NEREDE DÜŞMAN ORADA SABAHLADI FAKAT BAZI KESİME HİÇ YARANAMADI

NEREDE DÜŞMAN ORADA SABAHLADI FAKAT BAZI KESİME HİÇ YARANAMADI

 

Bugünkü sohbetimizin konusu; Osman Ağa…

Hani şu hem ‘Kurtuluş Savaşı’ öncesi, hemde Kurtuluş Savaşının içinde ‘Milis Kuvvetleriyle’ birlikte yer alır ve küçümsenmeyecek başarıların altına imza atan ve Balkan Savaşlarında sakat kaldığı için; Topal Osman unvanını alan Milis Komutanından kısaca söz etmek istiyorum…

Bu sohbeti seçmemin nedeni; 2 Nisan 1923 ölüm tarihi olmasıdır.

Ancak her ne kadar böylesine bir ‘ön giriş’ yapmış olsam da, yinede konuya nasıl bir giriş yaparak yol almalıyım veya nereden başlarsam daha ‘akıcı’ bir anlatım yapabilirim diye zorlanıp duruyorum!

Çünkü sizde takdir edersiniz ki; salt Osman Ağa’nın değil; tarih bize göstermiştir ki, her ‘Kahramanın’ birde düşmanı vardır…

Tıpkı Mustafa Kemal ve onun yol arkadaşlarının bir türlü düşmanları eksik olmadığı gibi!

Sanırım “Mustafa Kemal ve arkadaşlarının düşmanı da kim?” diye bir soru sormazsınız bana…

Şimdi birde onları anlatmaya kalkarsam, konu başka yöne kayar!

Zaten anlatmaya ne gerek var, hepsi alenen meydanlarda dolaşıyor!

Ama ben yinede iki cümleyle söyleyivereyim kimlerin hala düşman ve kimlerin hala kin kustuğunu!

Birinci grup; Bağımsızlık ve Kurtuluş Savaşında dersini çok kötü bir şekilde alan emperyalist ittifak!

İkinci Grup ise; Ülkenin kurtuluşu sağlandıktan sonra Saltanatın ve Hilafetin devamından yana olup ve Cumhuriyet idaresine karşı çıkan grup!

Bir öteki üçüncü grup’ta Cumhuriyet yanlısı bir gruptu ama bunların içinde yer alanlar fazla rehavete kapılıp; el-ense yatarken, ötekiler bu üçüncü grubun sürekli ‘açık vermesini’ bekleyip, pusuya yattılar!

Hatta sayısal olarak gitgide çoğaldılar…

Yani demem o ki; uluslararası kahramanlıklar ve düşmanlıklar ön plana çıktığı gibi ilericilerle-gericiler arasında da kin ve öfke bitmiyor!

Saklanan düşmanlıklar gün gelince ortaya çıkarılıyor!

Ancak sadece ve sadece (taktik olarak) zamanı ve mekanı beklenip, pusudan gözetleniyor!

Döndürüp-dolaştırıp sözü nereye mi getirmek istiyorum?

Tabi ki (Topal) Osman Ağaya getirmek istiyorum ama sanırım şu tespiti de bu araya sıkıştırırsam anlatmak istediğim daha kolay anlaşılır diye düşünüyorum..

Osman Ağanın ölümü ve öldürülmesi söz konusu olunca hemen ilk akla Trabzon Mebusu Ali Şükrü bey geliyor!

Ali Şükrü denilince, Osman Ağanın öldürdüğü söyleniyor!

Her ikisinin de adı birlikte öne çıkınca; Atatürk suçlanıyor!

Velhasıl-kerim kim kimi suçluyor, kim kime saldıracak öykü birbirine karıştığı için bilinmiyor!

Kozmik Odanın bilgileri bile ele geçirildi ama her ne hikmetse Topal Osman Ağanın bu gizemli öyküsü ve ‘belgeleri’ ortaya çıkarılmıyor!

Ama her biçimde suçlanıyor!

Peki arşiv belgeleri varsa; niye ortaya çıkarılmıyor?

Ve sürekli Atatürk üzerinden Osman Ağa, ve Osman Ağa üzerinden Atatürk suçlanıyor?

Acaba bu yöntem ‘Suçlamayla Görevlendirilmiş Kadroların’ işlerine daha mı iyi geliyor?

Ve unutmadan beni düşündüren şu tarihi bilgiyi de şuraya sıkıştırıp sizlere soru olarak sormak istiyorum;

Biliyorsunuz Kurtuluş Savaşında hem eli silah tutan insana ve hem de barutla doldurulan Av Tüfeğine bile gereksinim varken; 2000 askeriyle Yunan Tarafına geçen bir Çete Reisi var.

“Düzenli ordu istemeyip, karşı çıkan”

“Asker toplama işlerine ve İstiklal Mahkemelerine karşı çıkan”

“Batı Cephesi komutanlığının ikiye ayrılmasına karşı çıkıp, sürekli huzursuzluk yaratan”

“Başkomutanlık yetkisinin TBMM’ne verilmesine karşı çıkan”

“Kendi Çetelerine 1. Kuvva-i Seyyare denilmesine karşı çıkan”

Atatürk’ün komutanlığını oldum-olası içine sindiremeyen bir Kuvva-i Seyyare Çetesi daha var.

Adı: Çerkez Ethem…

Siz hiç bu Çete reisinin yaptığı bu ihanetlerin gündeme getirildiğini duydunuz mu?

Niye duymadınız?

Acaba Mustafa Kemal Atatürk’e daha o günlerden muhalif olduğu için olabilir mi?

Bu konuya; bundan sonraki ikinci sohbetimize kadar düşünelim.

İkinci sohbetimizde sizlere Osman Ağanın (belgeli) suçlarından söz edeceğim…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?