NE ZAMAN Kİ DERELER TERSİNE AKAR İŞTE O ZAMAN KADINA ŞİDDET KALKAR

NE ZAMAN Kİ DERELER TERSİNE AKAR İŞTE O ZAMAN KADINA ŞİDDET KALKAR

Sevgili dostlarım,
Değerli sayfa arkadaşlarım,
Birleşmiş Milletler Topluluğu 1999 yılında bir araya gelerek ’25 Kasım’ tarihini “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü” olarak ilan etmiş…
Bu da demek oluyor ki; “Demek ki kadına şiddet sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın birçok ülkesinde varmış”
Ancak biz gelin; “Herkes kendi kapısının önünü süpürsün”
“Ötecek horoz, önce kendi çöplüğünde ötsün”
“Kendi başını bağlayamayan, elin düğününe gelen başı bağlamaya gitmesin” özdeyişlerinden hareketle, önce bizler şöyle kendi boy aynamıza- bakarak, yüzleşelim isterim.
Bizler kadına hangi yüzle ve hangi ölçüler içinde bakıyoruz?
İçimizden birileri ortaya çıkıp; “Kadın ile erkek eşit olamaz. Çünkü fıtrata aykırıdır” dediğinde…
Bizler ‘gıkımızı’ çıkarabiliyor muyuz?
Din tüccarı bir yobaz milyonlarca insanın karşısına geçerek;
“Bir kadın çalışmayı tercih ederse, fuhuşa hazırlık yapmış olur” fetvasını verdiğinde;
Bizler geriye kalan mevcut cesaretimizle ortaya çıkarak;
“Yahu sen ne saçmalıyorsun Allah’ın yobazı” diyebiliyor muyuz?
Rütbeli bir siyasetçi gözlerimizin içine baka baka;
“Kahkaha atan kadın iffetsizdir” dediğinde…
Hangi birimiz “Yahu sen hangi çağda yaşıyorsun” diyebilme cesaretini gösterebiliyor muyuz?
Adına ‘şarkıcı’ denilen bir soytarı;(efendilerine yağ çekmek için)
“Kadın’ın fıtratında köle olmak vardır” diye ulu-orta haykırırken;
Kimler bu sözleri protesto etmek için sokağa indi ki?
Tam tersine protesto etmek için sokağa inmeyi bir tarafa’ bırakın; Bu -sözüm ona şarkıcı- denilen herifin şarkılarını dinleyerek meşhur etti…
Her neyse…
Biz şimdi tekrar şu ‘Kadına Şiddet’ olayına ve bu şiddeti ana sütü gibi besleyen kültür kaynağımıza geri dönelim!
Kısaca dönelim bakalım, bizler ‘kadına’ hangi gözle ve hangi kültürel donanımlarla bakıyormuşuz;
(Ancak kusura bakmayın, konuyu sizlere daha iyi anlatabilmem için biraz herif gibi ve erkekliğin şanına yakışır bir şekilde girmek zorundayım;)
“Heeyyt!…
Anamı kesen ben!…
Babamı doğrayan ben!
Kız kardeşini doğrayan yine ben!
Var mı lan bana yan bakan?!”
Evet bu atılan naralar salt tiyatro sahnelerinde ‘replik olarak’ kullanılan geçici naralar değil…
Bu ‘naralar’ bizim gündelik yaşamımızda zaman-zaman şaka yollu birbirimize takıldığımız replikler olabildiği gibi bellek altına yerleştirdiğimiz bu ‘naraları’ zaman zaman kadına şiddet ve cinayet hasıl olan naraları’dır!..
Bu naralar daha sonra bizim iç sesimiz olup, yaşamın pratiğine taşıyacak olduğumuz naralar’dır!…
Ki, biz bunu salt film ve tiyatro oyunlarında değil, aynı zamanda bir zamanlar çocuklarımıza izlettiğimiz ‘Çizgi Filmlerinde’ bile “Ispanak ye çocuğum…Ispanak ye ki Temel Reis gibi pazıların olur, vurduğunu yere yapıştırırsın” diyerek yemek yedirmedik mi?
Bizler hala kültürel zenginlikmiş ve övünülecek şeymiş gibi;
“At, avrat, silah” kabadayılığı özdeyişlerini kullanmıyor muyuz?
Bizler hala; “Kızını dövmeyen, dizini döver” demiyor muyuz?
Bizler hala yediden-yetmişimize; “Kadın erkeğin elinin kiridir”
“Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin”
“Kızı gönlüne göre bırakırsan, ya davulcuya gider ya zurnacıya”
“Kadın dediğin taktın mı koluna, vurdun mu duvara yapışacak”
“Dövülmeyen kadının saçının köküne şeytan yuva yapar”
“Kadının yanında gideceksen kamçını da almayı unutma” diye;
Birbirimize nasihat vermiyor muyuz?
Veya da böyle nasihat verenleri dinlemiyor muyuz?
Neymiş efendim;
“Ağustostan sonda ekilen darıdan, kocasından sonra kalkan karıdan hayır gelmezmiş”
Neymiş efendim;
“Dişi köpek kuyruk sallamazsa, erkek köpek peşinden gitmezmiş”
Neymiş efendim;
“Kadının gemini gevşek bırakılmayacakmış”
Neymiş efendim;
“Kız çocuklarıyla oynayan erkeklerin sakalı çıkmazmış”
Hele-hele şu son günlerde anlı-şanlı bir akademisyenimiz;
“Ben kadınlara oy vermeyeceğim” derken, acaba neyin ayrımını yapmak istiyor ve nasıl bir kültürel mesaj vermek istiyordu?
Her neyse…
Hani “kadın erkeğin şeytanı imiş ya!”
Bizim sohbetimiz de ‘kadın’ konusu olunca, herhalde sohbetin içine -farkında olmadan- bir ‘kadın şeytan’ karışmış olacak ki; sohbetimiz de uzadıkça-uzadı!!!!
En iyisi kadınların üzerine daha fazla gitmeden bugünkü;
“25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” sohbetimizi özetleyerek sonlandıralım…
Ve dilerseniz şöyle sonlandıralım;
Bu ‘Birleşmiş Milletler Örgütü” veya “Topluluğu” denilen ‘Örgüt’
bir araya gelerek her türlü “Kutlama” ve “Anma Günü” gibi kararlar alabiliyorlar da…
Acaba ‘Savaşların’ ortadan kalkması için niye bir karar almazlar?
Niye en büyük şiddet niteliği taşıyan ‘savaşları’ durduramazlar?
Benim aklım bunu almıyor bir türlü!…
Nedense buna aklım hiç ermiyor!
Son söz;
Kadına gösterilen hiddet!
Kadına gösterilen şiddet!
Kadına gösterilen ihanet!
Kadına gösteriler cinayet!
Bunların hepsi ilkelliktir!
Arkasında yatan cahilliktir!
Çağımızın utancıdır;
Yüz karası ve ayıbıdır!…

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?