor etkinliklerinin içinde yer alan önemli bir şahsiyetsiniz.

Tanımayanlar için bize kısaca kendinizi kısaca tanıtır mısınız? dedikten sonra, önce buruk bir tebessümle arkasına yaslanıp ve gözlerini yüz metre ilerimizdeki Karadeniz’in sularının üzerinde kısa bir gezinti yaptırdıktan sonra;

“Vallahi Şaban hocam birçokları gibi benimde iki doğum tarihim var…
Birisi 1929 ve diğeri ise 1930…
Şimdi sen bunlardan hangisini kabul edersen et…

Okula 6 yaşında başlamışım.
Sekiz-dokuz yaşına geldiğimde o büyük insan, büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümüyle sarsılmışım!
O büyük insanın ölümü her aklıma geldiğinde ağlamışım…
Velhasıl-kerim sözü fazla uzatmayalım…

Ortaokul yıllarında Abdullah isimli bir Beden-Eğitimi öğretmenimiz vardı…
Bizlere; futbol, hentbol, basketbol ve yüzme sporlarını öğretti.

İlkokulu ve ortaokulu Giresun’da okudum…
O tarihlerde ilimizde lise olmadığı için Lise 1.sınıfı Samsun’da ve daha sonra da İstanbul’a giderek, Kabataş lisesinden mezun oldum…

Üniversite sınavlarına girince Ankara Tıp Fakültesini kazandım.
Ve tıp fakültesini devam etmek için Ankara’ya taşındım..

Ankara’da bulunduğum sırada Gençlerbirliği futbol kulübünün amatör kadrosunda yer alıp hem futbol, hem atletizm ve hemde hentbol oynadım…

Örneğin; atletizmde 400 metre birincisi olunca Atletizm Milli Takım seçmelerine çağrıldım ama giremedim.

Yine örneğin; 1948 yılında Ankara Hentbol liginde takım olarak 2. olduk ve bu yaptığımız dereceden dolayı Orhan Şeref Apak, bizlere mükafat ve pirim olarak 1’er lira para dağıttı.
(Burada biraz gülüyor ve sonrada kaldığı yerden devam ediyor)

Ben Ankara’da Tıp Fakültesinde bir yıl okuduktan sonra (tekrar İstanbul’a dönüp Hukuk okumak için) üniversite sınavlarına yeniden girdim ve kazandıktan sonra tekrar İstanbul’a döndüm.

Ancak dönmeden önce Gençlerbirliği Kulübünden lisansımı aldım ve (beni çok seven) Orhan Şeref Apak’tan rica ederek beni Fenerbahçe Kulübüne yerleştirmesini istedim ama o da bana;

“Seni orada takıma zor girersin” dedi ama yinede Fenerbahçe Kulübünden çok yakın bir arkadaşına mektup yazıp elime verdi.

Ve bu mektupla Fenerbahçe’nin 1. kadrosunda değil ala 2. takımında yer alıp bir süre oynadım ve daha sonra da Kaleci Şükrü ile birlikte Vefa kulübüne geçiş yaptık…

Bu anada unutmadan şunu da söyleyeyim;
Bir yandan İstanbul Üniversitesinde hukuk tahsilimi sürdürüp, bir yandan futbol oynarken, daha çok da basketbol takımında yer alıyordum.
Hatta basketbolda o kadar çok başarı sağlamaya başlamıştım ki, dönemin Basketbol Milli Takım Antrenörü Samim GÖREÇ beni Basketbol Milli Takım seçmelerine aday göstermişti…
(Burada ben araya giriyorum)

“Futbol oynadığınız yıllarda hiç şampiyonluğunuz oldu mu Nihat ağabeyi?” diye soruyorum…
(Bana vitrindeki siyah-beyaz bir Akınspor takımını göstererek)
1957-58 sezonunda Giresun Akınspor’da Ayı Burhanlı,Adnan’lı takımla birlikte amatör şampiyonluk yaşadım.
(ben tekrar araya girerek)

“Giresunspor’da da yönetici olarak şampiyonluk yaşadınız mı?”
diye bir soru sorduktan sonra: “hayır” deyip, devam ediyor;
“1872-73 yılları arasında Giresunspor Şampiyon olunca, Genel Kaptanlık görevi yaptım..

Daha sonra ise 1974-82 yılları arası Futbol Federasyonunda lig maçlarında müşahit (gözlemci) olarak görev yaptım.

(Aklıma birdenbire yıllar öncesi Hürriyet gazetesinin düzenlediği Dedeler Koşusu gelince, unutmadan soruyorum.)

“Ağabeyi sizin birde yanılmıyorsam, Hürriyet Gazetesinin düzenlediği ‘Dedeler Koşusuna’ katılmanız vardı öyle değil mi?”

(derin bir kahkaha attıktan sonra yerinden kalkıyor ve vitrinin üzerinde duran siyah-beyaz fotoğrafı göstererek) “Evet” diyor.

Mustafa Çeçen’le (Atlet Mustafa) onunlu birlikte Dedeler Koşusu maceramızda oldu ama ben o yarışta 16. sevgili arkadaşımı Mustafa Çeçen ise ‘Birinci’ olmuştu..
(konuyu güncellemek istiyor ve o yönde soruyorum.)

“Ağabeyi, belki sizlerde duymuşsunuzdur. Yeni stadyum yapılıp bitirilince, eski Atatürk stadyumu Millet Bahçesi yapılma projesi varmış. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nedir?”

(Nihat Yanıkoğlu ağabeyimizin biraz önce yüzünde gezdirdiği bütün tebessümler kayboluyor ve yerini çatılmış bir kaş alarak ve stadyumun yanında duran çirkin gökdelenleri göstererek;)

“Millet Bahçesi yapmadan önce, şu gökyüzüne dikilen betan yığınlarını söküp atsınlar. Atsınlar ki; yapmayı düşündükleri bahçeye gölge düşürmesin öyle değil mi?” diye kükrüyor adeta.
(bende havayı yumuşatmak istercesine)

“Peki ne yapılmasın isterdiniz (eski) Atatürk Stadyumunun yerine?” diye sorunca en hızlı düşüncesiyle yanıt veriyor;

“Hiçbir şey yapılmasını istemez ve hiçbir kurumu ve kuruluşa devredilmesini istemem. Giresunspor maçlarını yeni sahada yapmaya başlayınca, bu stadın tekrar amatör takımların emrine verilip, onların hizmetine sokulmasını isterdim.” diye ekliyor…

(bende yaşlı çınarı daha fazla yormamak ve tadında bırakmak için kendisinden müsaade isteyip kalkmayı düşünüyor ve ayağa kalkarak kendisine;)

“Bana zaman ayırıp, böyle bir söyleşi fırsatı verdiğini için sana çok teşekkür ederim Nihat ağabeyi” dedikten sonra o da bana;

“Ben teşekkür ederim Şaban hocam, beni unutmadığınız için” (dedikten sonra) karşılıklı el-sıkışıp birbirimize ‘iyi günler’ temennisi diledikten sonra vedalaşıyoruz…

Umarın sohbetimiz fazla can sıkıcı olmamıştır…
Belkide ‘yararlı olmuştur’ düşünce ve duygularıyla;
Hoş kalın,
hoşça kalın,
Sağlıkla kalın…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?